Türkiye’nin Doğu Akdeniz Hamlesi: Sondaj Krizi

Türkiye’nin 4 Mayıs 2019 tarihinde Doğu Akdeniz’de Fatih Sondaj Gemisi’yle başlattığı sondaj çalışmaları, bölgedeki denklemleri etkileyecek bir girişim olması nedeniyle bölgesel ve küresel aktörlerin dikkatini çekti. Konuyla ilgili olarak başta Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve bölge ülkeleri olmak üzere, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri’nin de aralarında yer aldığı çok sayıda devlet ve örgütten açıklama geldi. Yapılan açıklamalara karşılık Türkiye ise uluslararası hukukun tanımış olduğu haklar çerçevesinde sondaj faaliyetlerini sürdüreceğini duyurdu.

Bu bağlamda Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), Doğu Akdeniz’deki durumun Türkiye’ye ve bölgeye olan etkilerini tartışmaya açarak alanının önde gelen uzman ve akademisyenlerinin görüşlerini dikkatlerinize sunmaktadır.

Dr. Öğr. Üyesi Emete GÖZÜGÜZELLİ (Akdeniz Üniversitesi Devletler Hukuku Anabilim Dalı Başkanı)

Sözlerine Türkiye’nin yürüttüğü sondaj faaliyetlerinin uluslararası hukuka uygun olduğunu vurgulayarak başlayan Dr. Öğr. Üyesi Emete Gözügüzelli, Türkiye’nin deniz hukukunda bir örf adet hukuku haline gelen kıta sahanlığına göre, doğal bir hakka sahip olduğunu ifade etti. Bu kapsamda Gözügüzelli, “Türkiye, 2012 yılında Resmî Gazete’de yayınladığı Türkiye Petrol Anonim Ortaklığı’na verilmiş olan ruhsat sahaları içerisinde; yani kendi kıta sahanlığında, Fatih Sondaj Gemisi’yle sondaj faaliyetlerini icra etmektedir. Türkiye’nin bu girişimine ABD, AB ve Yunanistan’ın karşı çıkması ve GKRY’nin iddia ettiği sözde münhasır ekonomik bölgeler üzerindeki faaliyetlere son verilmesi yönünde çağrıda bulunması, kesinlikle gerçekleri yansıtmamaktadır.” dedi.

GKRY’nin iddia ettiği sınır çizgilerinin hukuki bir dayanağı yok.

Münhasır ekonomik bölgeden söz edilebilmesi için ilgili kıyıda yer alan en az iki devletin sınırlandırma anlaşması yapması gerektiğini söyleyen Gözügüzelli, GKRY’nin iddia ettiği sınır çizgilerinin hukuki bir dayanağı olmadığını; çünkü bahsedilen sınırlandırmalara, diğer ilgili devletler olan Türkiye ile Lübnan tarafından itiraz edildiğini belirtti.

“Özellikle ABD, AB ve Yunanistan’la ilişkilerin gerileceği aşikâr olsa da bu durum, ilgili taraflarla diğer alanlarda yürütülen ilişkilerin zedeleneceği manasına gelmemektedir.” diyerek ilişkilerin çok boyutlu olduğuna işaret eden Gözügüzelli, “İhtilaflar yaşansa bile, her zaman işbirliği ihtimali vardır.” açıklamasında bulundu.

Türkiye’nin askeri bir yanıt vermesi şaşırtıcı olmayacaktır.

Doğu Akdeniz’de askeri krizler yaşanmasının normal olduğunu, Akdeniz’in içinde bulunduğu kırılgan durumun hidrokarbon keşifleriyle birlikte daha da belirginleştiğini dile getiren Gözügüzelli, “GKRY’nin 2002 yılından beri yabancı gemiler vasıtasıyla Türk kıta sahanlığına girme girişimleri olmuştur. Ancak Ankara, bu tip izinsiz faaliyetlere müsaade etmemiştir. Dolayısıyla bu gerçekliğin göz ardı edilmesi halinde, Türkiye’nin askeri bir yanıt vermesi de şaşırtıcı olmayacaktır.” şeklinde konuştu.

Türk kıta sahanlığının ihlal edilmeye çalışıldığı açıktır.

Bugüne kadar Türkiye’nin hiçbir koşulda kendi kıta sahanlığına girişlere müsaade etmediğinin altını çizen Gözügüzelli, “İsrail, GKRY ve Yunanistan gibi bölge ülkelerinin planladığı ve ABD ile AB tarafından da desteklenen proje kapsamında Türk kıta sahanlığının ihlal edilmeye çalışıldığı açıktır.” cümleleriyle meselenin Türkiye’nin yetki alanlarının gasp edilmesi girişimi olduğuna dikkat çekti.

Dr. Ahmet Zeki BULUNÇ (Emekli Büyükelçi)

Emekli Büyükelçi Ahmet Zeki Bulunç, ABD’nin baskı yapmak amacıyla konunun üzerine gittiği; ancak Türkiye’nin haklarından taviz verecek bir esnekliğe sahip olmadığını söyledi.

Türkiye, kendi çıkarlarını korumaya kararlıdır.

Yunanistan ve GKRY’nin AB aracılığıyla Türkiye üzerinde baskı kurmaya çalışacağını da öne süren Bulunç, Doğu Akdeniz’de meydana gelen gelişmelerin önemsenmesi gerektiğini söyledi. Bu kapsamda Bulunç, “Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki jeopolitik önemi artmıştır. Dolayısıyla Türkiye, Doğu Akdeniz’de hem kendi kıta sahanlığı uzantısının bulunması hem de münhasır ekonomik bölge alanı olması nedeniyle çıkarlarını korumaya kararlıdır.” açıklamasında bulundu.

Türkiye, Doğu Akdeniz’deki varlığını sürdürecektir.

Uluslararası konjonktürün askeri bir çatışma için uygun olmadığını belirten Emekli Büyükelçi, “Karşı taraf bir çılgınlık yapmadığı sürece Türkiye’ye yönelik bir tavır ortaya konamaz.” dedi. Ayrıca Bulunç, “Mevcut koşullarda Türkiye, uluslararası hukukun ve anlaşmaların kendisine sağladığı hak ve yetkileri kullanarak Doğu Akdeniz’deki varlığını sürdürecektir.” yorumunu yaptı.

Dr. Emre OZAN (ANKASAM TDP ve Uluslararası Güvenlik Danışmanı)

Doğu Akdeniz’deki kaynakların kullanılması sorununu, Kıbrıs Meselesi’nden bağımsız olarak ele almanın mümkün olmadığını belirten Dr. Emre Ozan, “Sorunun uzlaşı yoluyla ve bölge halklarının çıkarlarını koruyacak şekilde çözülmesi gerekir.” dedi. Öte yandan Ozan, meselenin bizzat Türkiye’nin ekonomik çıkarları ve enerji politikası bağlamında da önem taşıdığını; çünkü Türkiye’nin kendisini enerji koridoru olarak tanımladığını ve dolayısıyla Doğu Akdeniz’den çıkacak kaynakların Avrupa piyasasına sunulması noktasında rol üstlenmek istediğini ifade etti.

Türkiye kendi önlemlerini almak ve sürecin dışında kalmamak için çeşitli girişimlerde bulunmaktadır.

Meselenin güvenlik boyutuna da değinilmesi gerektiğini söyleyen Ozan, bölge ülkelerinin imzaladığı çeşitli anlaşmaların Türkiye için tehdit teşkil ettiğini ve GKRY’nin bu hamlelerle Türkiye’yi yalnızlaştırmaya çalıştığını iddia etti. Bu kapsamda Ankara’nın meseleyi bir güvenlik sorunu olarak ele aldığını ifade eden Ozan, “İlerleyen bir süreç var, GKRY’nin pek çok ülkeyle anlaşmalar yaptığını ve buradaki doğalgazın çıkarılması için uluslararası şirketlerle çalıştığını görüyoruz. Türkiye de kendi önlemlerini almak ve sürecin dışında kalmamak için çeşitli girişimlerde bulunmaktadır. Bu sondaj çalışması da bunun bir parçasıdır.” dedi.

Türkiye’nin yapması gereken şey kendisine küresel ve bölgesel ortaklar bulmaktır.

Son olarak Türkiye’nin atması gereken adımları değerlendiren Ozan, “Ankara’nın yapması gereken şey, kendisine küresel ve bölgesel ortaklar bulmaktır. Türkiye, tek başına bir pozisyon almak yerine, bölgesel ve küresel aktörlerle birlikte hareket edebilmelidir.” açıklamasında bulundu.

Timur AKHMETOV (Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi-Araştırmacı)

Gazeteci Timur Akhmetov, Rusya’nın önceliğinin Kıbrıs Sorunu’nun çözümü olduğunu belirterek, ekonomik girişimlerin her iki taraf için de geçerli olacak şekilde Kıbrıs Meselesi çözüldükten sonra gerçekleştirilmesinin Moskova’nın temel beklentisi olduğunu dile getirdi.

Ekonomik rekabet, silahlı çatışmaya dönüşme potansiyeline sahiptir.

Doğu Akdeniz’deki gelişmelerin silahlı çatışmaya dönüşme olasılığına dikkat çeken Akhmetov, “Ekonomik rekabet, silahlı çatışmaya dönüşme potansiyeline sahiptir.” yorumunu yaptı.

Rusya tek güvenli gaz tedarikçisi olarak ortaya çıkmaktadır.

Bölgedeki gelişmelerin Rusya’ya fırsatlar sunabileceğine değinen Akhmetov, “Bu çerçevede hem Türk-Rus yakınlaşması teşvik edilmekte hem de Avrupa’ya giden doğalgaz sevkiyatı istikrarsızlaşmaktadır. Bu bağlamda Rusya, tek güvenli gaz tedarikçisi olarak ortaya çıkmaktadır.” açıklamasında bulundu. İsrail, Yunanistan ve GKRY üçlüsünün yürüttüğü konsorsiyumla ilişkili olarak Rusya’nın bölgede dengeleme politikası yürüteceğini ifade eden Akhmetov, S-400 sevkiyatları ve ABD’nin bölgedeki varlığını engelleme çabalarını içeren kapsamlı bir strateji güdüleceğini öne sürdü.

Duygu ERGÜRTUNA
Duygu ERGÜRTUNA
Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü