Amerika Birleşik Devletleri (ABD), 14 ülkeye yönelik ithalatlarda cezai tarifeler uygulama tehdidinde bulunarak kilit ticaret ortakları üzerindeki baskısını bir kez daha artırmıştır. Bunun yanı sıra Washington yönetimi, “karşılıklılık” esasına dayalı gümrük tarifesi müzakereleri için geçici bir süre daha tanımıştır. ABD Başkanı Donald Trump, özellikle 7 Temmuz 2025 tarihinde BRICS Zirvesi sonrasında sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada, Japonya ve Güney Kore’den yapılan ithalata yönelik %25 oranında gümrük tarifesi uygulanacağını ve bu önlemlerin 1 Ağustos itibarıyla yürürlüğe gireceğini duyurmuştur.[1]
Malezya, Kazakistan, Güney Afrika Cumhuriyeti, Myanmar, Laos, Tunus, Endonezya, Bangladeş, Sırbistan, Bosna-Hersek, Kamboçya ve Tayland liderlerine bildiride bulunulduğunu açıklayan Trump, bu ülkelerin ithalatına %25 ila %40 arasında değişen oranlarda tarifelerin önümüzdeki ay başlayacağını bildirmiştir. Planlanan tarifeler şu şekildedir:[2]
- Japonya, Güney Kore, Kazakistan, Malezya ve Tunus: %25
- Bosna-Hersek ve Güney Afrika Cumhuriyeti: %30
- Endonezya: %32
- Bangladeş ve Sırbistan: %35
- Kamboçya ve Tayland: %36
- Laos ve Myanmar: %40
Söz konusu tarifeleri ekonomik çıkarlar ve ulusal güvenlik gerekçeleriyle savunan ABD, bu önlemleri uzun süredir devam eden yapısal ticaret dengesizliklerini düzeltmeye yönelik zorunlu adımlar olarak nitelendirmektedir. Başkan Trump, uygulamaların sektöre özgü tarifelerden bağımsız olduğunu vurgulamış ve üçüncü ülkeler üzerinden ithalat yönlendirmenin tespit edilmesi durumunda çok daha ağır yaptırımların devreye sokulacağı yönünde sert bir uyarıda bulunmuştur.
Tarifelerden doğrudan etkilenecek ülkelerin bazıları sürece dair tepkilerini kamuoyuyla paylaşmıştır. Güney Afrika Cumhuriyeti, diplomatik yollarla daha dengeli ve karşılıklı yarar sağlayan bir ticaret ilişkisi tesis etmeye kararlı olduğunu ifade etmiştir. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ise Avrupa Birliği’nin prensip düzeyinde bir anlaşmaya açık olduğunu, ancak görüşmelerin başarısızlığa uğraması hâlinde kararlı misilleme tedbirleri alacaklarını vurgulamıştır.[3]
Japonya Başbakanı Şigeru İşiba, Tokyo’nun ulusal çıkarlarını kararlılıkla savunacağını ve her türlü tarife olasılığına karşı hazırlıklı olduklarını açıklamıştır. Güney Kore Devlet Başkanı Lee Jae-myung ise müzakerelerin oldukça zor geçtiğini ve tarafların ne istediklerinden tam olarak emin olmadıklarını dile getirmiştir. Hindistan, ABD’nin otomobil ihracatına yönelik uyguladığı “adil olmayan” tarifelere karşılık bazı Amerikan ürünlerine yönelik misilleme tarifeleri hazırladığını Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) bildirmiştir. Öte yandan Vietnam, ABD’den piyasa ekonomisi statüsünü tanımasını ve yüksek teknoloji ürünlerine uyguladığı ihracat kısıtlamalarını kaldırmasını bir kez daha talep etmiştir.[4]
ABD’nin 14 ülkeye yönelik cezai tarifeler uygulama kararı, küresel ticaret düzeninin istikrarsızlaştığı, jeoekonomik gerilimlerin yoğunlaştığı ve kurumsal çok taraflılık ilkesinin aşındığı bir döneme işaret etmektedir. Başkan Trump, ekonomi hamlelerini sadece ticaret açığı kapatmaya yönelik basit bir ekonomik araç olarak görmemektedir. Aynı zamanda Trump, bu hamlelerle birlikte uluslararası sistemdeki Amerikan üstünlüğünün yeniden tesisine dönük bir hegemonik müdahalede bulunmaktadır.
ABD’nin “ekonomik ve ulusal güvenlik” gerekçesiyle tarifeleri meşrulaştırması, ticaretin liberalleştirilmesi yönündeki geleneksel Washington Konsensüsü çizgisiyle çelişmektedir. Bu yaklaşım, DTÖ normlarını zedelemekte ve uluslararası ekonomik hukuk düzeninde belirsizliğe neden olmaktadır. Trump yönetiminin “karşılıklılık” adı altında uygulamaya koyduğu bu tarife politikası, aslında yapısal olarak güç asimetrisinin yeniden inşası anlamına gelmektedir. Güney Afrika’dan Japonya’ya, Vietnam’dan Bosna-Hersek’e kadar uzanan geniş yelpazede ülkelerin hedef alınması, Amerikan dış ticaret stratejisinin artık salt ekonomik çıkarla değil, jeopolitik niyetlerle de şekillendiğini göstermektedir.
Trump’ın bu girişiminden sadece birkaç gün sonra Çin Başbakanı Li Qiang’ın Rio de Janeiro’daki 17. BRICS Zirvesi’nde yaptığı açıklamalar, küresel düzende yükselen bir karşı-hegemonik hattın oluştuğunu teyit eder niteliktedir. Li’nin Yeni Kalkınma Bankası, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası reform çağrılarına yaptığı vurgu, kalkınmakta olan ülkelerin uluslararası mali sistemde daha fazla temsiliyet ve karar alma gücü talebini yansıtmaktadır.[5] Bu söylem, küresel Güney’in “yeni kurumsal mimari” arayışını temsil ederken, ABD’nin hâkimiyetine dayalı yapıya karşı barışçıl bir direnç biçimi sunmaktadır.
ABD’nin 14 ülkeye yönelik cezai tarife uygulamaları, sadece ekonomik bir tedbir olarak görülmemelidir. Bu tarifeler, uluslararası sistemin yapısal dönüşüm yaşadığının de birer göstergesidir. Küresel düzeyde belirsizliklerin arttığı, bölgesel çatışma dinamiklerinin yeniden alevlendiği ve büyük güçler arasında sistemsel rekabetin derinleştiği bir dönemde, Washington’un attığı bu adım salt bir dış ticaret enstrümanı değil, yerleşmiş hegemonyayı yeniden inşa girişimi olarak okunabilir.
Jeoekonomik perspektiften bakıldığında, ABD’nin tarifeleri; enerji rotaları, tedarik zincirleri, dijital ekonomi ve stratejik ham madde akışları üzerindeki küresel kontrol çabasının parçası olarak işlev görmektedir. BRICS platformunun giderek daha fazla normatif ve kurumsal alternatif üretmeye başlaması, mevcut tek kutuplu ekonomik mimariye meydan okuyan yapısal bir arayışın sinyallerini vermektedir. Bu hususta ABD’nin tarifeler üzerinden geliştirdiği baskı politikası ikili ilişkileri ve çok taraflı kurumların geleceğini de doğrudan etkileme kapasitesine sahiptir.
Günümüzün uluslararası ortamı, Rusya-Ukrayna Savaşı ile açığa çıkan jeopolitik fay hatlarının Ortadoğu’da da derinleştiği bir evreye işaret etmektedir. İran-İsrail gerilimi, Lübnan’daki istikrarsızlık ve Gazze üzerinden yeniden şekillenen bölgesel ittifaklar zinciri, problemlerin sadece ekonomi tabanlı olmadığını enerji ve ticaret koridorlarını da yeniden kurgulanmaya zorlandığını göstermektedir. Günümüz uluslararası ilişkiler ortamında ABD’nin hem Asya hem de Ortadoğu’da ekonomik araçları siyasi baskı unsuru hâline getirmesi jeoekonomik savaşın yeni cephesini açmaktadır.
Küresel ekonomideki kırılganlık yalnızca tarifelerle sınırlı değildir. Yapay zekâ, yeşil dönüşüm ve dijitalleşme gibi yeni nesil rekabet alanlarında Batı-dışı aktörlerin yükselmesi, Bretton Woods sonrası kurumsal düzenin meşruiyetini sorgulatmaktadır. Bu bağlamda ABD’nin tarifeler üzerinden yerleşmiş uluslararası sisteminde yeniden kontrol sağlamaya çalışması, yeni bir normatif sistem mücadelesinin işaretidir.
Sonuç olarak ABD’nin ceza tarifeleri, kısa vadeli korumacı kazançlar yaratabilir ancak uzun vadede küresel tedarik zincirlerinde kalıcı kırılmalara, stratejik güvensizliklere ve normatif kutuplaşmalara yol açma riski taşımaktadır. Devletler, klasik güvenlik anlayışlarını ekonomik araçlarla bütünleştirerek dış politikalarını yeniden tasarlamaktadır.
[1] “U.S. new tariff threats spark global tensions as negotiations stall”, CGTN, https://news.cgtn.com/news/2025-07-08/U-S-new-tariff-threats-spark-global-tensions-as-negotiations-stall-1EPNXXKTrby/p.html, (Erişim Tarihi: 08.07.2025).
[2] Aynı yer.
[3] “EU’s von der Leyen has ‘good exchange’ on trade with Trump, as US threatens Brics group with extra 10% tariff – as it happened”, The Guardian, https://www.theguardian.com/business/live/2025/jul/07/donald-trump-threatens-10-tariff-brics-trade-war-deadline-deals-letters-business-live-news-updates, (Erişim Tarihi: 08.07.2025).
[4] “Japan, South Korea face 25% tariffs as Trump ramps up trade war in letters to leaders”, Reuters, https://www.reuters.com/world/eus-von-der-leyen-had-good-exchange-with-trump-over-phone-commission-says-2025-07-07/, (Erişim Tarihi: 08.07.2025).
[5] “Chinese premier calls for commitment to building open world economy”, CGTN, https://news.cgtn.com/news/2025-07-08/Chinese-premier-calls-for-commitment-to-building-open-world-economy-1EPJiKRfw5O/p.html, (Erişim Tarihi: 08.07.2025).