Tarih:

Paylaş:

Azerbaycan’ın Karabağ Zaferi ve Türkiye’nin Güney Kafkasya’da Artan Etkisi

Benzer İçerikler

Heterojen bir demografik yapıya sahip olan ve çeşitli dönemlerde etnik temelli savaşlarla adından bahsettiren Güney Kafkasya’da yer alan Dağlık Karabağ bölgesi, 1990’lı yıllarda yaşanan bir savaş neticesinde işgal edilmiştir. Ermeniler ve Ermeni yanlısı diaspora tarafından Ermenistan topraklarının bir parçası olarak gösterilmeye çalışılan Karabağ, hem bölgesel istikrar hem de bölgesel güvenlik açısından büyük sorunlar yaşanmasına sebep olmuştur. Bu nedenle de Karabağ Sorunu’nun çözüme kavuşturulması son derece mühim bir meseledir.

Bilindiği üzere 1990 yılında patlak veren savaş, 1994 yılında ateşkes imzalanması ve neredeyse Ermenistan’ın yarısına tekabül edecek büyüklükteki Azerbaycan topraklarının işgal edilmesiyle sonuçlanmıştır. Bu nedenle de bölge, artık donmuş çatışma bölgesi kategorisinde ele alınmaya başlanmıştır. Ancak geçtiğimiz yıllarda taraflar arasında artan rekabet ve siyasi gerilim nedeniyle bu donmuş çatışma bölgesine ilişkin başlatılan barış süreçleri sekteye uğramış ve hem barışın tesisi amacıyla oluşturulan Minsk Grubu’nun işlevsizliği hem de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün sağlanması hususunda kabul edilen dört kararın uygulanamaması, sorunun barışçıl yollarla çözülemeyeceğini ortaya koymuştur.

1994 yılındaki ateşkesin ardından taraflar arasında sık sık küçük çaplı çatışmalar yaşanmıştır. Ancak 1994 yılından beri Karabağ Sorunu’nun gidişatını etkileyen büyük çaplı üç savaş gerçekleşmiştir. Bunlardan ilki, Dört Gün Savaşı olarak anılan 2016 yılının Nisan ayındaki çatışmadır. Bu savaş vesilesiyle Azerbaycan, stratejik öneme sahip olan üç tepeyi geri almış ve Ermenistan’a askeri seçenekleri kullanmak suretiyle kendi topraklarını kurtarma potansiyeline haiz olduğunu göstermiştir. Büyük çaplı ikinci savaş ise 2020 senesinin Temmuz ayında yaşanmıştır. Bu savaşı, Nisan Savaşı’ndan farklı kılan unsur ise silahlı çatışmaların Ermeni unsurlarının Dağlık Karabağ topraklarının dışında kalan Azerbaycan sınırlarına saldırılmasıyla başlamış olmasıdır. Bu durum, Erivan yönetiminin saldırganlığını da net bir biçimde gözler önüne sermiştir. Dahası bu çatışma, Karabağ Sorunu ekseninde, Ermenistan’ın bölgesel güvenlik açısından yarattığı istikrarsızlığı da ortaya koymuştur. Üçüncü büyük çaplı savaş ise Azerbaycan’ın Kurtuluş Savaşı olarak da nitelendirilebilir. Zira bu savaş, 2020 yılının Eylül ayında başlamış ve Dağlık Karabağ’daki Ermeni işgalini sona erdiren gelişmelere vesile olmuştur.

Bu noktada çatışmayı tetikleyen unsurun üzerinde daha detaylı bir şekilde durulması gerekmektedir. Savaşın 27 Eylül 2020 tarihinde başlamasına neden olan olay, Karabağ’da konuşlanmış Ermenistan Ordusu tarafından Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ ile bir ilgisi olmayan bölgelerinin bombalanması ve bunun sonucunda sivillerin hayatını kaybetmesidir. Söz konusu olayın ardından Azerbaycan Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklama doğrultusunda Azerbaycan Ordusu, temas hattı boyunca meşru müdafaa hakkını kullanarak topraklarını kurtarma operasyonunu başlatmıştır. Böylece Vatan Savaşı başlatılmış ve bu da beraberinde bazı soruların gündeme gelmesine sebebiyet vermiştir. Birtakım araştırmacılar, Azerbaycan’ın bu kurtarma operasyonu için neden 30 yıl bekledikten sonra harekte geçtiklerini sorgulamışlardır.

Aslında Azerbaycan, yıllardır bu soruna kan dökülmeden bir çözüm yolu bulmaya çalışmıştır. Ancak Azerbaycan’ın kırmızı çizgilerinin Ermenistan’ın provokatif eylemleri nedeniyle ihlal edilmesi, Bakü’nün görece sessiz kaldığı sürecin sonunu getirmiştir. Bu gelişmeler esnasında Ermenistan’ın yaptığı iki önemli hareketi açıklamak gerekmektedir. Bunlardan birincisi, Ermenistan Savunma Bakanı Davit Tonoyan tarafından “yeni bölgelerde yeni savaş” söyleminin dile getirilmesidir. Buna ek olarak “Eğer Karabağ Savaşı tekrar alevlenirse, o zaman Bakü’de biter” açıklamasının yapılması da taraflar arasındaki tansiyonu yükseltmiştir. İkincisi ise Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan tarafından dile getirilen söylemlerdir. Zira Paşinyan, iktidara geldikten sonra, iki temel dış politika vizyonunu benimsemiştir. Bunlardan ilki, dünyaya entegre olan ve uluslararası arenayla uyumlu çalışabilen bir Ermenistan’ın oluşturulmasıdır. İkincisi ise Karabağ’ın dahil olduğu yeni Ermenistan haritasının çizilmesidir. Aslında Paşinyan tarafından çözülmesi beklenen ikinci sorun, Karabağ’a yönelik geliştirdiği stratejiye ilişkin bir çerçeve çizilmesine de olanak yaratmaktadır.

Anlaşılacağı gibi Ermenistan, Karabağ’ı tamamen Azerbaycan’dan izole etmeye çalışarak, mevzubahis bölgeyi Ermenistan’a bağlı bir şekilde “bağımsızlaştırmak” istemiştir. Aynı zamanda 2020 yılının Mayıs ayında Şuşa şehrinde gerçekleşen seçimler ve sonrasındaki yemin töreni de Paşinyan’ın  tutumunu gün yüzüne çıkarmıştır. Bu seçimle Erivan yönetimi, Karabağ’ı bağımsız bir taraf gibi göstermeye çalışmış ve seçim sonucunu legalleştirmek için uluslararası kamuoyuna çağrıda bulunmuştur.

Erivan’ın bu irredantist iddiaları, taraflar arasındaki uluslararası müzakere sürecinin de sonunu getirmiştir. Özellikle de 2020 yılının Temmuz ayında gerçekleşen Tovuz Savaşı’ndan sonra, kendi topraklarını kurtarmak için uygun fırsatları değerlendirmeye çalışan Azerbaycan, Kapana Kuşatma Operasyonu’nu başlatmıştır. Bahsi geçen süreçte Azerbaycan’ın elinde bulundurduğu fırsatlar şöyle sıralanabilir:

  • Ermenistan tarafından ileri sürülen bölücü nitelikteki iddialar, savaş için legal bir zemin oluşturmuştur.
  • Zaman içerisinde Azerbaycan Ordusu, I. Karabağ Savaşı’nda olduğundan çok daha modern silahlarla sahip olmuş ve donanımlı bir yapıya dönüşmüştür.
  • Fransa başta olmak üzere Minsk Grubu başkanları, soruna yönelik taraflı bir tutum benimsemişlerdir. Yani tarafsız bir arabuluculuk vesilesiyle sorunun çözülmesinin mümkün olmadığı görülmüştür.
  • BMGK tarafından alınan ve icrası zorunlu olan kararların bir türlü uygulanmaması, Azerbaycan’ın haklı davasını savunmasını ve bu hususta askeri yöntemlere başvurabilmesini kolaylaştırmıştır.
  • Azerbaycan’ın stratejik müttefiği olan Türkiye, Tovuz Saldırısı’ndan sonra sadece manevi destek değil; aynı zamanda açık bir şekilde askeri destek de sağlamıştır. Özellikle de Temmuz-Ağustos 2020’de düzenlenen ortak askeri tatbikat, Bakü yönetiminin kendini yalnız hissetmemesini sağlamıştır.

Tüm bu fırsatları değerlendirmeye çalışan Azerbaycan, Ekim ayı sonuna kadar dört şehir ve onlara bitişik neredeyse 200 köy üzerinde kontrolü ele almış ve 8 Kasım tarihinde ise “alınmaz kale” olarak nitelendirilen Şuşa’yı kurtarmıştır. Böylece Karabağ Savaşı’nda hem siyasi hem de askeri açıdan yenilmez olduğunu başta Ermenistan lehine taraflı tutum sergileyen devletler olmak üzere, tüm dünyaya göstermiştir. Durum böyle olunca, 10 Kasım 2020 tarihinde Ermenistan’ın anlaşmaya hazır olduğunu bildirmesiyle Rusya’ın arabuluculuğunda savaş durdurulmuştur.

Taraflar arasında imzalanan anlaşma doğrultusunda şu kararlar alınmıştır:[1]

  • Karabağ’ın diğer bölgelerinin aşamalı bir şekilde Azerbaycan’a geri verilmesi
  • Bölgede barışın sağlanabilmesi için 1960 kişiden oluşan Rus askerlerinin Laçın Koridoru’nun 5 km derinliğinde görevlendirilmesi
  • Azerbaycan’ın batı bölgelerinin Nahçivan’la iletişiminin Ermenistan vasıtasıyla sağlanması ve bunun için de önümüzdeki 3 yıl içinde taraflar arasında mutabakata varılması
  • Yerlerinden edilmiş mültecilerin kendi topraklarına geri dönmesi
  • Rus barış gücünün 5 yıllık süreyle bölgeye yerleşmesi ve bölgede bulunma süresinin tamamlanmasına 6 ay kala taraflarca aksi beyan edilmediği takdirde otomatik olarak yenilenmesi,
  • Bölgede oluşturulan barışın kontrol edilmesi için ateşkes kontrol merkezinin tesis edilmesi

Bahse konu anlaşmanın en önemli noktası ise oluşturulması planlanan kontrol merkezinde Türkiye’nin de resmi olarak yer almasıdır. Azerbaycan’ın zaferiyle sonuçlanan Karabağ Meselesi, oluşturduğu siyasi sonuçlar nedeniyle uluslararası arenada konuşulmaya başlanmıştır. Anlaşmaya ilişkin olumsuz görüşlere göre, Rus askerinin barış gücü olarak bölgeye yerleşmesiyle, Karabağ’ın 2008 yılında çatışmalar yaşanan Gürcistan’a benzeme olasılığı belirmiştir. Ancak burada göz ardı edilen bir husus vardır. O da Türkiye’nin  Karabağ’ın özgürleştirilmesi esnasında aktif bir rol üstlendiğidir. Hatta Türkiye’nin yanında olduğunu bilen Azerbaycan, defalarca Ermenistan’ın Rusya’dan silah desteği aldığı imasında bulunmuştur. Mevcut durumda Türkiye, Azerbaycan’a verdiği açık destekle bölgede barışın inşa edilmesine ilişkin sürece katılmış ve Güney Kafkasya’da önemli bir aktöre dönüştüğünü ortaya koymuştur. Nitekim Türkiye’nin bu savaş sırasındaki tutumu sayesinde “Rusya izin vermediği sürece Karabağ Sorunu çözülemez” algısı da yıkılmıştır. Ancak yine de savaşın Rus arabuluculuyla sonlandırılması, Moskova için hem sembolik hem de stratejik  bir önem taşımaktadır. Sembolik olarak Rusya, halen  çıkarlarının olduğu bölgelerde son sözü söyleyen ülke olduğunu dünya kamuoyuna göstermiştir. Stratejik olarak ise 2012-2013 yılında Gabala Radar İstasyonu’ndan çıkarılan Rus Barış Güçü, yeniden bölgeye dönme imkanı elde etmiştir.

Sonuç olarak Karabağ Sorunu’nun çözüme kavuşturulması, bölgedeki siyasi dengelerin değiştiğini gözler önüne sermiştir. Anlaşmada yenilgiyi kabul eden Ermenistan’da büyük protestolar yaşanmış ve siyaseten bir kaos ortamı oluşmuştur. Dahası bu süreç, Minsk Grubu ve BMGK’nın yetersizliğini de ortaya koymuştur. Bu nedenle de henüz yeni çözüme kavuşturulmuş olan Karabağ Meselesi’nin uzun vadeli sonuçlar doğuracağı gerçeğinin farkında olunmalı ve ilerleyen dönemlerde bölgede yaşanabilecek gelişmeler yakından takip edilmelidir.


[1] “Mir Nagirnomu Karabasi Detali Istorichnoyi Ugodi Azerbaydzhanu”, News 24, https://news.24tv.ua/mir-nagirnomu-karabasi-detali-istorichnoyi-ugodi-azerbaydzhanu_n1455267, (Erişim Tarihi:26.12.2020).

Dr. Nazrin ALIZADA
Dr. Nazrin ALIZADA
1992 yılında Azerbaycan’da dünyaya gelen Dr. Nazrin Alizada, 2013 senesinde Bakü Devlet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. 2015 yılında Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi Türk Dünyası İşletme Fakültesi Uluslararası İlişkiler ve Diplomasi Anabilim Dalı’nda savunduğu yüksek lisans teziyle alan uzmanı unvanını kullanmaya hak kazanmıştır. 2021 yılında Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu tezle doktorasını tamamlayan Alizada, iyi derecede İngilizce ve orta derecede Rusça ve Farsça bilmektedir.