Japonya’nın Yeni Ulusal Güvenlik ve Savunma Belgeleri Üzerine Bir Okuma

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Japonya Hükümeti, 16 Aralık 2022 tarihinde “Ulusal Güvenlik Stratejisi, Ulusal Savunma Stratejisi ve Savunma Geliştirme Programı” olmak üzere üç yeni savunma ve güvenlik planını  onaylamıştır.[1] Böylece Tokyo yönetimi, askeri harcamalarını ülkenin Gayrısafi Yurtiçi Hasılası’nın (GSYİH) %2’sine yükseltme taahhüdünü gerçekleştirme yolunda önemli bir adım atmıştır.[2] Bu, tarihi bir adım niteliği taşımaktadır. Zira İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana pasif bir politika takip eden Japonya’nın bir anda böylesi yüksek savunma harcamalarına yönelmesi ve aktif bir savunma politikasına geçiş yapması, Tokyo için bir devrim niteliğindedir.

Yayınlanan üç belge sırasıyla Ulusal Güvenlik Stratejisi (NSS), Ulusal Savunma Stratejisi (NDS) ve Savunma Geliştirme Programı’dır (DBP). NSS’de genel itibarıyla İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Kanada, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Avustralya, Hindistan, Güney Kore, Yeni Zelanda ve Güneydoğu Asya ülkeleri yer almıştır.[3] Bu üç belgeyle Japonya, yeni bir güvenlik ve savunma stratejisi ve savunma geliştirme planı ortaya koymaktadır. Ulusal Güvenlik Stratejisi kapsamında Tokyo yönetimi, gelecek on yıl içinde savunma, ekonomi güvenliği, diplomasi, siber güvenlik ve istihbarat gibi alanlarda stratejik yenilemeler yapacağını göstermektedir.

Orta Vadeli Savunma Programı olarak bilinen DBP ise önümüzdeki beş yıl için toplam savunma harcamaları ve büyük ekipman tedarik hacim planları ortaya koymaktadır. DBP belgesinde Japonya’nın savunma harcamalarını, beş yıl içinde (2023-2027 arasında) yaklaşık 320 milyar dolara (43 trilyon yen) çıkarması planlanmıştır.[4] Yani 2027 senesine kadar yıllık 80 milyar dolara ulaşılacağı düşünülmektedir.

ABD’yle yakın bağları olan Japonya, rakip olarak gördüğü üç ülkeyle sınır komşusudur. Bunlar; Çin, Rusya ve Kuzey Kore’dir. Kuzey Kore, Japonya üzerinden balistik füzeler ateşlemesinden sonra önemli bir endişe kaynağı olarak algılanmaktadır. Bu tehdit tanımlaması, belgelere de yansımıştır.

Japonya, Rusya’yı ise “Ukrayna’ya karşı saldırganlığı sebebiyle uluslararası hukuk kurallarını kolayca ihlal eden tehlikeli bir ülke” şeklinde nitelendirmektedir.[5] Tokyo yönetimi, Avrupa’ya karşı doğrudan ve açık bir tehdit şeklinde gördüğü Rusya’nın Japonya çevresindeki faaliyetlerini ve Çin’le olan işbirliğini güçlü güvenlik kaygısı olarak nitelendirmiştir. Bu bakımdan Rusya, Japonya’nın yakınındaki Kiril Adaları’nda hak sahibi olduğunu iddia eden ve buradaki bazı adalara füze sistemleri yerleştiren bir ülke olup; Japonya’ya tehlike arz etmektedir. Ancak mevcut durumda Ukrayna’da bir savaşın içinde olan Rusya’nın Japonya gibi çok daha büyük ve güçlü bir devletle çatışması beklenmemektedir. Bu nedenle Tokyo, kendisine önemli doğalgaz ve petrol tedariği sağlayan Rusya’nın bölgedeki en büyük tehdit olmadığına inanmaktadır.

Çin ise 2050 yılına kadar dünyanın süper gücü olmayı planlamakta ve her geçen yıl askeri kapasitesini ve savunma harcamalarını artırmaktadır. Dünyadaki birçok ülkenin ana ticari ortağı olan Çin’in nüfuzunu genişlettiği görülmektedir. Açıklanan üç belgenin en önemli ve dikkat çekici kısmı, Japonya’nın yükselen Çin’le nasıl mücadele edeceği hususudur. Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde Çin, Tokyo tarafından “en büyük stratejik zorluk” olarak nitelendirilmiştir.

Bahse konu olan durum, Çin’in Japonya açısından bir tehdit olarak düşünülmemesinden ziyade; taraflar arasındaki gerilimin artmaması için kullanılan diplomatik bir dil şeklinde yorumlanabilir. Dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olan Çin’e karşı ülkenin ulusal strateji belgesinde sert bir üslup kullanılmaması, her iki taraf için de önemlidir. Dolayısıyla Japonya’nın Çin’i bir “zorluk” şeklinde nitelemesine de böyle bakılmalıdır. Yine de 2013 yılındaki Ulusal Güvenlik Stratejisi’nde Çin’in eylem ve tutumları uluslararası toplumla alakalı bir husus olarak nitelendirilirken; 2022 senesindeki belgede en büyük stratejik zorluk olarak nitelendirilmesi, Japonya’nın güvenlik politikalarında bir değişime gidildiği anlamına gelmektedir.

Japonya’nın Çin’i bir tehdit olarak değil de stratejik bir zorluk şeklinde nitelemesinin altında başka sebeplerin de bulunduğu söylenebilir. Bunların başında Japonya’da iktidarda bulunan Liberal Demokrat Parti’nin (LDP) koalisyon ortaklarından Komeito’nun Çin’le olan güçlü bağları gelmektedir. Soka Gakkai Hareketi olarak bilinen bir grubun üyeleri tarafından kurulan bu parti, 1972 yılında Çin’le ilişkilerin normalleştirilmesi için mühim adımlar atmıştır. Partinin bahsi geçen dönemden beri Pekin’le güçlü bağlarının olduğu düşünülmesi sebebiyle bu yorum yapılabilir.

Buna ek olarak Japonya’nın mevcut iktidar partisi LDP’nin lideri olan Japonya Başbakanı Fumio Kişida’nın Çin’le istikrarlı ve olumlu ilişkiler aramanın önemli olduğunu sıkça dile getirmesi de bir başka sebep olabilir. Zira Kişida yönetiminin Çin’i kışkırtmak istememesi ve mevcut ilişkilerin kötüleşmemesi maksadıyla böyle bir dilin kullanılmış olması ihtimal dahilindedir. Üstelik bir ülkenin ulusal güvenlik belgesi gibi önemli bir belgesinde başka bir devletin tehdit olarak tanımlanması, kuşkusuz ilgili ülkede hoşnutsuzluklara yol açabilir. Dolayısıyla böylesi bir hoşnutsuzluğa  yol açmamak adına daha makul ifadelerin tercih edildiği söylenebilir.

Öte yandan Japonya’nın planlanan karşı saldırı yapabilirliğinin en erken 2026 yılında uygulanacağı düşünülmektedir. Bu sebeple muhtemelen uzun menzilli Tomahawk füzelerinin konuşlandırılmasının süresi önem kazanacaktır. Bu tür silahların konuşlandırılması, nihai savunma önlemi dışında karşı saldırı kabiliyetini yasaklayan 1956 yılındaki Japon Hükümeti’nin politikasının terk edilmesi demektir. Bu nedenle yaşanan politika değişikliği hem bölgenin hem Japonya’nın hem de dünyanın geleceği açısından dikkat çekicidir.

Japonya, açıkladığı üç belge vesilesiyle yeni bir döneme geçtiğini duyurmuştur. 1956 yılından beri sürdürdüğü pasifist politikadan proaktif bir stratejiye geçtiğinin kanıtı niteliğinde olan bu yeni strateji belgelerine göre Japonya, savunma harcamalarını iki kat arttırarak 2027 yılına kadar her yıl 80 milyar dolarlık bütçe ayırmayı düşünmektedir. Bu da Tokyo’nun güvenliğe verdiği önemi gözler önüne sermektedir.

Sonuç olarak Japonya Hükümeti tarafından açıklanan üç önemli belgenin Japonya’nın ve bölgenin geleceği açısından stratejik mahiyette olduğu ifade edilebilir. Aynı zamanda yayınlanan belgeler, ABD’yle ilişkilerin geliştirilmesini de sağlayabilir. Bu kapsamda son dönemde sıklaşan Rusya-Çin tatbikatlarına karşı bir Japonya-ABD tatbikatlarının başlatılması da gündeme gelebilir.


[1] “Japon: la nouvelle stratégie renforcée de défense et de sécurité dévoilée”, RFI, https://www.rfi.fr/fr/asie-pacifique/20221216-japon-la-nouvelle-stratégie-renforcée-de-défense-et-de-sécurité-dévoilée, (Erişim Tarihi: 20.12.2022).

[2] “Le Japon approuve une révision majeure de sa doctrine de défense face à la Chine”, Le Quotidien, https://lequotidien.lu/monde/le-japon-approuve-une-revision-majeure-de-sa-doctrine-de-defense-face-a-la-chine/, (Erişim Tarihi: 20.12.2022).

[3] “National Defense Strategy 2022”, Japonya Savunma Bakanlığı, https://www.mod.go.jp/j/approach/agenda/guideline/strategy/pdf/strategy_en.pdf, (Erişim Tarihi: 20.12.2022).

[4] Alastair Gale-Chieko Tsuneoka, “Japan to Build a More Powerful Military, Citing China as Its No. 1 Menace”, The Wall Street Journal, https://www.wsj.com/articles/japan-to-build-a-more-powerful-military-citing-china-as-its-no-1-menace-11671177530, (Erişim Tarihi: 20.12.2022).

[5] “National Defense Strategy…”, a.g.m.

Göktuğ ÇALIŞKAN
Göktuğ ÇALIŞKAN
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünde lisans eğitimi alan Göktuğ ÇALIŞKAN, aynı süreçte çift ana dal programı kapsamında üniversitenin Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yer alan Uluslararası İlişkiler bölümünde de eğitim görmüştür. 2017 yılında lisans mezuniyetini tamamladıktan sonra Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde yüksek lisans programına başlayan Çalışkan, bu programı 2020 yılında başarı ile tamamlamıştır. 2018 yılında ise çift ana dal programı kapsamında eğitim gördüğü Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun olmuştur. Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) bursu kapsamında 2017 yılı YLSY programını kazanarak halen Fransa’da dil eğitimi alan Göktuğ Çalışkan aynı zamanda Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisidir. YLSY programı kapsamında Fas'ta Uluslararası Rabat Üniversitesinde Yönetişim ve Uluslararası İstihbarat alanında 2. yüksek lisansını yapmakta olan Çalışkan, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası Ilişkiler bölümünde doktorasına başlamıştır. Iyi derecede İngilizce ve Fransızca bilmektedir.

Benzer İçerikler