Fransa Cumhurbaşkanlığı Seçimleri: Sevinmek İçin Erken mi?

Paylaş

İlk turu 22–23 Nisan 2017 ikinci turu ise 6–7 Mayıs 2017 tarihlerinde gerçekleştirilen Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerini, aşırı sağın adayı Marine Le Pen’in aldığı %33,9 oranındaki oya karşı %66,1 oranında oy olan Emmanuel Macron kazandı.  Ülkenin üçte birlik kısmı Macron’a oy vermiş olmasına rağmen, 1957 yılında savaş gazilerinin kurduğu Ulusal Cephe Partisi Lideri Marine Le Pen; 2002 yılındaki partinin lideri ve aynı zamanda Marine Le Pen’in babası Jean-Marie Le Pen’in 2002 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aldığı %16,86 oy oranını ikiye katlamıştır. 2002 yılında baba Le Pen’e karşı neredeyse tüm partilerin yürüttüğü ortak seçim kampanyaları sayesinde ikinci turda Jacques Chirac %82 oy alarak cumhurbaşkanı olmuştur. Son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise çoğu parti sessiz kalarak, 2002 seçimlerinden ayrı bir politika yürüttü. Bu durum, ülkenin ne derece kamplara ayrıldığının bir diğer göstergesidir.

İkinci tur seçimlerinin bir diğer dikkat çekici noktası ise, seçimlere katılmamayı tercih eden ve beyaz oy (boş oy) atan kişi sayısıdır. Seçimlere katılım oranı %75 olmasına rağmen, seçime katılanların %12’si herhangi bir adaya oy vermemiştir. Seçime katılmayanların ve geçersiz oy verenlerin oy toplamı ise yaklaşık %32 olmakla birlikte, Fransa halkının neredeyse üçte birinin her iki adayı da desteklemediği görülmektedir. Ayrıca geçersiz oy kullanan seçmen sayısı önceki cumhurbaşkanlığı seçimlerine göre iki kattan fazla bir artış göstermiştir. Seçimleri değerlendiren çoğu uzman, Fransa halkının aşırı sağcı birinin cumhurbaşkanı olmaması için Macron’a oy verdiğini düşünmektedir. Seçimler öncesi Macron’a verilen desteğin az olmasından dolayı böyle bir görüşün doğruluk payı yüksektir.

Seçimlerin ilk turundan önce yapılan anketlerde Macron’un ikinci tura kalma şansı gözükmemiş; ancak cumhurbaşkanı seçilmesine neredeyse kesin gözüyle bakılan François Fillon’un adının kamuoyunda Penelopegate skandalı olarak adlandırılan, Fillon’un eşinin parlamento asistanı olarak çalışması ve yüksek ücretler alması olayına karışması, Fransa kamuoyundan yüksek tepki almasına neden olmuştur. İnatla adaylıktan çekilmeyen Fillon, ilk turda rakiplerinin gerisinde kalarak, bu turda kendine pek şans tanınmayan Macron’un birdenbire ikinci tura kalmasına neden olmuştur.

Fransa Cumhurbaşkanı seçilen Macron siyasi bir geçmişi olmamakla birlikte, eski Cumhurbaşkanı Hollande’nin Ekonomi Bakanlığı’nı yaptığı zaman dahi Sosyalist Parti’ye üye olmamıştır. Fransa bürokrasisinin ve siyasilerin yoğunlukla mezun olduğu Fransa’nın en saygın eğitim kurumlarından olan ve ülkenin son 60 yılının yöneticilerini yetiştiren Ulusal İdarecilik Okulu’ndan (ENA) mezun olan Macron, ülkenin en önemli bürokrasi kadrosu olarak değerlendirilen maliye müfettişliği görevini dört yıl sürdürmüştür. Sonrasında bankacılık sektörüne geçiş yaparak edindiği çevre ve özellikle Macron’un akıl hocalığı ile siyasi bağlantılarının mimarı olarak bilinen ekonomist ve yazar Jacques Attali sayesinde finans, siyasete atılmış; en sonunda sırasıyla Sarkozy ve Hollande ile tanışmıştır. İlk olarak Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcılığı yapmış, sonrasında Ekonomi Bakanı olmuştur. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmak için bu görevden ayrılan Macron’un, Hollande’ın genel bir projesi olduğu iddiaları da gündemde yer almaktadır. Sosyalist Parti’nin kurtarıcısı olarak düşünülen Macron’un politikaları ve projeleri ise bunun tersini göstermektedir. Sosyalist Parti’nin adayı, eski Başbakan Manuel Valls, Macron’un seçimleri kazanmasının ardından onun başbakanlığını yapmak istediğini açıklamıştır. Sosyalist Parti’nin meclisteki gücünü kullanmak isteyen Macron’un bu teklife sıcak baktığı söylenmektedir. Ancak daha önce de dile getirildiği gibi, politika uygulama aşamasında taraflar arasında çatışma yaşanması kaçınılmaz gözükmektedir ve bu birlikteliğin uzun vadeli olması zayıf bir ihtimaldir.

Macron’un önündeki ikinci büyük yarış milletvekilleri seçimleridir. Seçimlerin adaylarını belirleyen Macron, kamuoyunun politikacıların değişmesi isteğiyle uyumlu olarak adayların yarısından fazlasını siyaset dışından belirlemiş ve aynı zamanda seçim sistemiyle uyumlu olarak, adayların yarısının kadın olmasını sağlamıştır. Yarışın her ne kadar zorlu geçeceği düşünülse de, ülkede hâkim olan değişim arzusu Macron’un en büyük destekçisi olacaktır. Genel bir değerlendirme yapıldığında, aşırı sağcı adayların Avrupa’da yükselmesinin en büyük sebeplerinden biri halkın değişim isteğidir. Eğer söz konusu isteği karşılayacak adaylar ve politikalar üretirse, Macron’u Fransa siyasi sahnesinde uzun süreler görmeye devam edeceğiz demektir.

Fransa gibi ülkelerde aşırı sağa yönelmenin bir diğer nedeni, Avrupa Birliği ve özellikle Almanya’nın yoğun olarak uyguladığı aşırı liberal politikalardır. Verimlilik ve rekabet gücüne sahip Alman mallarıyla çoğu ülke baş edememiş ve pazarların Alman mallarıyla dolmasına engel olamamıştır. Sadece sanayi ürünlerinde görülmeyen, aynı zamanda tarım gibi geleneksel sektörlerde de yaşanan bu durum büyük bir hoşnutsuzluk dalgasının ortaya çıkmasına neden olmuştur. 2017 yılında Fransa’nın kuzey bölgelerinde görülen Alman tarım ürünlerini taşıyan tır ve kamyonların engellenmesi, otoyolların kapatılması gibi olaylar aslında Avrupa Birliği’nin kırılganlığının bir diğer yansımasıdır. Ayrıca kuzey bölgelerin ekonomisi tarıma dayalıdır; şehirleşme oranları ve kişi başına düşen gelir daha düşüktür; işsizlik oranları ise Fransa genelinden yüksektir. Bu yansıma ile kuzey bölgelerde Le Pen’nin yüksek oy alması arasındaki bağlantı dikkatlerden kaçmamalıdır.

Macron’un ilk ziyaretini Almanya’ya yapacak olması, bazı politikaların değiştirilmesi isteklerinin Merkel’e en yüksek makamdan dile getirileceğini göstermektedir. Aksi takdirde, Fransa halkının değişim beklentilerinin karşılanmadığı durumda, aşırı sağ partiler 2022 yılı seçimlerini kazanabilir. Ancak, bunu sezen çoğu Avrupa Birliği bürokratı, hemen Fransa’yı bütçe açıklarından ve kamu harcamalarının yüksekliğinden dolayı eleştirmiş ve Macron’u söz konusu eleştirilere karşı önlem almaya çağırmıştır. Avrupa Birliği’nin ve IMF ortaklığının mimarları bürokratlar, liberal politikaların devam ettirilmesini önermektedir. Ancak, sıkı serbestleşme ve kamu yönetiminde reform taleplerinin birleştiği politikalar gelir dağılımını bozmakta, devlet desteğine ihtiyaç duyan kesimin bu destekten mahrum kalmasına ve ülkelerin küçülmesine neden olmaktadır. Sosyal politikaların yoğun olarak uygulandığı Fransa’da bu şekilde kamu bütçesini daraltıcı politika izlenmesi, halkın zaten mevcut olan hoşnutsuzluğunu artıracaktır.

Macron kendini seçimlerin ilk turunda hem sağcı hem de solcu olarak tanımlamış; ikinci tura kaldıktan sonra ise, ne sağcı ne de solcu değilim, demiştir. Sol siyasi çevrelerden destek verilmesi karşılığında işçi yasasında değişiklik gibi liberal yasalarda geri adım atılması taleplerine ise cevap vermemiştir. Ayrıca, hareketinin açıkladığı reform paketinin 50 milyar euroya mal olması planlanmasına rağmen, reformun içeriğinde düşük gelirlilere fazlaca yer vermemiştir. Fransa ekonomisinin karşı karşıya kaldığı yüksek işsizlik, yüksek bütçe açığı ve düşük büyüme hızına çözüm arayacak olan Macron’un açıkladığı reform programı ile ekonomik sıkıntılara çözüm bulması zor görünmektedir. Ayıca Avrupa Birliği’nin sıkıştırdığı, hatta yaptırımla tehdit ettiği bütçe açığını düşürmesi durumu bir yana; artıracaktır. Macron’un ikinci tur seçimlerinden sonra Brüksel ve Almanya’dan reformlar ve değişiklikler istemesi ile Fransa halkının beklentileri, Almanya ziyaretinin zor geçeceğinin bir diğer göstergesidir.

İkinci tur seçimlerinden Macron tarafından sık sık dile getirilen “her alanda daha güçlü Fransa” söylemi, seçim yarışında öfkeli Fransızların desteğinin alınması için yapılmıştır. Yazının başlığında ifade edildiği gibi, yeni Cumhurbaşkanı daha aktif bir dış politika önermektedir. Böyle bir politika sadece Avrupa Birliği’ndeki Almanya’nın baskın gücünü değil; aynı zamanda NATO ve diğer politikalardaki yerleşmiş düzeni tehdit edecektir. Aşırı sağcılar sadece Avrupa Birliği’nden ayrılma üzerine politikalar üretmemiş; diğer ülkelerde olduğu gibi Fransa’da da güçlü, bağımsız veya ilericilik adı altında milliyetçi damarın yoğun olarak kullanıldığı söylemler geliştirmişlerdir. Macron’un güçlü ve aktif Fransa açıklamalarına, sadece aşırı sağın güçlenmesine karşı alınan önlemler olarak bakılmamalıdır. Çünkü yeni Cumhurbaşkanı siyasi bir kişilik değil; idareci ve uygulayıcıdır ve seçim vaatlerini yerine getirmek için her yolu deneyecektir. Şüphesiz bu politikalar Almanya’nın gücünü azaltmaya yönelik olacağı için beraberinde yeni güç mücadelelerini de getirecektir.

Sonuç olarak gelecek dönemde Macron’un önünde iki seçenek bulunmaktadır. Fransa’da yıllarca tartışılan işçi yasası gibi uygulamaları hayata geçirirse ve liberal politikalara ağırlık verirse, 2022 seçimlerini kaybetmesi muhtemeldir. Sadece seçimi kaybetmekle de kalmayacak; daha seçimlerin sonunda, cumhurbaşkanlığını kazandığı zaman ortaya çıkan protesto gösterilerin çok daha büyükleriyle mücadele etmek zorunda kalacaktır. Fransa’da sol eğilimli muhalefetin gücünün yüksek olduğu düşünüldüğünde, protestoların nereye varacağını kimse tahmin edememektedir. Popülist politikaları öneren siyasiler seçimleri kaybetmiş olmasına rağmen, makul seviyelerde gelir dağılımını düzeltici politikalar siyasi atmosferin rahatlamasına katkı sağlayacaktır. Macron’un genel seçimleri kazanarak elinin güçleneceği ve ülkenin yeni bir döneme gireceği tahmin edilmektedir. Halk desteğini arkasına alıp ekonomik kalkınma ve büyümeye katkı sağlayarak genişletici politikaları uygulamak, hem Macron’un hem de Avrupa Birliği’nin geleceğe güvenle bakmasını sağlayacaktır. Aksi taktirde adeta bir varlık ve meşruiyet mücadelesi veren Avrupa Birliği, bu geçiş sürecinde kayıplar verecektir.

Hakan UZUN
Hakan UZUN
1987 Düzce doğumlu olan Hakan UZUN, 2009 yılında Gazi Üniversitesi İşletme Eğitimi Bölümünden mezun olmuştur. 2013 yılında Yüksek Lisans derecesini Gazi Üniversitesi İşletme Eğitimi Bölümünden “Kargo Taşımacılık Sektöründe Hizmet Kalitesinin Değerlendirilmesi: AHS ve TOPSIS Yöntemi” başlıklı teziyle almıştır. Doktora çalışmalarına ise Gazi Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümünde devam etmektedir. Akademik düzeyde çeşitli makaleleri, raporları ve diğer çalışmaları bulunan Hakan UZUN’un özellikle İran ve Suriye üzerine olmak üzere ekonomi-politik analizleri devam etmektedir. İş hayatıyla ilgili olarak sermaye piyasaları mevzuatı, Türkiye-AB ilişkileri ile hibe programları, İslami finans piyasası araçları, stratejik planlama, Latin Amerika siyaseti, Türkiye ekonomisi, özelleştirme uygulamaları ve daha birçok konuda çalışmaları ve uzmanlık sertifikaları vardır. İyi derecede İngilizce bilen Hakan UZUN evlidir.

Benzer İçerikler