Tarih:

Paylaş:

Türkiye-İran İlişkilerinde “Gelecek Arayışları”

Benzer İçerikler

Yazının kaleme alındığı saatlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan , İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin daveti üzerine “Türkiye-İran Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi”nin dördüncü toplantısına katılmak üzere İran’a seyir halindeydi.

Dolayısıyla bu yazıda daha ziyade ziyarete yönelik ön değerlendirmelerde bulunmaya çalışacak ve iki ülkenin nasıl bir gelecek arayışında olduğuna yönelik bir perspektif çizmeye çalışacağım. Ziyaretin sonuçlarına ilişkin analizimi ise pazartesi günkü analizimde sizlerle paylaşacağım.

Söz konusu ziyaret her ne kadar “Türkiye-İran Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi”nin dördüncü toplantısı vesilesiyle gerçekleşiyor olsa da; mevcut konjonktür hiç kuşkusuz bu son ziyarete çok daha farklı anlamlar ve büyük bir önem atfediyor. Özellikle bazı ülkelerin bu gelişmeden duyduğu rahatsızlığın endişe boyutunu aşması ve bu kapsamda kafalarında oluşan soru işaretleri burada önemli bir paya sahip. Bundan ötürü tüm dünyanın gözü-kulağı burada desek çok da abartmış olmayız.

Öncelikle ziyaretin ön plana çıkan gündem maddelerine ve hedefine bakalım.

Bununla ilgili olarak Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamada şu hususlara temas ediliyor: 1) İkili ilişkilerin tüm yönleriyle görüşülmesi; 2) Başta Irak ve Suriye olmak üzere, güncel bölgesel ve uluslararası konuların ele alınması; 3) Siyasi diyalogun geliştirilmesi ve işbirliğinin her alanda ileriye taşınması.

Son madde oldukça önemli. Zira burada geliştirilen siyasi diyalog ile işbirliğinin “her alanda ileriye taşınması” gibi bir hedef ortaya konuluyor. Dolayısıyla ucu fazlasıyla açık bir hedef durumu var ve esası itibarıyla da fazlasıyla iddialı ve bir çok kesimi rahatsız edecek türden.

Ankara-Tahran Hattındaki Soru İşaretleri

Bu kapsamda haliyle kafada oluşan en temel soru şu: Nasıl bir ileri işbirliği? Çünkü Türk-İran ilişkilerine bakıldığında karşımıza üç tip ilişki tarzı çıkıyor: 1) Çaldıranizm; 2) Kasr-ı Şirin Statükosu; 3) Büyük Selçuklu Modeli.

Kuşkusuz “ileri işbirliği” ile ilk iki madde kastedilmiyor; fakat “Büyük Selçuklu” deneyimi sonrası her iki ülkenin tatbik ettiği ileri işbirliği boyutu yok. Sadece çok yakın oldukları iki önemli gelişme, girişim söz konusu. Bunlardan ilki Sadabat Paktı; ikincisi ise rahmetli hocamızın öncülüğünde kurulan D-8. Belki araya bir de ECO sığdırılabilir. Fakat tüm bu girişimler Büyük Selçuklu’yu tekrar hayata geçiremedi.

Dolayısıyla temel sorulardan bir diğeri de şu: Acaba mevcut durum geçici mi yoksa daha kalıcı bir işbirliğinin doğum sancıları mı? Bir diğer ifadeyle, şu anki işbirliği süreci konjonktürel mi yoksa daha yapısal bir temele mi sahip? Ve bu işbirliği sadece iki ülke ile mi sınırlı kalır yoksa içine başka ülkeleri de dahil edecek mi?

Bu soruları haklı kılan en temel husus ise İran’ın Kasr-ı Şirin Antlaşması ile belirlenen Türk nüfuz alanındaki varlığı. Her ne kadar bu sorun Suriye noktasında çözülmüş gibi görünse de, Irak’ta neler olabileceği halen netlik kazanabilmiş değil; özellikle de Haşdi Şabi ve Musul-Kerkük boyutuyla. Bu kapsamda karşımıza şu iki kritik sorunun çıktığını görüyoruz: Bu sorunlar nasıl aşılacak? Mevcut durumda dondurulmuş görünen bu sorunlar üzerine nasıl bir gelecek inşa edilebilecek?

“Direnç Cephesi”nin Dönüşü mü?

Bu işbirliği arayışı her ne kadar iki ülke arasında imiş gibi görünse de, bunun çok doğru olmadığını şimdiden ifade edelim. Gelişmeler Ankara-Tahran hattında bölgedeki ortak tehdide karşı bölge devletleri merkezli yeni bir inisiyatif, işbirliği arayışına işaret ediyor.

Bu kapsamda Türkiye-İran arasındaki bu yoğun diplomasi trafiğini Astana nsürecinden çok da bağımsız düşünmemek lazım. Zira olayların başlangıç noktasını Suriye merkezli yaşanan gelişmeler oluşturuyor.

Düne kadar Suriye’de çatışmanın eşiğine gelen, ciddi anlamda bir rekabet sorunu yaşayan Türkiye ve İran, 27 Haziran tarihli Türk-Rus ilişkilerindeki normalleşme süreci ile birlikte Suriye merkezli yeni bir işbirliği dönemini başlatmış görünüyor. Bir diğer ifadeyle, “Direnç Cephesi”nde tekrar buluşma da denilebilir buna. Ve burada hiç kuşkusuz Rusya faktörü oldukça önemli bir yere sahip.

Diğer taraftan, Türkiye-İran ikilisinin yeni süreci şekillendirmede motor/çekirdek güç rolü oynayabileceğini de göz ardı etmemek lazım. Sonuçta Rusya her ne kadar yoğun bir Türk-Müslüman nüfusa sahip olsa da, İslam dünyasındaki karşılığı bir Türkiye ve İran değildir, olamaz da.

Bu kapsamda Tahran ziyaretinde “Türkiye-Irak-İran Üçlü Zirvesi”nin yol haritasının belirleneceğini de burada belirtmekte fayda var.

Dolayısıyla Türkiye, Rusya, İran, Irak ve hatta Suriye’yi de aynı eksende buluşturan bir tarihi sürecin içinden geçiyoruz. “Büyük İsrail Projesi”ne ya da ya da onun zeminini hazırlayan “Büyük Ortadoğu Projesi” ve bu kapsamda ortaya konulan senaryolara, maşalara, katillere karşı yeni bir dünyanın doğuşu söz konusu diyebiliriz. Buna bazılarımız “Yeni Sadabat Paktı”, “Yeni Bağdat Paktı” da diyebilir. Ama burada Astana’nın hakkını yememek ve ona hak ettiği adı vermek lazım!

Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROLhttps://www.ankasam.org/author/mse/?lang=en
1969 Dörtyol-Hatay doğumlu olan Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 1993 yılında mezun oldu. BÜ’de 1995 yılında Yüksek Lisans çalışmasını tamamlayan Erol, aynı yıl BÜ’de doktora programına kabul edildi. Ankara Üniversitesi’nde doktorasını 2005’de tamamlayan Erol, 2009 yılında “Uluslararası İlişkiler” alanında doçent ve 2014 yılında da Profesörlük unvanlarını aldı. 2000-2006 tarihleri arasında Avrasya Stratejik Araştırmaları Merkezi (ASAM)’nde görev yapan Erol, 2009 yılında Stratejik Düşünce Enstitüsü’nün (SDE) Kurucu Başkanlığı ve Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu. Uluslararası Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi (USGAM)’nin de kurucu başkanı olan Prof. Erol, Yeni Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi (YTSAM) Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Başkanlığını da yürütmektedir. Prof. Erol, Gazi Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi (GAZİSAM) Müdürlüğü görevinde de bulunmuştur. 2007 yılında Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı “Türk Dünyası Hizmet Ödülü”nü alan Prof. Erol, akademik anlamdaki çalışmaları ve medyadaki faaliyetlerinden dolayı çok sayıda ödüle layık görülmüştür. Bunlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir: 2013 yılında Çağdaş Demokratlar Birliği Derneği tarafından “Yılın Yazılı Medya Ödülü”, 2015 yılında “APM 10. Yıl Hizmet Ödülü”, Türkiye Yazarlar Birliği tarafından “2015 Yılın Basın-Fikir Ödülü”, Anadolu Köy Korucuları ve Şehit Aileleri “2016 Gönül Elçileri Medya Onur Ödülü”, Yörük Türkmen Federasyonları tarafından verilen “2016 Türkiye Onur Ödülü”. Prof. Erol’un 15 kitap çalışması bulunmaktadır. Bunlardan bazılarının isimleri şu şekildedir: “Hayalden Gerçeğe Türk Birleşik Devletleri”, “Türkiye-AB İlişkileri: Dış Politika ve İç Yapı Sorunsalları”, “Avrasya’da Yeni Büyük Oyun”, “Türk Dış Politikasında Strateji Arayışları”, “Türk Dış Politikasında Güvenlik Arayışları”, “Türkiye Cumhuriyeti-Rusya Federasyonu İlişkileri”, “Sıcak Barışın Soğuk Örgütü Yeni NATO”, “Dış Politika Analizinde Teorik Yaklaşımlar: Türk Dış Politikası Örneği”, “Krizler ve Kriz Yönetimi: Aktörler ve Örnek Olaylar”, “Kazakistan” ve “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”. 2002’den bu yana TRT Türkiye’nin sesi ve TRT Radyo 1 (Ankara Radyosu) “Avrasya Gündemi”, “Stratejik Bakış”, “Küresel Bakış”, “Analiz”, “Dosya”, “Haber Masası”, “Gündemin Öteki Yüzü” gibi radyo programlarını gerçekleştirmiş olan Prof. Erol, TRT INT televizyonunda 2004-2007 yılları arasında Arayış, 2007-2010 yılları arasında Kanal A televizyonunda “Sınır Ötesi” ve 2020-2021’de de BBN TÜRK televizyonunda “Dış Politika Gündemi” programlarını yaptı. 2012-2018 yılları arasında Millî Gazete’de “Arayış” adlı köşesinde dış politika yazıları yayımlanan Prof. Erol’un ulusal-uluslararası medyada çok sayıda televizyon, radyo, gazete, haber siteleri ve dergide uzmanlığı dahilinde görüşlerine de başvurulmaktadır. 2006-2018 yılları arasında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde ve Ankara Üniversitesi Latin Amerika Araştırmaları Merkezi’nde (LAMER) de dersler veren Prof. Erol, 2018’den bu yana Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak akademik kariyerini devam ettirmektedir. Çok sayıda dergi ve gazetede yazıları-değerlendirmeleri yayımlanan; Avrasya Dosyası, Stratejik Analiz, Stratejik Düşünce, Gazi Bölgesel Çalışmalar, The Journal of SSPS, Karadeniz Araştırmaları, gibi akademik dergilerde editörlük faaliyetlerinde bulunan Prof. Erol, Bölgesel Araştırmalar, Uluslararası Kriz ve Siyaset Araştırmaları, Gazi Akademik Bakış, Ege Üniversitesi Türk Dünyası İncelemeleri, Demokrasi Platformu dergilerinin editörlüklerini hali hazırda yürütmektedir. 2016’dan bu yana Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Kurucu Başkanı olarak çalışmalarını devam ettiren Prof. Erol, evli ve üç çocuk babasıdır.