Tarih:

Paylaş:

Rusya’nın İran’a Yönelik Pragmatik Politikaları

Benzer İçerikler

27 Ekim 2018 tarihinde Türkiye’nin ev sahipliğinde düzenlenen Suriye konulu İstanbul Zirvesi sonrası liderlerin yaptıkları basın açıklamalarında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in sarfettiği “İran olmadan bu konu çözülemez” sözleri, oldukça dikkat çekmişti. Benzer bir çıkış da İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Hüseyin Caberi Ensari’den gelmişti. Zira 7 Eylül 2018 tarihindeki Tahran Zirvesi sonrası Türkiye’nin Avrasya ve Avrupalı aktörleri bir araya getiren İstanbul Zirvesi’nde İran’a yer vermemesi, Ankara’nın Tahran’a verdiği bir mesaj olarak algılanmıştı. Bu mesaj ise; Türkiye’nin bölgesel liderlik ve Ortadoğu sorunlarının çözümü bağlamında merkez ülke olduğunu, sorunları İran olmadan Rusya ve hatta Batılı ülkelerle işbirliği yapmak suretiyle de çözülebileceği yönündeydi. Şüphesiz Putin’in bu çıkışına, son dönemde İran’ın bölge politikaları etrafında dönen tartışmalar neden olmuştur.

Diğer bir ifadeyle, Putin ilk başta 11 Temmuz 2018 tarihinde Moskova’da İsrail Başkanı Binyamin Netanyahu ile bir araya gelmiş ve İsrail tarafı toplantıda Rusya’dan “İran’ın Suriye’den çekilmesi yönünde Esad yönetime baskı yapmasını” istemiştir. Bundan kısa bir süre sonra, 16 Temmuz 2018 tarihinde ise Vladimir Putin Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump’la Helsinki Zirvesi’nde bir araya gelmiş ve burada İran’ın Suriye’den çıkartılması konusunda ortak bir kanaat oluşsa da Putin bunun oldukça zor olduğunu belirtmiştir. Aynı dönemde Şam-Moskova ve Şam-Tel Aviv hattında da İran’ın Suriye’den çekilmesi yönünde yoğun bir diplomasi trafiği yaşanmıştır. Hatta bu dönemde İranlı üst düzey isimler, Suriye’de kalıcı olduğunu göstermek adına Şam yönetimini ziyaret etmiş, iki ülke arasında savunma işbirliği anlaşması imzalanmış ve ülkenin yeniden imarı konusunda İranlı şirketlerin Suriye’de yatırım yapmaya hazır olduğu vurgulanmıştır. Ancak Moskova’nın diplomasisi sonucunda İran’ın milis güçleri Suriye’nin güneyindeki bölgelerden çekilmeye başlamıştır. Konuyla ilgili hem Rus Devlet Başkanı Vladimir Putin hem de Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentyev, İsrail’le varılan mutabakat ve Rusya’nın verdiği garanti kapsamında İranlı güçlerin Suriye’nin güney bölgelerinden çekildiğini ifade etmiştir.[1]

Hatta belirtmek gerekir ki; 22 Ağustos 2018 tarihinde ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, Moskova’nın İran’ın politikaları hakkında “Başkan Putin bana, İran ve Rusya’nın Suriye’deki çıkarlarının uyuşmadığını ve İran güçlerinin Suriye’den çekilerek ülkelerine dönmelerinden memnuniyet duyacağını iletti” sözlerini sarf etmişti.[2] Görünen o ki Moskova, Washington’la yaptığı görüşmelerde, İran’ın bölgeden çekilmesi konusunda hemfikir olduklarını, ancak bunun zor olduğunu ve karşılığında ABD’nin birtakım ödünler vermesi gerektiğini ima ederek İran’ı bir pazarlık veya takas meselesi yapmaktadır. Geçtiğimiz günlerde İranlı üst düzey yetkili Haşmetullah Felahetpişe’nin yaptığı açıklama[3] da bu yorumu destekler niteliktedir.

Rusya’nın bu söylemleri yalnızca ABD’ye karşı pazarlık meselesi için kullanmadığını, bu görüşlerinde gerçeklik payının olduğunu, aslında bu yöntemin Moskova’nın pragmatist politikalarının bir parçası olduğunu söylemek mümkündür.  Zira Rusya ve İran’ın Suriye konusunda önemli görüş farklılıklarının olduğu bilinmektedir. Bu bağlamda Moskova önceliklerinin Esad’ı hükümette tutmak değil, bölgedeki terörizmle mücadele etmek olduğunu ileri sürerek Suriye meselesinde daha esnek davranmıştır. Bu konuda Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Esad rejimiyle olan bağlarının Türkiye-ABD arasındaki gibi müttefik ilişkisi arz etmediğini belirtmiştir.[4] Ayrıca Rusya, Türkiye ile yapılan Soçi Mutabakatı ile İblib’i çevrelemeyi; Akdeniz kıyısındaki Rus askeri üslerinin güvenliğini sağlamayı amaçlamış ve böylece “pragmatik önceliklerini” hayata geçirmeye çalışmıştır. Hatta bu kapsamda Rusya İran’ı Soçi Mutabakatını kabul etmeye zorlamış ve Suriye-İran ikilisine İdlib’e müdahale etmemeleri için baskı yapmıştır. Tüm bunlar, Esad rejimini kırmızı çizgisi olarak gören İran’dan farklı olarak Rusya’nın bölge politikalarında daha pragmatik davrandığını göstermiştir. Üstelik Rusya’nın bu pragmatizmi Suriye’den İran’a doğru kaymaya başlamıştır.

Moskova’nın son dönemde Tahran’a yönelik artan bir şekilde pragmatist politikalar sergilediği görülmektedir. Özellikle yaptırımlarla baskı altına alınan ve bölge politikalarında yalnız kalmaya başlayan İran’ın Rusya’ya olan güveninin giderek azaldığını söylemek mümkündür. Zira İran artık Türkiye’nin yanı sıra Rusya’nın politikalarında da rahatsızlık duymaya başlamıştır. Bunun sebebi Avrasya’nın önde gelen aktörlerinden Rusya ve Türkiye’nin İran’ın çıkarlarını zedeleyen kararlar almaya başlamasıdır. Bu konuda İran’ın Birleşmiş Milletler Cenevre Ofisi nezdindeki eski Büyükelçisi Ali Hurrem, Soçi Mutabakatı’na ilişkin şu sözleri sarf etmektedir: “Putin çıkarları gerektirirse diğer ülkelerle İran’a karşı hareket edebilir… Tahran zirvesi neydi ki zirveye katılan iki ülke, 10 gün sonra önceki anlaşmanın aksine yeni bir anlaşma yaptılar?… Putin bazen ABD ile birlikte bazen de İsrail’le birlikte İran’a karşı hileli anlaşmalar yaptı. Şu anda da Türkiye ile birlikte İran’a karşı hareket edebilir.”[5] Bu ifadeler şüphesiz, yukarıdaki yapılan yorumları destekler niteliktedir.

Nihayetinde Rusya’nın özellikle ABD yaptırımları sonrasında bölge jeopolitiğinde İran’dan ziyade Türkiye’ye yaklaşmaya başladığı söylenebilir. Diğer bir ifadeyle Ankara-Moskova ikilisinin Suriye’deki krizin siyasi çözümü, anayasa süreci, devlet başkanlığı meselesi ve seçimler gibi konularda benzer görüşleri paylaşmaya başladıkları görülmektedir. 2015 sonrası Suriye ve genel anlamda Ortadoğu’da Rusya’yı yanına alarak Batıya ve özellikle de ABD’ye set çekmeye çalışan İran, mevcut politikalarında başarısızlığa uğramak üzeridir. Buna karşılık Türkiye, daha geniş bir perspektifte Avrasya jeopolitiğinde Rusya ile birlikte hareket ederek merkez ülke konumunu güçlendirmektedir. Suriye’de ‘İran’ benzeri (İslami-Muhafazakâr-Radikal) bir rejimi kabul etmeyen Rusya, Suriye savaşında sona yaklaşıldıkça ve ABD yaptırımları söz konusu olduğunda kendi çıkarlarını korumak adına İran’a yönelik pragmatik politikalara yönelmektedir. Bu anlamda Türkiye’yle yapılan işbirliği, Rusya için giderek elzem bir hal almaktadır.


[1] “Putin’in Suriye Özel Temsilcisi: İranlı Güçler, Golan Tepeleri’nden Çekildi”, Sputnik, https://tr.sputniknews.com/savunma/201808011034560283-putin-suriye-ozel-temsilcisi-iranli-gucler-golan-tepeleri-cekildi/, (Erişim Tarihi: 03.11.2018).

[2] “Putin Would Be Happy To See Iranian Forces Leave Syria, John Bolton Says”, Washington Post, https://www.washingtonpost.com/world/middle_east/putin-happy-to-see-iran-leave-syria-says-bolton/2018/08/22/d33a02ba-a609-11e8-a656-943eefab5daf_story.html?utm_term=.3f82636b8242, (Erişim Tarihi: 03.11.2018).

[3] “Rusya ve Çin, İran’ı ABD’ye Karşı Pazarlık Kozu Olarak Gördü”, Gazete Vatan, http://www.gazetevatan.com/-rusya-ve-cin-iran-i-abd-ye-karsi-pazarlik-kozu-olarak-gordu–1214548-dunya/, (Erişim Tarihi: 03.11.2018).

[4] “Iran-Israel Tension Unsettles the Moscow-Tehran Alliance in Syria”, EhaMedya, http://ehamedya.com/iran-israel-tension-unsettles-the-moscow-tehran-alliance-in-syria_13980.html, (Erişim Tarihi: 03.11.2018).

[5] “Putin gerekirse İran’a karşı hareket edebilir”, CNN Türk, https://www.cnnturk.com/dunya/putin-gerekirse-irana-karsi-hareket-edebilir, (Erişim Tarihi: 03.11.2018).

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.