Yeni Türk Dış Politikasının Yönü-Temel Dinamikleri ve Rusya Boyutu (2)

Paylaş

Soğuk Savaş sonrası dönem, sadece SSCB imparatorluğunun çöküşü bağlamında değil, o ana kadar revaçta olan çoğu kuram, kavram ve kurumlar itibarıyla da bir deprem etkisi oluşturmuş vaziyette. Çoğu eskinin ya da mevcutların yerine yenilerinin konulamamış olması ise başlı başına bir mesele olarak kendisini göstermeye devam ediyor.

İki kutupluluk üzerine inşa edilmiş olan yapının çöküşüyle birlikte tüm dünyada “ben kimim” ya da “biz kimiz” sorusu etrafında şekillenen “kimlik sorununun” bu denli ayyuka çıkmasının altında da bu neden yatıyor. Bu sorunun cevabını veremeyen milletler/devletler ya tarih sahnesinden silindiler ya da halen bir beka mücadelesi içindeler.

Bu soruya farklı modeller kapsamında cevap arayan devletlerden biri de hiç kuşkusuz Rusya Federasyonu idi. Aşağıda detaylı bir şekilde değindiğim bu husus, Ruslar açısından kayıp bir on yıl olarak da değerlendirilebilir.

Fakat ikinci on yıl için aynı şey söylenemez. Nitekim Soğuk Savaş sonrası dönemde karşı karşıya kaldığı “yenilmişlik” ve “kimlik” bunalımı karşısında farklı arayışlara giren ve bunların bir kısmını tatbik etmeye çalışan Rusya’nın kendisi artık başlı başına bir model. Günümüzde “Rusya Modeli” olarak da nitelendirebileceğimiz bu durum, elbette Türkiye’nin de bir kez daha “ilgi” sahasında. Zira bu bir ilk değil.

“Güçlü Liderlik” – “Güçlü Sistem” – “Güçlü Devlet”

Önceki yazımda da altını çizdiğim üzere, Rusya’yı Türkiye ve diğer ülkeler açısından bu kadar cazip kılan husus elbette sadece sahip olduğu silah sistemleri değil. Rusya’nın Soğuk Savaş sonrası karşı karşıya kaldığı tehditlere yönelik verdiği cevap ve bu kapsamda yaşadığı deneyim oldukça önemli.

Özellikle Devlet Başkanı Vladimir Putin sonrası yaşanan gelişmeler, güçlü bir jeopolitik-stratejik konuma sahip ülkeler açısından güçlü bir sistem ve liderliğin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha göstermiş durumda. Dolayısıyla “Rusya Modeli”nin temelinde her şeyden önce güçlü bir liderlik anlayışı geliyor. Güçlü bir lider olmadığı takdirde ne sistem işletilebiliyor ne de bu tür ülkeler “Balkanlaştırılma” ya da “Yugoslavyalaştırılma” tehdidinden uzak kalabiliyor. Yeltsin dönemi buna en güzel örneklerden birini teşkil ediyor.

Putin’in buradaki en büyük başarısı, ülkesinin sahip olduğu üstünlükler ile zayıflıklar noktasında iyi bir kıyaslama yapmasından ve buna uygun bir politika geliştirmesinden geçiyor. Nitekim “yumuşak güç” bağlamında Batı ile ciddi bir rekabet yeteneğine ve kapasitesine sahip olmayan Rusya’nın yeni uluslararası sistemi “kaba güç” üzerinden şekillendirmeye mecbur bırakması ve bu noktada istediğini büyük ölçüde elde etmesi, elbette Putin’in büyük bir başarısı olarak kendisini gösteriyor.

Putin’in bu başarısının temelinde yatan en önemli sırlardan biri ise devletini iyi tanıması ve güvenlik eksenli yeniden yapılandırılma sürecinde olan uluslararası sistemde güvenlik bürokrasisinden geliyor olması. Bu bağlamda Putin’in istihbaratçı kimliği Rusya açısından büyük bir şans. Zira günümüzde “hayalet ordular” olarak adlandırılan istihbarat örgütleri silahlı kuvvetlerin bir adım önünde gidiyor.

Putin’in ülke yönetiminde ipleri eline alır almaz yayınlandığı doktrinler bu açıdan oldukça önemli. Nitekim Putin döneminde üst üste yayınlanan bu doktrinler ile “Rusya’nın Yakın Çevre Politikası” daha etkin ve anlamlı bir hale gelmiş durumda. Daha da ötesi, bir önceki yazımda da altını çizdiğim üzere, Rusya etrafındaki bazı devletler ile bir “Yakın Çevre İmparatorluğu” arayışı içinde ve bu nokta da epey bir mesafe kat etmiş durumda.

“Rusya/Putin Modeli”…

Yukarıda da kısmen zikredildiği üzere, Soğuk Savaş sonrası dönemde Rusya Federasyonu “Yugoslavyalaştırılma” tehdidi ile karşı karşıya kaldığında buna nasıl bir cevap verebileceğiyle ilgili birtakım arayışlar içerisine girdi ve şu dört temel eğilim çerçevesinde zamana yayılmış, buram buram pragmatizm kokan bir politika izlemeye başladı: 1. Her şeye rağmen Batıcılık, 2. Panslavizm, 3. Asyacılık, 4. Avrasyacılık.

Bu yapılandırmada hiç kuşkusuz şu beş husus çok önemli bir avantaj sağlamaktaydı: 1. Tarihsel deneyim ve değerler, 2. Tarihsel coğrafya ve derinlik, 3. Tarihsel misyon-vizyon anlayışı, 4. Merkez-çevre bütünlüğü, 5. Güçlü devlet anlayışı ve liderlik.

Bu bağlamda Putin’in; Rusya’nın gerçekleri, hedefleri ve tehdit algıları çerçevesinde oluşturduğu, “siyaset-strateji-araçlar” arasındaki ahengi gözeten ve ilkesel olarak “kararlılık-tutarlılık-süreklilik” noktasında bir duruşu ihtiva eden politikası “Rusya Modeli” ya da “Putin Modeli”nin özünü oluşturmakta.

Diğer taraftan şu hususun da altını önemle çizmekte fayda var: Söz konusu model, Rusya’yı ya da Putin’i cazip/güçlü bir lider kılmakla birlikte; başta Türkiye olmak üzere diğer aktörlerle olan ilişkilerinde orta-uzun vadeye yönelik örtülü bir sorunu da beraberinde taşımakta.

Peki, bu handikap Türkiye-Rusya ilişkilerinin seyrini nasıl etkiler? “Putin Modeli” ne denli uygulanabilir? Eğer uygulamada ise Türkiye bu modelin neresinde? Bu bağlamda ABD Başkanı Donald Trump’ın hem Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hem de sonrasında Putin ile görüşecek olmasında bu modelin yeri nedir? Bu mevzuyu bir sonraki yazımda ele alacağım için şimdilik geçiyorum…

Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
1969 Dörtyol-Hatay doğumlu olan Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 1993 yılında mezun oldu. BÜ’de 1995 yılında Yüksek Lisans çalışmasını tamamlayan Erol, aynı yıl BÜ’de doktora programına kabul edildi. Ankara Üniversitesi’nde doktorasını 2005’de tamamlayan Erol, 2009 yılında “Uluslararası İlişkiler” alanında doçent ve 2014 yılında da Profesörlük unvanlarını aldı. 2000-2006 tarihleri arasında Avrasya Stratejik Araştırmaları Merkezi (ASAM)’nde görev yapan Erol, ASAM’ın Genel Koordinatörlük görevini de bir dönemliğine yürütmüştür. 2009 yılında Stratejik Düşünce Enstitüsü’nün (SDE) Kurucu Başkanlığı ve Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu. Uluslararası Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi (USGAM)’nin de kurucu başkanı olan Prof. Erol, Yeni Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi (YTSAM) Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Başkanlığını da yürütmektedir. Prof. Erol, Gazi Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi (GAZİSAM) Müdürlüğü görevinde de bulunmuştur. 2007 yılında Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı (TÜRKSAV) “Türk Dünyası Hizmet Ödülü”nü alan Prof. Erol, akademik anlamdaki çalışmaları ve medyadaki faaliyetlerinden dolayı çok sayıda ödüle layık görülmüştür. Bunlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir: 2013 yılında Çağdaş Demokratlar Birliği Derneği tarafından “Yılın Yazılı Medya Ödülü”, 2015 yılında “APM 10. Yıl Hizmet Ödülü”, Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) tarafından “2015 Yılın Basın-Fikir Ödülü”, Anadolu Köy Korucuları ve Şehit Aileleri “2016 Gönül Elçileri Medya Onur Ödülü”, Yörük Türkmen Federasyonları tarafından verilen “2016 Türkiye Onur Ödülü”. Prof. Erol’un 15 kitap çalışması bulunmaktadır. Bunlardan bazılarının isimleri şu şekildedir: “Hayalden Gerçeğe Türk Birleşik Devletleri”, “Türkiye-AB İlişkileri: Dış Politika ve İç Yapı Sorunsalları”, “Avrasya’da Yeni Büyük Oyun”, “Türk Dış Politikasında Strateji Arayışları”, “Türk Dış Politikasında Güvenlik Arayışları”, “Türkiye Cumhuriyeti-Rusya Federasyonu İlişkileri”, “Sıcak Barışın Soğuk Örgütü Yeni NATO”, “Dış Politika Analizinde Teorik Yaklaşımlar: Türk Dış Politikası Örneği”, “Krizler ve Kriz Yönetimi: Aktörler ve Örnek Olaylar”, “Kazakistan” ve “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”. 2002’den bu yana TRT Türkiye’nin sesi ve TRT Radyo 1 (Ankara Radyosu) “Avrasya Gündemi”, “Stratejik Bakış”, “Küresel Bakış”, “Analiz”, “Dosya”, “Haber Masası”, “Gündemin Öteki Yüzü” gibi radyo programlarını gerçekleştirmiş olan Prof. Erol, TRT INT televizyonunda 2004-2007 yılları arasında “Arayış”, 2007-2010 yılları arasında Kanal A televizyonunda “Sınır Ötesi” ve 2020-2021’de de BBN TÜRK televizyonunda “Dış Politika Gündemi” programlarını yapmıştır. 2012-2018 yılları arasında Millî Gazete’de “Arayış” adlı köşesinde dış politika yazıları yayımlanan Prof. Erol’un ulusal-uluslararası medyada çok sayıda televizyon, radyo, gazete, haber siteleri ve dergide uzmanlığı dahilinde görüşlerine de başvurulmaktadır. 2006-2018 yılları arasında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde ve Ankara Üniversitesi Latin Amerika Araştırmaları Merkezi’nde (LAMER) de dersler veren Prof. Erol, 2018’den bu yana Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak akademik kariyerini devam ettirmektedir. Prof. Erol, 2006 yılından itibaren Ufuk Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde de dersler vermiştir. Prof. Erol’un başlıca ilgi ve uzmanlık alanları ve bu kapsamda lisans, master ve doktora seviyesinde verdiği derslerin başlıcaları şu şekilde sıralanabilir: “Jeopolitik”, “Güvenlik”, “İstihbarat”, “Kriz Yönetimi”, “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”, “Türk Dış Politikası”, “Rus Dış Politikası”, “ABD Dış Politikası”, “Orta Asya ve Güney Asya”. Çok sayıda dergi ve gazetede yazıları-değerlendirmeleri yayımlanan Prof. Erol’un; “Avrasya Dosyası”, “Stratejik Analiz”, “Stratejik Düşünce”, “Gazi Bölgesel Çalışmalar”, “The Journal of SSPS”, “Karadeniz Araştırmaları gibi” akademik dergilerde editörlük faaliyetlerinde bulunan Prof. Erol, “Bölgesel Araştırmalar”, “Uluslararası Kriz ve Siyaset Araştırmaları”, “Gazi Akademik Bakış”, “Ege Üniversitesi Türk Dünyası İncelemeleri”, “Ankara Uluslararası Sosyal Bilimler”, “Demokrasi Platformu” dergilerinin editörlüklerini hali hazırda yürütmekte, editör kurullarında yer almaktadır. 2016’dan bu yana Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Kurucu Başkanı olarak çalışmalarını devam ettiren Prof. Erol, evli ve üç çocuk babasıdır.

Benzer İçerikler