Çin Halk Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği (AB) arasında son yirmi yıl içinde kurulan ekonomik ve siyasi ilişkiler, küresel ölçekte en önemli stratejik ortaklık ağlarından birini oluşturmuştur. 2000’li yılların başında “kazan-kazan” anlayışıyla şekillenen bu ilişkiler, özellikle Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) üyeliği sonrası hızla derinleşmiştir. Avrupa, Çin’in üretim gücünü ve uygun maliyetli kaynaklarını dijitalleşme ve yeşil dönüşüm süreçlerinde kaldıraç olarak kullanmıştır. Öte yandan Çin de Avrupa pazarına erişimi sayesinde küresel tedarik zincirindeki konumunu güçlendirmiştir. Bu karşılıklı fayda durumu, tarafların uzun vadeli işbirliği geliştirmesine olanak tanımıştır. Ancak bu süreçte ortaya çıkan bazı asimetrik bağımlılıklar ve stratejik kaygılar, taraflar arasında daha dikkatli bir politika izlenmesini zorunlu kılmıştır.[1]
Avrupa’nın Çin’le kurduğu ilişkilerdeki en önemli unsurlardan biri, nadir toprak elementleri ve ileri teknolojiye dayalı sektörlerdeki yüksek bağımlılıktır. Elektrikli araçlar, rüzgar türbinleri, cep telefonları ve savunma sistemleri gibi ileri teknolojili ürünlerin temel bileşenlerini oluşturan bu elementlerin büyük bölümü Çin tarafından sağlanmaktadır. Bu durum, AB’nin uzun vadeli enerji dönüşümü hedeflerini hayata geçirme kapasitesini doğrudan etkileyen bir unsur haline gelmiştir. Çin, zaman zaman bu kaynakların ihracatında kısıtlamalara giderek veya bazı ürünlerde lisans süreçlerini yavaşlatarak stratejik üstünlük sağlamaya çalışmıştır. Bu bağlamda Avrupa, tedarik güvenliğini sağlamak adına alternatif kaynak arayışlarına yönelmiştir.[2]
2025 yılının ortalarında Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in G7 Zirvesi’nde Çin’e yönelik yaptığı açıklamalar, ilişkilerin yeniden şekillendiği bir döneme işaret etmiştir. Von der Leyen, Çin’in küresel üretim zincirini kontrol etmeye çalıştığını, fikri mülkiyet haklarını ihlal ettiğini ve Avrupalı şirketler için eşitsiz bir rekabet ortamı yarattığını belirtmiştir.[3] Bu ifadeler, AB’nin Çin’e bakışında önemli bir zihinsel dönüşümün başladığını göstermektedir. Ancak bu dönüşüm, bir kopuşu değil; ilişkileri daha adil, dengeli ve karşılıklı faydaya dayalı hale getirme arzusunu yansıtmaktadır.
Bu süreçte dikkat çeken bir başka gelişme ise Avrupa’nın nadir toprak elementleri için ortak bir stratejik rezerv oluşturma planıdır. Sanayi Komiseri Thierry Breton’un bu konuda yaptığı açıklamalar, AB’nin yalnızca kısa vadeli ekonomik çözümlerle değil, uzun vadeli yapısal reformlarla stratejik özerklik hedeflediğini ortaya koymuştur.[4] AB, bu rezervler sayesinde sadece Çin’in olası kısıtlamalarına karşı hazırlıklı olmayı değil, aynı zamanda küresel piyasalardaki fiyat dalgalanmalarına karşı daha dirençli hale gelmeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda Afrika ve Güney Amerika’daki yeni maden yatırımları da Avrupa için potansiyel işbirliği alanları haline gelmiştir.
Çin’le işbirliğini derinleştirmek isteyen bazı Avrupa çevreleri, ABD’nin Avrupa üzerindeki stratejik baskısını da eleştirmiştir. Özellikle Trump döneminde uygulanan tek taraflı gümrük tarifeleri ve Avrupa teknoloji şirketlerine yönelik baskılar, AB’nin Atlantik İttifakı içerisindeki rolünü yeniden değerlendirmesine neden olmuştur. El Cezire’de yayımlanan bir analizde, Avrupa’nın artık sadece Washington’ın güvenlik paradigmasına tabi kalmadan, kendi ekonomik ve jeopolitik çıkarlarını önceleyen bir dış politika çizgisine yönelmesi gerektiği savunulmuştur.[5] Bu öneri, Çin’le ilişkilerde daha dengeli ve bağımsız bir yaklaşımı teşvik etmektedir.
Bu bağlamda Avrupa Merkez Bankası’nın önde gelen isimlerinden Fabio Panetta’nın açıklamaları dikkat çekmiştir. Panetta, ABD’nin Rusya’yı Çin’den uzaklaştırma stratejisinin Avrupa’nın jeopolitik çıkarlarına zarar verdiğini belirtmiştir.[6] Panetta’ya göre Avrupa, küresel rekabetin pasif bir aktörü değil, kendi oyun planını belirleyen aktif bir özne olmalıdır. Bu değerlendirme, Avrupa’nın hem ABD’yle ilişkilerinde hem de Çin’le kurduğu işbirliğinde daha seçici ve çok taraflı bir strateji izlemesi gerektiğini vurgulamaktadır.
AB’nin bu süreçte Çin’le ilişkilerini tümüyle koparmadan yeniden tanımlaması, Çin tarafında da karşılık bulmuştur. Haziran 2025 tarihinde Avrupa ve Çinli yetkililer arasında gerçekleştirilen teknik görüşmeler, iki tarafın mevcut sorunları çözme arzusunda olduğunu göstermiştir.[7] Elektrikli araç üretimi, süt ürünleri ticareti ve yeşil enerji yatırımları gibi alanlarda yaşanan kısıtlamaların karşılıklı anlayışla ele alınması, zirve öncesi olumlu bir hava yaratmıştır. Ayrıca Çin’in Avrupa’yla olan ilişkilerinde güven artırıcı adımlar atmaya istekli olduğu görülmüştür.
Bu gelişmeler doğrultusunda Temmuz 2025 tarihinde yapılacak AB-Çin zirvesinin gündemi oldukça yoğun olacaktır. Tarafların özellikle stratejik hammaddeler, teknoloji transferi, yatırımların karşılıklı korunması ve rekabet hukukuna dair düzenlemeler gibi konuları müzakere etmesi beklenmektedir. Ayrıca her iki tarafın da küresel iklim hedefleri doğrultusunda yeşil teknolojilere odaklanmaları, çevresel işbirliği fırsatlarını artırmaktadır. Bu işbirliği, sadece ticari değil; aynı zamanda sürdürülebilir kalkınma bağlamında da stratejik önem taşımaktadır.
Tüm bu gelişmeler, Avrupa ile Çin arasındaki ilişkilerin kopuş değil, evrim geçirdiğini göstermektedir. Avrupa, Çin’le ticari ve stratejik bağlarını sürdürürken, aynı zamanda kendi özerkliğini artıracak yapısal adımlar atmaktadır. Bu bağlamda ilişkiler, geçmişin “katı bağımlılık” modelinden uzaklaşarak daha karşılıklı, dengeli ve sürdürülebilir bir yapıya evrilmiştir. AB’nin hedefi, Çin’le olan ilişkilerde dış baskılardan bağımsız, kendi değerlerine ve çıkarlarına dayalı bir pozisyon inşa etmektir.
Sonuç olarak Avrupa ile Çin arasındaki ilişkiler, yeni dönemde stratejik özerklik ve küresel işbirliği çerçevesinde yeniden tanımlanmıştır. Von der Leyen’in kararlı söylemleri, Avrupa’nın çıkarlarını daha güçlü şekilde savunduğu yeni bir dönemin habercisi olmuştur. Nadir toprak elementlerinden iklim işbirliğine, teknoloji transferinden diplomatik diyaloga kadar birçok alanda karşılıklı fayda zemininde yeni başlıklar oluşturulmuştur. AB, bu yeni dönemde Çin’le olan ilişkilerini çatışmadan uzak, yapıcı ve uzun vadeli hedeflere dayalı bir anlayışla sürdürmeye kararlıdır. Bu durum hem Avrupa’nın stratejik dayanıklılığını artırmış hem de küresel düzeyde çok kutuplu bir denge arayışına katkı sunmuştur.
[1] Philip Blenkinsop & Laurie Chen, “Rare earth access is the European Union’s priority at China summit”, Reuters, https://www.reuters.com/world/china/rare-earth-access-is-european-unions-priority-china-summit-2025-06-19/ (Erişim Tarihi: 23.06.2025).
[2] Alice Li, “Chinese and EU trade officials hold talks after von der Leyen outburst”, South China Morning Post, ttps://www.scmp.com/economy/china-economy/article/3315242/chinese-and-eu-trade-officials-hold-talks-after-von-der-leyen-outburst, (Erişim Tarihi: 23.06.2025).
[3] Jorge Liboreiro, “Ursula von der Leyen’s return as China hawk shuts down talk of diplomatic reset”, Euronews, https://www.euronews.com/my-europe/2025/06/21/ursula-von-der-leyens-return-as-china-hawk-shuts-down-talk-of-diplomatic-reset, (Erişim Tarihi: 23.06.2025).
[4] “EU needs rare earths strategic reserves against China threat, commissioner tells paper”, Reuters, https://www.reuters.com/world/china/eu-needs-rare-earths-strategic-reserves-against-china-threat-commissioner-tells-2025-06-23/, (Erişim Tarihi: 23.06.2025).
[5] Zabala, Santiago & Gallo, Piergiorgio. “Why the EU should choose China over the US”, Al Jazeera, https://www.aljazeera.com/opinions/2025/6/20/why-the-eu-should-choose-china-over-the-us, (Erişim Tarihi: 23.06.2025).
[6] “ECB’s Panetta says EU a victim of US efforts to distance Russia from China”, Reuters, https://www.reuters.com/world/china/ecbs-panetta-says-eu-victim-us-efforts-distance-russia-china-2025-06-18/, (Erişim Tarihi: 23.06.2025).
[7] Aynı yer.