Afgan Sorunu’nda Diyalog Arayışları ve Kapsayıcı Hükümet Tartışmaları

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

15 Ağustos 2021 tarihinde Kabil’i kontrolü altına alan ve Penşir Vadisi’ne de egemen olduktan sonra Afganistan’ın tamamında hâkimiyet sağlayan Taliban, 7 Eylül 2021 tarihinde “Geçici Afganistan Hükümeti”ni kurduğunu duyurmuştur. Lakin 2023 senesine gelinmesine rağmen henüz Taliban yönetimini tanıyan bir devlet ya da uluslararası örgüt bulunmamaktadır. Her ne kadar çeşitli devletler Afganistan’daki insani krizin derinleşmesini önlemek maksadıyla ülkeye yönelik insani yardım faaliyetlerini sürdürse ve yatırımlar bağlamında Taliban’la de facto ilişkiler gelişse de resmen tanıma noktasında somut bir adım atılmamaktadır. Üstelik Taliban’ın tanınma sorununu kısa vadede aşabileceği yönünde bir emare de gözlemlenmemektedir.

Taliban’ın tanınması hususunda uluslararası toplumun birtakım beklentileri vardır. Bu beklentilerin en temelde üç madde halinde ifade edilmesi mümkündür. Bunlardan ilki, Afganistan’ın terör örgütleri için güvenli bir liman haline gelmesinin önlenmesi ve Taliban’ın terörle mücadele etmesidir. Bu anlamda Taliban’ın terör örgütü Devletü’l Irak ve’ş Şam’ın (DEAŞ) sözde Horasan Emirliği’yle (ISKP) mücadele hususunda çeşitli operasyonlar gerçekleştirdiği bilinmektedir. Lakin DEAŞ’ın başta Hazaralar ve yabancı diplomatik misyonlar olmak üzere çeşitli hedeflere yönelik saldırıları devam etmektedir. Bu anlamda ISKP’nin bölgesel güvenlik ortamını tehdit ettiğini ifade etmek mümkündür.

Bununla birlikte bölge devletlerinin Taliban’la de facto ilişkiler geliştirdiği göz önünde bulundurulduğunda, DEAŞ’la mücadelede Taliban’ın makul bir partner olarak görüldüğü öne sürülebilir. Lakin Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) 1 Ağustos 2022 tarihinde terör örgütü El Kaide’nin lideri Eymen El-Zevahiri’yi Kabil’in Şir Pur isimli diplomatik bölgesinde düzenlediği bir insansız hava aracı saldırısıyla öldürdüğünü duyurması, Taliban’ın El Kaide’yle ilişkisi konusunu gündeme getirmiş ve uluslararası toplumun Taliban’a yönelik eleştirileri sertleşmiştir.

İkinci talep ise başta kadın hakları olmak üzere insan hakları konusunda ilerleme kat edilmesidir. Taliban yönetimi ise bir şeriat düzeni teşkil ettiklerini ve İslami ölçütler çerçevesinde kadınların haklarına saygı duyduklarını belirtmektedir. Fakat bu konuda kadınların eğitim hakkına yönelik kısıtlamaların uluslararası toplumun Taliban’a bakışını etkilediği ifade edilebilir.

Üçüncü beklenti ise Afganistan’da tüm kimlik gruplarının temsil edileceği bir hükümetin kurulmasıdır. Zira Taliban, Peştun milliyetçisi bir örgüttür. Nitekim ülkede eski rejimler döneminde de yaşanan Peştun hegemonyasının sürdüğü söylenebilir. Peştun hegemonyasına karşı gerek muhalif gruplar gerekse de uluslararası toplum kapsayıcı bir hükümetin kurulması çağrısında bulunmaktadır. Buna karşılık Taliban yönetimi ise kurdukları hükümetin zaten kapsayıcı olduğunu dile getirmektedir.

Son dönemde Afgan Sorunu bağlamında yapılan diyalog çağrıları artarken; ön plana çıkan hususun da kapsayıcı hükümet meselesi olduğu görülmektedir. Özellikle de 2022 yılının Aralık ayında bu meselenin gündemdeki yeri daha da artmıştır.

Nitekim 29 Aralık 2022 tarihinde Afganistan Eski Cumhurbaşkanı Hamid Karzai, Taliban’ın kapsayıcı bir hükümet kurmasına ilişkin süreç başlatması gerektiğini dile getirmiş ve Afganlar arası görüşmelerin başlatılmasının tüm tarafların çıkarına olduğunu iddia etmiştir.[1] Karzai’nin açıklamalarının ehemmiyet arz ettiğini söylemek mümkündür. Zira Karzai’nin Taliban’ın Kabil kapılarına geldiğinde şehrin yönetiminin devredilmesi sürecinin sağlıklı bir biçimde gerçekleştirilmesi için inisiyatif aldığı ve bir anlamda Afganistan Ulusal Uzlaşı Konseyi Başkanı Abdullah Abdullah’la birlikte geçiş döneminde kilit rol üstlendiği bilinmektedir.  Bu yüzden de Karzai, her ne kadar devrik rejimin Cumhurbaşkanlarından olsa da belirli bir ağırlığa sahiptir. Zaten bu sebeple Karzai, devrik Cumhurbaşkanı Eşref Gani gibi Afganistan’dan kaçmamış ve ülkede kalmayı seçmiştir. Bununla birlikte n 2022 yılının Kasım ayında yaşanan temel tartışmalardan biri de Taliban’ın Karzai’nin yurtdışına çıkmasına izin vermemesi olmuştur.

Taliban’ı böylesi bir yaklaşıma iten husus ise Karzai’nin işgal dönemindeki ilk Cumhurbaşkanı olması ve bu nedenle Batılı diplomatlar ve siyasetçilerle mühim ilişkilerinin bulunmasıdır. Bu yüzden de Taliban, Karzai’nin yurtdışından vereceği mesajların Batı’nın baskısını arttırabileceğini düşünmüştür. Öyle de olmuştur. Çünkü Karzai’nin bahsi geçen açıklamaları, bir noktada kapsayıcı hükümetin kurulabilmesi için Taliban’a yönelik baskının arttırılması için yapılan çağrı niteliğindedir. Ancak bundan ibaret değildir. Zira Karzai, her fırsatta diyalog çağrısı yapmaktadır. Bu da Taliban’a karşı silahlı mücadele yürüten Penşir Hareketi’ne yapılan bir uyarı olarak nitelendirilebilir. Yani Karzai, ülkede yeni çatışmaların yaşanmasındansa diyalog masasına dönülmesi talebini dillendirmektedir. Elbette söz konusu durum, Karzai’nin Kabil’in devredilmesi esnasında üstlendiği arabuluculuk rolünü bir kez daha üstlenmek ve kendi siyasi konumunu pekiştirmek istediği şeklinde de yorumlanabilir.

Bu noktada “Kapsayıcı hükümetten ve tüm kimlik durumlarının temsil edilmesinden kastedilen nedir?” sorusunu tartışmaya açmak gerekmektedir. Aynı şekilde “Etnik temsile dayalı sistemler açısından gösterilebilecek başarılı bir örnek var mı?” sorusu da değerlendirmeye alınmalıdır. Zira kağıt üzerinde son derece demokratik duran ve ahenkli bir yönetim vadeden etnik kimliğe dayalı temsil iddiası, sanılanın aksine pratikte etnik ve mezhepsel çelişkilerin ve çekişmelerin artmasına sebebiyet vermektedir. Irak ve Lübnan’da sık sık yaşanan hükümet krizleri de bunun somut göstergeleridir. Esasen Afganistan’daki sorun, uluslaşma problemidir. Zaten Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Joseph Borrell’in 2021 yılının Ağustos ayında “Afganistan’da ulus devlet inşasında başarısız olduk.”[2] demesi de söz konusu durumun itirafı niteliğindedir.

Diğer taraftan “Nasıl bir etnik temsil?” sorusu da federasyon tartışmalarına kapı aralamaktadır. Zaten 2022 yılının Kasım ayında da Afganistan’da devrik rejimde görev alan ve halihazırda Taliban’a karşı arayışları dillendiren pek çok siyasetçi, Afgan Sorunu’nun çözümü hususunda federasyon önerisinde bulunmuştur. Bu öneri de orta ve uzun vadede ülkenin bölünmesine giden sürece kapı aralayabilir. Dolayısıyla ustalıkla hazırlanacak bir anayasal model olmaksızın federasyon seçeneğinin sağlıklı ve barışçıl bir düzene kapı aralamasını beklemek fazlasıyla iyimser ama gerçeklikten kopuk bir yaklaşım olacaktır.

Sonuç olarak Afganistan’ı 2021 yılının Ağustos ayından beri Taliban yönetmektedir. Ancak Taliban yönetiminin tanınma sorunu henüz çözülememiştir. Üstelik Taliban’a yönelik baskı da her geçen gün daha da artmaktadır. Bu da Afganistan’a yönelik yardımların ve yatırımların sürekliliğini sıkıntıya sokmaktadır. Bir anlamda uluslararası toplum, Taliban’ı değil; Afgan halkını cezalandırmaktadır. Zira her geçen gün ülkedeki ekonomik sorunlar derinleşmekte ve refah seviyesi azalmaktadır. Bu ortamda Afgan Sorunu’nun çözümü çerçevesinde getirilen temel öneri ise “kapsayıcı hükümet” söylemi üzerinden şekillenmektedir. Lakin etnik temsile dayalı bir düzen, kimlik temelli ayrışmayı daha da derinleştirerek ülkeyi bölünmeye götürecek yeni bir iç savaşa kapı aralayabilir.


[1] “کرزی: راه‌اندازی گفتگوی بین‌الافغانی به نفع طالبان و افغانستان است”, Dari Voa, darivoa.com/a/karzai-says-that-starting-intra-afghan-talks-is-in-the-interest-of-the-taliban-and-afghanistan/6894534.html, (Erişim Tarihi: 31.12.2022).

[2] “Josep Borrell: Afganistan’da Ulus Devlet İnşasında Başarısız Olduk”, Haber Türk, https://www.haberturk.com/josep-borrell-afganistan-da-ulus-devlet-insasinda-basarisiz-olduk-3167223, (Erişim Tarihi: 31.12.2022).

Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN, 2014 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini, 2017 yılında Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu ‘’Uluslararası Güç İlişkileri Bağlamında İkinci Dünya Savaşı Sonrası Hegemonik Mücadelelerin İncelenmesi’’ başlıklı teziyle almıştır. Doktora derecesini ise 2021 yılında Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı‘nda hazırladığı “İmparatorluk Düşüncesinin İran Dış Politikasına Yansımaları ve Milliyetçilik” başlıklı teziyle alan Başaran’ın başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, İran araştırmaları ve Afganistan çalışmalarıdır. Başaran iyi derecede İngilizce ve temel düzeyde Farsça bilmektedir.

Benzer İçerikler