Tarih:

Paylaş:

Cenevre Görüşmeleri “Kader Anı” mı?

Benzer İçerikler

Astana ve Soçi Görüşmeleri’nin devamı niteliğinde olan Tahran Zirvesi, 12 maddelik bir mutabakat metninin imzalanmasıyla sona erse de toplantıdan ateşkes sonucu çıkmadı. İdlib’de karışıklıklar sürerken; Birleşmiş Milletler’in (BM) Türkiye, Rusya ve İran heyetleriyle İsviçre’nin Cenevre kentinde 10-11 Eylül 2018 tarihlerinde gerçekleştireceği görüşmeler, Suriye için kritik önem taşımaktadır.

Bu bağlamda Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), sıcak temasların gerçekleştiği bölgeyi İdlib ekseninde değerlendirerek, “Suriye’de çözüme ne kadar yaklaşıldı?” sorusunu ele almaktadır. Bu kapsamda ANKASAM, alanının önde gelen uzman ve akademisyenlerinin görüşlerini dikkatlerinize sunmaktadır.

Prof. Dr. Tayyar ARI (Uludağ Üniversitesi)

Prof. Dr. Tayyar Arı, Cenevre Görüşmeleri’nde somut bir sonucun çıkacağını öngörmediğini ifade ederek, “Cenevre’de krizin tüm taraflarının artık çözüme odaklanmak zorunda kaldığı noktada çözüm gelebilir ama şu an o noktada olduğumuzu zannetmiyorum.” dedi. Arı, muhaliflerin ve rejimin yorulmuş olmasına rağmen bulunduğumuz durumdan farklı bir sonuç çıkmayacağını dile getirdi ve üzerine durulması muhtemel esas başlığın İdlip’te ateşkesin nasıl sağlanacağı olacağını belirtti.

Arı, Suriye’nin toprak bütünlüğü, insani sorunların çözülmesi, göçün önlenmesi ve insanların topraklarına dönmesi gibi Tahran’da uzlaşılan çoğu maddenin Cenevre’de de yer alabileceğini, farklı bir şey beklemediğini ifade etti. Arı, taraflar arasında geri planda müzakerelerin sürmesi ihtimalinin de altını çizerek, “Hala taraflar, sahada kendi pozisyonlarını tahkim etmeye çalışıyorlar. Rejim, Rusya, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) daha fazla alanı kontrol etmeye çalışıyor. ABD de Fırat’ın doğusundaki (Rakka, Haseki, Deyrizor) bölgeyi tahkim etmeye çalışıyor ve PYD’ye özerklik konusunu garanti etmek için bastırıyor. Ama bunun anayasaya yansıtılması konusu oldukça güç görünüyor” açıklamasında bulundu. Özellikle PYD’ye (Partiya Yekîtiya Demokrat/Demokrat Birlik Partisi) otonomi sağlanmasına ilişkin metnin anayasaya konulmasına tarafların itiraz edeceğini dile getiren Arı, asıl önemli olanın sahadaki gerçeklikler olduğuna dikkat çekerek tüm bu sebeplerden ötürü Cenevre’den somut bir sonucun çıkmayabileceğini sözlerine ekledi. Ancak Türkiye’nin önceliğinin ateşkesin sağlanması, kitlesel bir göçe ve insani bir felakete yol açılmaması için saldırılara son verilmesi ve HTŞ ile diğer terör unsurlarının silahlarını bırakması konusunda ikna çabasını sürdüreceğini belirtti.

Dr. Öğr. Üyesi Şerife ÖZKAN NESİMİOĞLU (KTO Karatay Üniversitesi)

Dr. Öğr. Üyesi Şerife Özkan Nesimioğlu, Cenevre Görüşmeleri’nde Türkiye’nin İdlib’le alakalı duruşunun zaten belli olduğunu belirterek “Ankara, bu alanın nötr kalması konusunda ısrar edecek ve Astana’da alınan kararlara sadık kalınması gerektiğini net bir dille ifade edecektir. Zira İdlib Türkiye’nin Suriye’deki kırmızı çizgilerinden biridir.” değerlendirmesinde bulundu. İdlib meselesinde Türkiye’yi zorlayan en önemli noktanın Rusya’nın tavrı olduğunu vurgulayan Nesimioğlu, Rusya’nın İdlib konusunda Suriye Hükümeti ile aynı paralelde tavır sergilemesinin; tüm süreçte olduğu gibi İdlib meselesinde de Türkiye’yi son tercih olsa bile özellikle askeri müdahale noktasında kritik kararlar vermeye itebileceğini belirtti. Nesimioğlu’na göre; savaşın son safhasına gelindiği neredeyse tüm güçler tarafından ifade edilirken er ya da geç Suriye Hükümeti’nin kalan tüm toprakları hakimiyeti altına almak isteyeceği yadsınamaz bir gerçek. Türkiye bu gerçeğin farkında, ancak bunun mümkün olan en barışçıl ve tabii ki Türkiye’nin ve bölgedeki sivillerin güvenliği açısından en makul şekilde gerçekleşmesi arzusunda.

İdlib sınır hattında şu anki barış durumunun devam ettirilememesi halinde Türkiye için yeni sorunlar ortaya çıkacağı uyarısında bulunan Nesimioğlu, Türkiye’nin bu zamana kadar yaptığı askeri müdahalelerin benzer süreçlerin getirdiği benzer kaygılarla gerçekleştiğini hatırlattı. Nesimoğlu, her ne kadar Ankara’nın şu anda askeri anlamda bir teyakkuz durumunda olsa da herhangi bir müdahale için istekli olmadığını vurguladı. “Bu çok taraflı bir denge oyununu Türkiye bugüne kadar oldukça başarılı bir şekilde sürdürmüştür ancak bundan sonra çatışma çözümü anlamında Türkiye için yeni-kritik bir dönemin ortaya çıkması muhtemeldir. Tahran görüşmelerinin ardından Putin’in Suriye konusunda ‘merkezi hükümetin tüm Suriye’de egemenliğini sağlama hakkı vardır’ dediği, Hasan Ruhani’nin ‘İdlib’deki terörle mücadele etmek kaçınılmazdır’ açıklamasını yaptığı bir platformda Türkiye’nin Cenevre’de masaya elindeki pazarlık gücünün farkındalığı ile oturması zaruridir. Bunların en önemlisi Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler’in konunun siyasi platformda çözümü konusunda Türkiye ile aynı tarafta olmasıdır.” ifadelerini kullanan Nesimioğlu, İdlib’e müdahale ile ortaya çıkabilecek yeni bir sığınmacı dalgasının hem Türkiye hem BM hem de Avrupa Birliği’nin (AB) ortak sorunu olduğunu belirtmiştir. Sözlerinin devamında Nesimioğlu, “Bu sorun muhtemeldir ki Türkiye’nin BMGK’da elini güçlendirecek en önemli kartlardan biri olacaktır. Ancak bu süreçte Cenevre Görüşmeleri beklenmeden Rusya desteğinde Esad rejiminin İdlib’e gerçekleştireceği bir saldırı, şu anki fiili durumun bir anda değişmesine de neden olabilir. Nitekim Tahran Zirvesi’nin başladığı saatlerde Suriye ve Rusya hava kuvvetlerinin İdlib’i vurmuş olması, Cenevre’ye uzanan sürecin ve söz konusu görüşmelerin zorlu geçeceğinin işaretidir.” diye konuşmuştur.

Alev KILIÇ (Emekli Büyükelçi-Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Başkanı)

Emekli Büyükelçi Alev Kılıç, Tahran Görüşmeleri’nin esas itibariyle BM’nin uluslararası örgütlerle işbirliğini ön plana çıkaran bildirisiyle sonuçlandığını vurgulayarak, “Adı konulmasa da Tahran’da, Cenevre Süreci’ne de yakın bir bağlılık ifade edildi. Astana Süreci devam ediyor ama bunun aynı zamanda uluslararası konularla ilgisi ortaya konuldu. Dolayısıyla Tahran Zirvesi, sonuç olarak geleceğe yönelik bazı temel taşları attı ama kısa vadede sorunu giderecek bir çözüm de getirmedi.” sözleriyle sürecin kısa vadede belirsizliğini koruduğunu ifade etti. Kılıç, toplantının bir çözüm getirmese de bundan sonraki Moskova Toplantısı’na kadar zaman kazandırdığını dile getirdi.

Öte yandan bu zaman kazandırma durumunun aynı zamanda New York’taki BMGK Toplantısı’yla bağlantılı olduğuna işaret ederek ABD’deki söz konusu toplantıda da hiçbir şekilde silaha başvurulmaması tavsiyesi çıktığını kaydetti. Kılıç, “Cenevre, Astana’nın ve Tahran’ın devamı olarak değerlendirilebilir ve burada ortak bir anlayış söz konusu olur diye düşünüyorum.” açıklamasında bulundu. Önümüzdeki süreçte bir de Rusya, Türkiye, Almanya ve Fransa’nın katılacağı yeni bir zirvenin gerçekleştirileceğini hatırlatan Kılıç, konuyla ilgili tüm tarafların ortak bir anlayışa gelme çabası içerisinde olduğunu belirtti.

Prof. Dr. Samir SALHA (Emekli Öğretim Üyesi)

Prof. Dr. Samir Salha, Tahran Zirvesi’nde gündeme gelen ateşkes meselesinin birçok noktayı aydınlattığına dikkat çekti. Salha, ilk olarak Rusya ve İran’ın İdlib konusunda geri adım atmak istemediğini vurgulayarak bunu başka bir müdahale ile gerçekleştirmek istediklerini dile getirdi. Bunun yanı sıra Salha, söz konusu ülkelerin Suriye rejimini eksene dahil etmek istediğini belirterek: “Bunlar şunu gösteriyor ki bu konuda Astana diyalogu daha zor bir sürece girebilir.” yorumunda bulundu. Görüşmeler esnasında Türkiye’nin ısrarla vurguladığı başlıklar ve sonuç bildirisinden yola çıkarak Ankara’nın atacağı adımlar hakkında tahminlerde bulunan Salha, “Anlaşılıyor ki Türkiye, kendine yeni bir Ankara politikası üretecektir. ‘Tahran’ın Suriye politikası ve Türkiye’nin iki ülke ile (Rusya ve İran) yan yana durması, Batı ve özellikle ABD nezdinde nasıl karşılanacak’ (sorusu) da ilerleyen dönemde yeni bir tartışma konusu olacaktır.” sözlerini kaydetti.

Salha, Cenevre’de yapılacak görüşmeyle ilgili ise henüz net bir tablo olmadığını ifade ederek, Rusya’nın ‘İşin bir parçasıyım ve sadık kalacağım’ sözlerinin iyi düşülmesi gerektiğinin altını çizdi. Moskova’nın Suriye konusunda Washington’la ikili bir görüşme yaparak sorunu çözmeyi arzuladığını kaydeden Salha, “Tahran’da hazırlanan bildirinin ruhu, maddeleri ve Rusya’nın çizdiği yol haritası gösteriyor ki belirtilen maddeler (hayata geçirilecekse) bu Cenevre dışında olacaktır.” ifadelerini kullanarak ABD-Rusya eksenindeki olası bir pazarlık sürecine dikkat çekti.

Dr. Levent Ersin ORALLI (ANKASAM Uluslararası Hukuk Danışmanı)

Dr. Levent Ersin Orallı, “Tahran Görüşmeleri, açık bir şekilde Suriye Krizi’nin askeri çözüm yöntemleriyle giderilemeyeceğini göstermiştir.” açıklamasında bulunarak “terör tanımının belirsizliğine rağmen Suriye’nin toprak bütünlüğünün siyasi bir denklem üzerinden sağlanabileceği ortaya konulmuştur.” dedi. Orallı, ifade edilen 12 maddelik mutabakat metninde, BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararıyla uyumlu olarak yürütülmesi planlanan müzakere sürecinde tarafların terörle mücadele perspektifinin sınırlarını belirlemiş olmalarının hayati önem taşıdığını belirterek “Tanımlama sorunlarının aşılamaması ve iyi niyet temennileriyle sığ kalınması sebebiyle Tahran Zirvesi’nin Idlib’de süregelen soruna ilişkin bir pansuman etkisi dahi yapmadığını tespit etmekte fayda vardır.” sözlerini kaydetti.

Orallı, İdlib sorununda çözüm için bölgede toplumsal barışı sağlayacak ortak anayasa metninin oluşturulması meselesine dikkat çekti. Bu noktada Cenevre Görüşmeleri’nin Suriye meselesine ilişkin tatmin edici bir siyasi diyaloğun “kader anı” olarak karşımıza çıkacağını vurgulayan Orallı, “Hukuki zemine dayanmayan, BM tarafından tescil edilmemiş senaryoların; kısa vadeli ve günü kurtarıcılığın ötesine geçmeyecek bir etki sahası ile sınırlı olduğu, bu süreçte net bir şekilde ortaya çıkmıştır.” dedi. Orallı, Idlib’te yaşanan trajedinin ve Suriye merkezli bölgesel kriz senaryolarının sona ermesi adına atılacak ilk adımın, uzlaşılması muhtemel bir anayasa metninde yattığını ve bu yoldaki en önemli adımın da Cenevre’de atılacağını belirtti.