Çin’in Savaşçı Kurt Diplomasisinin Sonu mu?

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

19-23 Ekim 2022 tarihlerindeki Çin Komünist Partisi (ÇKP) 20. Ulusal Kongresi seçimlerinden sonra Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in iç siyasetteki konumunu pekiştirmesiyle birlikte Pekin’in daha proaktif bir dış politika izleyeceği ve savaşçı kurt diplomasisine ağırlık vereceği tahmin edilmekteydi. Ancak Cinping, attığı adımlarla bunun tam aksi bir istikamette yol alacağını tüm dünyaya göstermiştir. Kendisiyle kutuplaşma arayışında olan Batılı güçlerle diyaloğunu artıran Cinping, ÇKP Kongresi’nden kısa süre sonra ülkesinde Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’ü ağırlamıştır. Hemen ardından da Bali’deki G20 Zirvesi esnasında Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Fransa, Güney Kore, Avustralya, İtalya, Japonya ve Yeni Zelanda liderleriyle ikili görüşmelerde bulunmuştur.

Bu süreçte Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Charles Michel, Cinping’in resmi davetlisi olarak Pekin’i ziyaret etmiştir. Ayrıca Cinping, savaşçı kurt diplomasinin önemli isimlerinden Dışişleri Bakanı Wang Yi’yi ve Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zhao Lijian’ın görevlerini değiştirmiştir. Tüm bunlara ek olarak Cinping, son birkaç aydır Putin’le sıcak görüntüler vermekten kaçınmakta ve Batı’ya pozitif sinyaller göndermeye çalışmaktadır. Tüm bu gelişmeler, Çin’in dış politikada ılımlı bir çizgi izlemeye başladığı ve savaşçı kurt diplomasinden vazgeçtiği şeklinde yorumlanmıştır.[1]

Çin’in böyle bir politika değişikliğine gitmesi, şüphesiz ABD’nin Pasifik’le ilgili planlarını da karmaşıklaştırmıştır. Çünkü günümüze kadar Pekin’in artan uluslararası iddiası, Washington’un güvenlik ve ticaret blokları kurmasına yardımcı olmuştur.[2] Başka bir ifadeyle, Çin’in son yıllarda giderek daha aktif ve iddialı bir siyaset yürütmesi, ABD’nin krizlerden beslenen blok siyasetine katkıda bulunmuştur.

ABD’nin güç politikalarına Çin’in savaşçı kurt diplomasisiyle karşılık vermesi ise dünyayı kutuplaşmaya doğru sürüklemiştir. Soğuk Savaş mantalitesinden uzak durulmasını söyleyen Pekin, Batı’dan bu yönde bir adım görememiş ve kendisi de ılımlı bir siyaset izlemeye yönelmiştir. Aksi takdirde Pekin, daha proaktif-iddialı bir dış politikayla Batı’nın öfkesini üzerine çekeceğini ve Rusya-Ukrayna Savaşı örneğinde yaşananların Tayvan Meselesi’nde tekrarlanacağını düşünmektedir. Kısacası Çin, savaşçı kurt diplomasisinin en nihayetinde ulusal çıkarlarına zarar verdiğini görmüştür.

Çin, ılımlı bir siyaset izlemek suretiyle ABD’nin tuzağına düşmekten kaçınmayı hedeflemektedir. Zira Hint-Pasifik’te son dönemde gözlemlenen en bariz şey, Washington’un Pekin’i savaşa sürüklemek için gerçekleştirdiği provokasyonlardır. Özellikle de 2022 yılının Ağustos ayında ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin Tayvan’a yönelik ziyareti esnasında Çin, hata yapmaya çok yaklaşmıştır.

Kriz dönemlerinde sakin kalabilmek, başarılı devletlerin en önemli yeteneklerinden biridir. İtidalli ve aklı selim hareket edemeyen devletler, nihayetinde uluslararası toplumda başarısız (failed) veya haydut (rogue) devlet olarak nitelendirilirler. Bu devletlerin de çok uzun süre ayakta kalması mümkün değildir. Bu açıdan Pelosi’nin Tayvan’ı ziyareti, Çin’in dış politikası açısından önemli bir dönüm/kırılma noktası olmuştur. Eğer Çin, savaşçı kurt diplomasisiyle bu krizin üstesinden gelmeye çalışsaydı tüm dünya felakete sürüklenebilirdi. 

Batılı güçler, 2022 yılının Ekim ayındaki ÇKP Kongresi’nden sonra Çin’in daha da üzerine gitmeye başlamış ve Tayvan’la ilgili gerginlik giderek tırmanmıştır. Bu noktada Pekin, bir politika değişikliğine ihtiyaç olduğunun farkına varmıştır. Çünkü Batı’yla kutuplaşmak, yalnızca krizi derinleştirmektedir ve savaşa kapı aralanmaktadır. Oysa Pekin yönetimi, Tayvan’la birleşmenin daha az maliyetle gerçekleşmesini ve mümkünse barışçıl olmasını arzulamaktadır. Fakat mevcut gidişat, Tayvan’daki savaş beklentilerinin daha yakın bir tarihe çekilmesine yol açmıştır. Tayvanlı yetkililer, bu saldırının 2027 yılında gerçekleşebileceği hususunda müttefik devletleri uyarmaktadır.[3] ABD ve Japonya başta olmak üzere Batılı güçler de 3-4 yıl içerisinde böyle bir savaşın çıkabileceğini tahmin ederek hazırlıklarını buna göre yapmaktadırlar.[4]

Batı’nın tüm bu savaş hazırlıkları, Çin’in politika değişikliğine gitmesinde etkili olmaktadır. Şayet Pekin, Tayvan’da sert güç kullanmak durumunda kalırsa, karşısında ittifaklar ve savunma paktları kurmuş, daha güçlü ve hazırlıklı bir Batı görmek istemeyecektir. Hatta Batılı aktörleri hazırlıksız yakalamaya çalışacaktır. Bunun için de Çin, politikalarının “önceden kestirilemez” olması için çabalamaktadır. Batı, Çin’in savaşçı kurt diplomasisi nedeniyle Tayvan’la birleşmesinin sert güç yoluyla gerçekleşeceğine kesin gözüyle bakmaktadır. Çin ise bu algıyı kırmak istemektedir. Zira Pekin, böylece Tayvan konusunda kendi ulusal çıkarlarına daha kolay ulaşabileceği kanaatindedir.

Sonuç olarak Çin’in savaşçı kurt diplomasisinden tamamen vazgeçeceğini söylemek, gerçekçi bir yorum olmayacaktır. Çünkü Batı’yla kurulan bu ılımlı diyalog, Çin’in ulusal hedeflerini gerçekleştirmesine katkıda bulunacaktır. Zira bu siyaset, Çin’in Batı’ya kurmuş olduğu bir tuzak olabilir. Eğer Batı, Çin’in sözlerine inanarak Pekin’le dost olmaya çalışırsa Çin, ekonomik, siyasi ve güvenlik çıkarlarını daha ileri bir noktaya taşıyacaktır. Bu ise Çin’in savaşçı kurt diplomasinden daha tehlikeli olabilir. Çünkü ortada gözle görülebilir niyetler ve hedefler yoktur. Çin, dış politikada ılımlı bir siyaset izleyerek, geçmişteki proaktif siyasetinden uzaklaştığı izlenimi vermektedir. Bu da Batı nezdinde bir kafa karışıklığı yaratmaktadır. Belki de bu politika, Çin’in savaşçı kurt diplomasisinin bir parçasıdır. Bu belirsizlik ve kafa karışıklığı ise deyim yerindeyse puslu bir havaya benzemektedir. “Savaşçı kurt” olarak anılan Çin de bu puslu havadan yararlanmak isteyebilir.


[1] “China Is Trying to Play Nice, and It’s a Problem for the US”, Bloomberg, https://www.bloomberg.com/opinion/articles/2023-01-24/china-tries-to-undermine-us-with-australia-japan-india-europe?leadSource=uverify%20wall, (Erişim Tarihi: 26.01.2023).

[2] Aynı yer.

[3] “China ‘More Likely’ to İnvade Taiwan-And Attack Could Come in 2027, Island’s Foreign Minister Joseph Wu Warns”, SKY, https://news.sky.com/story/china-more-likely-to-invade-taiwan-and-attack-could-come-in-2027-islands-foreign-minister-joseph-wu-warns-12789179, (Erişim Tarihi: 26.01.2023).  

[4] “War Game Suggests Chinese Invasion of Taiwan Would Fail at A Huge Cost to US, Chinese and Taiwanese Militaries”, CNN, https://edition.cnn.com/2023/01/09/politics/taiwan-invasion-war-game-intl-hnk-ml, (Erişim Tarihi: 26.01.2023).

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.

Benzer İçerikler