Pentagon’un Çin Raporu Bize Ne Anlatıyor?

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Savunma Bakanlığı (Pentagon), 29 Kasım 2022 tarihinde Çin’in askeri gücünün ve ekipmanlarının analizinin yapıldığı bir rapor yayınlamıştır. Rapor, toplam 195 sayfa olup; Çin’in askeri gücü, ekipman bilgileri ve nükleer kapasitesi gibi bilgileri içermektedir. Aynı zamanda raporda, Pekin’in askeri büyüme hızı da her yönüyle incelenmiş ve gelecek tahminlerine yer verilmiştir.[1] Nitekim söz konusu rapor, Pentagon tarafından her yıl yayınlanmaktadır ve temel olarak ABD’nin karar alma mekanizmalarına destek verme amacı gütmektedir.

Hatırlanacağı gibi, ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin 2022 yılının Ağustos ayındaki Tayvan ziyaretinin ardından bölgedeki güvenlik ortamı kırılganlaşmış ve Çin’in Tayvan’a müdahale edebileceği gündeme gelmiştir. Ziyaretin ardından Çin’in ada çevresinde gerçekleştirdiği birçok tatbikat ve ABD Başkanı Joe Biden’ın olası müdahale durumunda Tayvan’ı koruma taahhüdü, gerilimi tırmandırmıştır. Nitekim bu durum, olası çatışmanın taraflar açısından ne kadar sürdürülebilir olduğu ve küresel sistem için ne kadar yıkıcı olacağı sorularını akıllara getirmiştir. Özellikle de Çin Ordusu’nun sıcak çatışma tecrübesinin olmaması nedeniyle ordunun saha kapasitesi tam olarak bilinmemektedir. Taraflar arasındaki ilişkilerin böylesine gergin ve öngörülemez olduğu bir yıl içerisinde mevzubahis raporun kapsamının bu kadar geniş olması da mühimdir.

Nitekim son yıllarda Çin’in ordusunu modernize etmeye çalıştığı görülmektedir. Söz konusu raporda da Pekin’in bu modernizasyonu 2027 yılına kadar tamamlamayı planladığı belirtilmektedir. Bu da Pekin’in en azından beş sene içerisinde adayı anakaraya bağlamaya çalışmayacağı şeklinde yorumlanabilir. Fakat bunun yanı sıra Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in istisnai bir şekilde 3. dönem iznini alması ve bu dönemini hem hatırlanabilir hem de kayda değer bir biçimde geçirme isteği, söz konusu duruma tezatlık oluşturmaktadır.

Tüm bunlar dikkate alındığında, Şi’nin “birleşmeyi sağlayan başkan” unvanını alabilmek için ordunun modernizasyonu tam olarak tamamlanmadan erken bir müdahale denemesinde bulunabileceği öne sürülebilir. Böyle bir senaryonun gerçekleşmesi halinde ise Çin Ordusu’nun modernizasyon süreci sekteye uğrayabilir.

Bununla birlikte eğer askeri kapasite ve ordu teçhizatı böylesi bir saldırı için yeterli görülmezse Şi, yine aynı hedef doğrultusunda ordu modernizasyonunu hızlandırmayı seçebilir. Böylesi bir durumda ise ordunun modernizasyon süreci Pentagon raporunda öngörülenden daha erken tamamlanabilir.

Tüm bunlara ek olarak raporda Çin’in 2049 yılına kadar “Büyük Çin Uygarlığı”nı yeniden inşa etme hedefi güttüğü belirtilmiştir. 2049, Çin’in kuruluşunun 100. senesidir. Bu sebeple 2049 yılı, Çin’in Batı temelli küresel düzenin yerine kendi kurallarını getirdiği yeni ve revizyonist bir uluslararası sistemin başat aktörü rolünü üstlenmesi noktasında kritik bir hedef olabilir. Ancak bu tarih, Pekin’in bahse konu olan hedefi için beklenenden geç bir tarih de olabilir. Çünkü Şi’nin mevcut statükoya daha fazla müsamaha göstermeye niyeti olmadığı tahmin edilmektedir. Bu nedenle Çin’in hem ordu modernizasyonunu tamamlama hem de Büyük Çin Uygarlığı’nın inşa etme noktasında aceleci davranacağı ve dolayısıyla söz konusu raporda öngörülen tarihlerden daha hızlı bir biçimde mevzubahis amaçlarına ulaşmaya çalışacağı iddia edilebilir.

Bununla birlikte raporda dikkat çeken bir diğer husus ise Çin’in nükleer gücüne yapılan vurgudur. Raporda Pekin’in gelecek on sene içerisinde ciddi nükleer hedeflere sahip olduğu söylenmektedir. Bunlar; ülkenin nükleer gücünün modernize edilmesi, çeşitlendirilmesi ve büyütülmesidir. Bu noktada gelecek on senenin Çin için nükleer anlamda en yüksek ivmeli gelişim süreci olacağı söylenebilir. Nitekim Pekin hem deniz hem kara hem de hava odaklı nükleer merkezlerini arttırma hedefi doğrultusunda önemli yatırımlar yapmaktadır. Buna ek olarak Çin, altyapı çalışmalarına da hız vermektedir.

Aynı zamanda raporda Çin’in nükleer savaş başlıklarının 400’ü aştığı tahmin edilmektedir. İlerlemenin bu hızla devam etmesi halinde, Çin’in 2035 yılında yaklaşık 1500 nükleer savaş başlığına sahip olacağı söylenmektedir. Bahsi geçen durumun hem küresel güvenlik hem ABD hegemonyası için ciddi bir güvenlik endişesi yarattığı söylenebilir. Nitekim dünya hem Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna Savaşı sürecinde nükleer tehdidi sıklıkla dile getirmesi hem de Kuzey Kore’nin 2022 yılında onlarca balistik füze denemesi yapması hasebiyle ciddi bir nükleer tehditle karşı karşıyadır. Pekin’in nükleer gücünün bu hızda artması da küresel aktörler açısından birçok endişeyi beraberinde getirmektedir.

Son olarak raporda ABD’nin gücüyle rekabet edebilme ve küresel düzene meydan okuyabilme kapasitesine sahip tek aktörün Çin olduğu belirtilmiştir. Raporda, Çin’in büyüyen askeri gücüyle birlikte bu vurgunun yapılması, Washington’un net bir şekilde rekabeti kabullenmesi ve küresel güç mücadelesine girmeye çalışan diğer aktörlerin söz konusu seviyede olmadığı tespitini yapması bakımından önem arz etmektedir. Nitekim her ne kadar Biden tarafından reddedilse de birçokları tarafından “Soğuk Savaş 2.0” olarak adlandırılan ABD-Çin rekabeti, mevzubahis rapor vesilesiyle net bir şekilde Washington tarafından kabullenilmiştir.


[1] “Military and Security Developments Involving the People’s Republic of China”, U.S. Department of Defense, https://s3.documentcloud.org/documents/23321290/2022-military-and-security-developments-involving-the-peoples-republic-of-china.pdf, (Erişim Tarihi: 07.12.2022).

Zeki Talustan GÜLTEN
Zeki Talustan GÜLTEN
Zeki Talustan Gülten, 2021 yılında Yalova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden “Amerikan Dış Politikası” başlıklı bitirme teziyle ve 2023 yılında da Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Dış Ticaret bölümünden mezun olmuştur. Halihazırda Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda Tezli Yüksek Lisans öğrenimine devam eden Gülten, lisans eğitimi esnasında Erasmus+ programı çerçevesinde Lodz Üniversitesi Uluslararası ve Politik Çalışmalar Fakültesi’nde bir dönem boyunca öğrenci olarak bulunmuştur. ANKASAM’da Asya-Pasifik Araştırma Asistanı olarak çalışan Gülten’in başlıca ilgi alanları; Amerikan Dış Politikası, Asya-Pasifik ve Uluslararası Hukuk’tur. Gülten, iyi derecede İngilizce bilmektedir.

Benzer İçerikler