Avrupa Birliği’nin Hint-Pasifik Stratejisi

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

21. yüzyılın başında dünyanın ekonomik, siyasi ve askeri ağırlık merkezi, Atlantik eksenli bir yapıdan Hint-Pasifik merkezli bir düzene doğru evrilmeye başlamıştır. Başta Çin olmak üzere Asya’nın dinamik nüfuslu ve ucuz iş gücü pazarına sahip ülkelerinin, dünyanın en büyük tüketici pazarı olan Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’yle (ABD) yaptığı ticaret ve bu ticaretin çoğunlukla gerçekleştiği alan olan Hint-Pasifik, coğrafi bir bölge tanımı olduğu kadar, “Yeni Büyük Oyun”a yönelik belirlenen stratejilerin de merkezinde yer almaktadır. Hint-Pasifik coğrafyasının bu stratejik önemi, bölge ve bölge dışı aktörlere doğal bir çağrı oluşturmuş ve ülkelerin Hint-Pasifik bölgesine yönelmelerini hızlandırmıştır. Mevzubahis yönelimlerin ve açıklanan stratejilerin sonuncusunda Avrupa Birliği (AB) de bölgeye ilgi göstermeye başlamıştır.

16 Nisan 2021 tarihinde AB Konseyi Genel Sekreterliği tarafından yayınlanan “Hint-Pasifik’te İşbirliği İçin AB Stratejisine İlişkin Konsey Bildirgesi’nden[1] sonra AB, 16        Eylül 2021 tarihinde uzun süredir beklenen Hint-Pasifik Strateji Belgesi’ni, “Hint-Pasifik’te İşbirliği İçin AB Stratejisi”[2] başlığını taşıyan metinle duyurmuştur.

Şüphesiz AB gibi farklı çıkarları ve angajmanları takip eden ülkelerin bulunduğu bir birliğin, büyük güç mücadelesinin yoğun bir şekilde yaşandığı söz konusu coğrafya hakkında resmi strateji açıklaması, bu mücadelede hangi tarafta yer alacağının ipucunu vermesi açısından önemlidir. Ayrıca Fransa, Almanya ve Hollanda gibi AB içinde güçlü pozisyondaki ülkelerin önceden Hint-Pasifik strateji belgelerini yayınlaması ve AB’nin Kuşak-Yol Projesi’ne alternatif olarak geliştirdiği 300 milyar avro büyüklüğündeki “Küresel Geçit Projesi” de birliğin bu adımına katkıda bulunmuştur.[3]

17 sayfalık strateji belgesinde Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN) Merkeziyetçiliği, tedarik zinciri, ticari anlaşmalar, yeşil dönüşüm ve denizlerin güvenliği konuları ön plana çıkmaktadır. AB’nin vurguladığı başlıkların yanında belki de en çok merak edilen mesele, birliğin Çin’i nasıl konumlandıracağıyla alakalıydı. 2013 yılında Çin’in başlattığı Kuşak-Yol Projesi’nin önemli bir ayağını oluşturan Avrupa için Pekin, farklı anlamlar taşımaktadır.

Bir taraftan birçok Avrupa ülkesinin ekonomik alanda Çin’e ithalat-ihracat-yatırım bakımından bağımlı olması; diğer taraftan da Çin’in değerlerinin ve ideolojisinin Avrupa’yla çelişmesi, karar alıcıları zorlayan konuların başında gelmektedir. Bu açıdan bakıldığında, AB’nin stratejisi, bir dengenin korunduğu izlenimini oluşturmaktadır.

AB, insan hakları gibi temel konularda Pekin’i eleştirip söz konusu değerleri Çin’e karşı korumaya ve desteklemeye devam edeceğini belirtirken; ortak sorunlar ve müşterek çıkarlar hakkında işbirliği yaparak çok yönlü angajmanını sürdüreceğini söylemiştir.

Raporda güvenlik endişelerini de dile getiren AB’nin vurgusu, üstü kapalı olarak Çin eleştirisi içermektedir.[4]

“Son yıllarda, Hint-Pasifik’teki jeopolitik dinamikler, tartışmalı bölgeler ve deniz alanları etrafındaki gerilimler yoğun bir rekabete yol açmıştır. Hint-Pasifik’in küresel askeri harcamalardaki payı, 2009 yılında dünya toplamının %20’siyken, 2019 yılında %28’e yükselmesi, Çin’in de dahil olduğu önemli bir askerileşme yaşatmıştır. Çatışma yaşanması muhtemel bölgelerde gerçekleşen güç gösterileri ve artan gerilimler, Güney ve Doğu Çin Denizi ve Tayvan Boğazı’nı etkileyeceği gibi, Avrupa’nın güvenliği ve refahı üzerinde doğrudan bir etki yaratabilir. Ayrıca siber güvenlik de dahil olmak üzere hibrit tehditlerde bir artış var.”

Hiç kuşku yok ki; AB için bölgeyle olan ekonomik ilişkiler hayati önem taşımaktadır. Covid-19 salgınının küresel ekonomiye verdiği zarar düşünüldüğünde, AB’nin küresel güç rekabetine yoğun bir şekilde girmeden ve Çin’i ve onun etrafında şekillenen ekonomik dinamikleri revizyonist olarak adlandırmadan bir strateji geliştirmesi, kendi iç ve dış dinamikler açısından en kapsayıcı hamle olarak değerlendirilmektedir. AB’nin Asya’yla mal ticareti, 2019 yılında 1,8 trilyon dolar olarak açıklanırken; Asya ile Avrupa arasındaki doğrudan yabancı yatırım 107 milyar dolara yaklaşmıştır. Tüm Avrupa ihracatının üçte birinden fazlası, Hint-Pasifik ülkelerine deniz yoluyla gitmektedir.[5] Mevcut ekonomik ilişkilerin yanında AB, yeni ticari anlaşmalar da yapmak istemektedir. Nitekim bu yönde atılan en önemli adımlardan biri de ASEAN ve AB arasında imzalanan ve iki kurum arasında ilişkileri “stratejik ortaklık” seviyesine çıkaracak anlaşmadır.

AB’nin mevcut durumda Hint-Pasifik coğrafyasına bakışı ekonomi temelli bir yaklaşımı temsil etse de gelecek dönemde aynı stratejiyi izleyeceğinin garantisi yoktur. Zira küresel sistemdeki güç savaşında ABD ile Çin arasındaki gerilim arttıkça, ülkelerden başlamak üzere bölgelere ve birliklere kadar uzanan bir kamplaşma yaşanması, geçmiş tecrübelerin ışığında kaçınılmaz gibi durmaktadır. AB’nin Hint-Pasifik bölgesine yaptığı açılımın bir nedeni de budur. Birlik, yeni oluşacak küresel düzende masadaki oyunculardan biri olduğunu kanıtlama arzusundadır. Nitekim Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in 15 Eylül 2021 tarihinde yaptığı konuşmada söylediği sözler, AB’nin gelecek vizyonuna işaret etmektedir:[6]

“Avrupa’nın bölgede daha fazla var olması ve daha aktif olması gerekiyor. Bu nedenle ticaret bağlantılarını derinleştirmek, küresel tedarik zincirlerini güçlendirmek ve yeşil ve dijital teknolojiler üzerine yeni yatırım projeleri geliştirmek için birlikte çalışacağız.”

Bir zamanlar; kalkınmanın, üretimin, dinamik nüfusun, girişimciliğin ve araştırma-geliştirmenin beşiği olarak anılan Avrupa, yerini Avrupalı kaşiflerin keşfettiği Hint-Pasifik bölgesindeki ülkelere bırakmaktadır.  Başta Çin olmak üzere Asya’nın dinamik nüfuslu ve ucuz iş gücü pazarına sahip devletleri, güç merkezinin ağırlığını Avrupa’dan Asya’ya çevirmeyi başarmıştır. Yeni Hint-Pasifik belgesiyle Avrupa, bölgede siyasi, ekonomik ve güvenlik aktörü olarak ortaya çıkmaya istekli görünmektedir. AB’nin kaderini ve gelecekte nasıl bir etkiye sahip olacağını ise artan Çin-ABD rekabetinde ne oranda yekpare bir duruş sergileyip sergileyemeyeceği ve hangi tarafta konumlanacağı belirleyecektir.  


[1] “Council Conclusions on an EU Strategy for Cooperation in the Indo-Pacific”, General Secretariat of the Council, https://data.consilium.europa.eu/doc/document/ST-7914-2021-INIT/en/pdf, (Erişim Tarihi: 11.02.2022).

[2] “The EU Strategy for Cooperation in The Indo-Pacific”, European Commission, https://eeas.europa.eu/sites/default/files/jointcommunication_2021_24_1_en.pdf, (Erişim Tarihi: 11.02.2022).

[3] “Global Gateway”, European Commission, https://ec.europa.eu/info/strategy/priorities-2019-2024/stronger-europe-world/global-gateway_en, (Erişim Tarihi: 11.02.2022).

[4] Aynı yer.

[5] Pierre Morcos, “The European Union is Shaping Its Strategy for the Indo-Pacific”, CSIS, https://www.csis.org/analysis/european-union-shaping-its-strategy-indo-pacific, (Erişim Tarihi: 11.02.2022).

[6] Ursula von der Leyen, “2021 State of the Union Address by President von der Leyen”, European Commission, https://ec.europa.eu/commission/presscorner/detail/en/SPEECH_21_4701, (Erişim Tarihi: 11.02.2022).

Mustafa Cem KOYUNCU
Mustafa Cem KOYUNCU
Mustafa Cem Koyuncu, Karabük Üniversitesinde Uluslararası İlişkiler bölümünde Master öğrencisi olup Hint-Pasifik Bölgesi, ABD-Çin Rekabeti, uluslararası güvenlik, jeopolitik ve stratejik araştırmalar alanları üzerinde çalışmalar yapmaktadır. Karabük Üniversitesi’nde eğitimine başlamadan önce, Boğaziçi Üniversitesinde Lisans eğitimini tamamlamıştır. Özel sektörde yöneticilik tecrübesi kazanmasının ardından Koyuncu, kariyerine ANKASAM’da devam etmektedir. Koyuncu, ileri seviyede İngilizce bilmektedir.

Benzer İçerikler