BM Güvenlik Konseyi’nin 2334 Sayılı Kararı Nasıl Yorumlanabilir?

Paylaş

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 2334 sayılı kararı Filistin, İsrail ve Filistin-İsrail meselesinin çözümü için siyasi ve hukuki önem taşımaktadır. Aynı zamanda BMGK’nın kendisini ve Konsey’in kilit ülkelerinden ABD’yi Filistin sorunuyla gündeme getiren bir karar olmuştur. 23 Aralık 2016 tarihli karar, işgal altındaki Filistin topraklarındaki Yahudi yerleşimlerini merkeze almakta, bunlara karşı çıktığını belirtmekte ve sorunun çözümünün önünde engel teşkil ettiğinin altını çizmektedir. İsrail, karara uymayacağını açıklamıştır.

Filistin-İsrail sorununun kendisi, kararın hukuki önemine ışık tutmaktadır. Genel itibariyle kararda, iki devletli çözüm uyarınca sürecin ilerlemesi gerektiğine dikkat çekilmiştir. İki devletli çözümün uluslararası hukuka dayanmasından hareketle son kararıyla BMGK, meselenin çözümünde siyasetin değil hukukun takip edilmesi gerektiğini hatırlatmıştır.

2334 no’lu karar, sorunun ve haliyle çözümün sadece İsrail’i değil, Filistin ve İsrail olmak üzere iki tarafı kapsadığını hatırlatmıştır. 1967 sınırlarının kabulü ve çözümün buna göre olması gerektiği BMGK tarafından yeniden tekrarlanmıştır. Bu sınırlarda herhangi bir değişikliğin nihaî statü görüşmelerinde belirlenebileceğini ifade ederek tarafların sayısının birden fazla olduğunu yeniden göstermiştir.

2334 sayılı kararın Yahudi yerleşimlerini merkeze alması Filistin-İsrail sorununda unutulan uluslararası hukukun tekrar gündeme gelmesinde önemlidir. Çünkü, bahse konu yerleşimlerin uluslararası hukuku ihlal ettiği belirtilmiştir. Nitekim, 2334 sayılı kararda Yahudi yerleşimleri; meselenin kalıcı, adil ve kapsamlı bir sonuca ulaşmasını hedefleyen “İki Devletli Çözüm İlkesi”nin önündeki en büyük engellerden biri olarak ifade etmiştir.

Aralık 2016 kararının BMGK’nın Yahudi yerleşimlerine dair ilk kararının olmadığının vurgulanması da gerekmektedir. Son olarak 1980’de benzer nitelikte bir karar alınmıştı. Böylelikle 35 yıldan fazla bir süreden sonra ilk defa yerleşimler BM Güvenlik Konseyi’nin kararına konu olmuştur.

Karar; siyaseten de yadsınamaz öneme sahiptir. Karardan etkilenen ilk taraf haliyle İsrail’dir. Tel Aviv sürdürmekte olduğu yerleşim politikası nedeniyle uzun zamandır eleştirilmektedir. Bu sefer benzer eleştiriler BM Güvenlik Konseyi’nce dile getirilmiştir. Ters bir yorumla Filistin karardan olumlu etkilenen taraf olmuştur. Filistin’in diplomatik alandaki siyasi ve hukuki çabaları “sonuç vermiş”; yerleşimlerin çözüm sürecinin uluslararası hukuk ve iki devlet ilkesi uyarınca ilerlemesine ve barışın tesis edilmesine karşı engel teşkil ettiğinin altı çizilmiştir.

ABD-İsrail arasındaki gerginlik de kararın siyasi önemini arttırmaktadır. ABD, veto gücünü kullanmayarak kararın geçmesini sağlamıştır. Washington’un adımı karardan konuşabilmemizin ve kararın ses getirmesinin en önemli nedenleri arasındadır. Kararı ne veto etmiş ne de kabul etmiştir; salt çekimser kalmıştır. ABD, İsrail’in yaptığı eleştirilere karşı cevabını yine karara başvurarak vermektedir. Metinde, başta şiddet olaylarının yaşanmasından ötürü Filistin tarafına da çeşitli eleştireler getirildiğine dikkat çekmekte ve nihayetinde veto hakkını kullanmayıp çekimser kaldığını kaydetmektedir. 2334 sayılı karar, ABD’nin İsrail için veto hakkını kullanmadığı ilk karar değildir; geçmiş dönemde de benzer örnekler olmuştur.

Her ne kadar hukuki ve siyasi öneme sahip olsa da 2334 sayılı kararın uygulanıp uygulanmayacağı belirsizdir. Gerek kararın kendisi gerekse İsrail’in konuya ilişkin açıklamaları birer cevap niteliğindedir. Kararın, bağlayıcılığı bulunmamaktadır; BM Antlaşması’nın VII. Bölümü kapsamında alınmamıştır. Ayrıca metinde karara uymaması durumunda İsrail’e karşı uygulanacak herhangi bir yaptırımdan veya zorlayıcı unsurdan bahsedilmemiştir. Sadece BM Genel Sekreteri’nin Yahudi yerleşimleriyle ilgili dönemsel raporlar hazırlayacağı belirtilmektedir. BM Antlaşması’nın 25. Maddesi normalde tüm üyelerini BMGK’nın aldığı kararlara uymaya çağırmaktadır fakat 242 ve 338 no’lu kararların gösterdiği üzere İsrail, sorunu çözebilecek olan BM kararlarını uygulamamayı tercih etmektedir.

Sonuç olarak; 2334 sayılı karar Filistin-İsrail sorununun iki taraflı olduğunu düşünen, uluslararası hukuka göre çözülmesi gerektiği görüşünü savunan kesim için önemli bir gelişmedir. Mevcut dönemde çözüm giderek müzakerelerden uzaklaşmakta; iki devletli çözüm yerine farklı seçenekler gündeme getirilmeye çalışılmaktadır. Bu son karar, BMGK’nın çözümdeki sorumluluğunu hatırladığını göstermiştir. Karar, BM Güvenlik Konseyi’nin Filistin’de rolü olduğunu söylemekte ve hatırlatmaktadır. Diğer yandan, Tel Aviv’in kararı uygulamayacağını açıklaması kararın hukuki ve siyasi öneminin alana yansıyamayacağını göstermektedir. Ayrıca, Trump’ın Tel Aviv’e olan desteği de ABD’nin 2334’e uyması için İsrail’e baskı yapmayacağını düşündürtmektedir. Bu karar sembolik bir anlam taşımaktadır. Filistin dünya kamuoyunca tekrardan hatırlanmıştır. Kararın siyasi ve hukuki önemi yadsınamazken İsrail’in politikalarını değiştirmeyeceği düşünülmekte, dolayısıyla iki devletli çözümü getirecek müzakerelere olan etkisinin sınırlı olacağı öngörülmektedir.

Doç. Dr. Ceren GÜRSELER SOLAK
Doç. Dr. Ceren GÜRSELER SOLAK
ANKASAM Uluslararası Hukuk Danışmanı

Benzer İçerikler