16 Eylül 2025 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) yönetimi, Karayipler’de Venezuela çıkışlı olduğu iddia edilen üç tekneyi vurduğunu doğrulamıştır. Başkan Donald Trump, daha önce iki saldırıdan söz ederken gerçekte üç teknenin hedef alındığını açıklayarak operasyonun kapsamını genişletmiştir. İlk saldırı 2 Eylül tarihinde gerçekleşmiş ve 11 kişinin ölümüne yol açmıştır; üçüncü saldırıda ise en az üç kişi hayatını kaybetmiştir.
ABD, bu teknelerin “narkoterörist” gruplara ait olduğunu ve ülkeye uyuşturucu madde taşıdığını öne sürmektedir. Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro ise operasyonları “askerî saldırı” olarak nitelendirip Vaşington’u rejim değişikliği peşinde olmakla suçlamıştır.[i] Karayipler’deki bu ani tırmanış, sadece ikili ilişkileri değil bölgesel güvenlik dengelerini de derinden etkileyebilecek niteliktedir.
Karakas hükümeti, operasyonları “askerî provokasyon” olarak tanımlayarak Birleşmiş Milletler’e (BM) acil toplantı çağrısı yapmıştır. Maduro yönetimi, ABD’nin “uyuşturucuyla mücadele” söylemini, rejim değişikliği için kullanılan bir bahane olarak görmektedir. Bu tutum, Venezuela içinde milliyetçi duyguları güçlendirerek iktidarın iç meşruiyetini artırma potansiyeline sahiptir.[ii]
Karayipler ve Latin Amerika ülkelerinin tepkileri ise dikkat çekicidir. Küba ve Nikaragua, ABD’yi “bölgesel barışı tehlikeye atmakla” suçlamıştır. Kolombiya ve Brezilya gibi ülkeler, uyuşturucu kaçakçılığına karşı işbirliğini desteklese de ABD’nin tek taraflı askerî eylemlerinin bölgesel istikrarsızlığı artırabileceğini belirtmektedir. Karayipler Topluluğu (CARICOM) üyesi küçük ada devletleri, balıkçılık faaliyetlerinin ve deniz ticaret yollarının sekteye uğramasından endişe etmektedir.
Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne (BMDHS) göre, bir devletin kendi karasularının dışında güç kullanabilmesi ancak meşru müdafaa veya BM Güvenlik Konseyi kararıyla mümkün olabilir.[iii] ABD’nin açıklamaları, teknelerin açık denizde “narkoterör” faaliyetinde bulunduğu yönündedir; ancak bu iddia henüz bağımsız biçimde doğrulanmış değildir. Eğer saldırılar, Venezuela’nın karasuları içinde gerçekleştiyse bu durum uluslararası hukukun açık ihlali anlamına gelebilir. Uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele eden ABD Sahil Güvenliği’nin zaman zaman diğer ülkelerle ortak operasyon yapması bilinse de bu çapta ve ölümle sonuçlanan saldırılar, “önleyici meşru müdafaa” tartışmasını yeniden gündeme taşımaktadır.[iv]
Karayipler hem enerji nakliyatı hem de küresel ticaret açısından stratejik bir bölgedir. ABD’nin artan askerî varlığı, Çin ve Rusya tarafından da dikkatle izlenmektedir. Pekin’in Venezuela’da enerji ve altyapı yatırımları, Moskova’nın ise Karakas’a yönelik askerî danışmanlık faaliyetleri bilinmektedir. Vaşington’un tek taraflı operasyonları, bu iki aktörün bölgedeki nüfuzunu artırmak için diplomatik koz elde etmesine yol açabilir. Ayrıca bölgedeki deniz ticaret yollarında artan askerî hareketlilik, sigorta maliyetlerini yükselterek Karayip ekonomilerini olumsuz etkileyebilir.
Saldırılarda toplam en az 14 kişinin öldüğü bildirilmektedir.[v] Bu ölümler, uluslararası insan hakları örgütleri tarafından “orantısız güç kullanımı” ve “yargısız infaz” iddialarıyla gündeme taşınmaktadır. ABD yönetimi henüz operasyonlara ilişkin bağımsız bir soruşturma çağrısına olumlu yanıt vermemiştir. Bu durum, özellikle Latin Amerika’daki sivil toplum kuruluşlarının ve BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin daha fazla baskı yapmasına neden olabilir.
Karayipler’de ani biçimde artan askerî hareketlilik, bölgenin en kritik gelir kaynakları olan deniz taşımacılığı ve enerji lojistiği üzerinde baskı yaratmaktadır. Petrol ve doğalgaz tankeri rotalarının büyük kısmı bu sulardan geçtiği için sigorta şirketleri risk primlerini yükseltmeye başlamıştır. Bu durum, sadece ABD’ye değil, Avrupa ve Asya pazarlarına giden enerji fiyatlarını da yukarı çekebilir. Venezuela açısından ise balıkçılık ve küçük çaplı kıyı ticareti neredeyse tamamen durma noktasına gelebilir. Zaten yaptırımlar nedeniyle döviz sıkıntısı çeken Karakas yönetimi hem ihracat gelirlerinde hem de temel gıda ithalatında ek maliyetle karşılaşarak halk üzerindeki ekonomik baskıyı artırabilir.
Bölgesel örgütlerin tepkisi, krizin seyrini belirleyecek önemli bir faktör hâline gelmektedir. CARICOM, üye ülkelerin balıkçılık ve turizm gelirlerinin zarar görmesinden endişe duymaktadır. Örgüt içinden Jamaika ve Barbados hem Vaşington hem de Karakas’la temas kurarak diyalog kanallarını açık tutmaya çalışmaktadır. Benzer şekilde Amerikan Devletleri Örgütü (OAS) Genel Sekreterliği de olağanüstü toplantı çağrısı yapmıştır. Brezilya ve Meksika gibi Latin Amerika’nın ağır topları ise henüz resmi arabuluculuk rolü üstlenmemiş, ancak her iki ülkenin de diplomatik girişimlere katılması bölgesel tansiyonun düşürülmesinde kritik olabilir. Bu örgütlerin etkinliği, Karayipler’in gelecekteki kriz yönetimi kapasitesinin de testi niteliğinde olacaktır.
Trump’ın “narkoterörle mücadele” dilinin, 2026 yılı ara seçimleri öncesi iç politikaya yönelik olduğu yorumları giderek güçlenmektedir. Uyuşturucu kaçakçılığına karşı sert önlemler, özellikle Florida ve Texas gibi göç ve güvenlik konularına duyarlı eyaletlerde seçmen tabanını konsolide edebilir. Öte yandan bu gerilim, Latin Amerika’dan gelen göçmen akınını hızlandırma riski taşımaktadır. Zaten son yıllarda Venezuela’dan Kolombiya, Peru ve Şili’ye milyonlarca insan göç etmiştir; Karayipler’deki bu yeni kriz, kara ve deniz yoluyla ABD’ye yönelen düzensiz göçü de artırabilir. Bu durum, Vaşington’un hem sınır güvenliği hem de insani yardım politikalarında ek baskı yaratabilir.
ABD’nin Güney Komutanlığı (SOUTHCOM) uzun süredir Karayipler’de tatbikatlar düzenlemektedir, ancak bu operasyonlar bölgedeki güç projeksiyonunun yeni bir aşamaya geçtiğini göstermektedir. Üç tekneye yönelik saldırılar, sadece “sahil güvenlik” faaliyeti değil, tam teşekküllü bir donanma operasyonu olarak değerlendirilmektedir. Bu durum, Venezuela’nın savunma doktrinini yeniden gözden geçirmesine neden olabilir. Karakas, Rus yapımı S-300 hava savunma sistemlerini kıyı bölgelerine kaydırma ve Karayip deniz gözetleme ağını güçlendirme planlarını hızlandırabilir. Bu tür adımlar, bölgedeki askerî dengeyi daha kırılgan hâle getirerek yanlış hesaplama riskini artırabilir.
Kısa vadede ABD ile Venezuela arasındaki diplomatik ilişkilerin daha da gerilmesi ve Karakas’ın Rusya veya Çin’le askerî ve ekonomik bağlarını derinleştirmesi olasıdır. Vaşington’un Karayipler’deki askerî varlığını artırması, bölgesel bir deniz blokajı endişesi yaratabilir. Orta vadede ise BM Güvenlik Konseyi veya OAS nezdinde arabuluculuk girişimleri gündeme gelebilir. Uzun vadede iki ülke arasındaki gerilimin sürekli hale gelmesi, Karayipler’in “yeni bir Soğuk Savaş sahnesi”ne dönüşme riskini barındırmaktadır.
Diplomatik çözüm için hem ABD’nin hem de Venezuela’nın uluslararası gözlemciler eşliğinde ortak soruşturmayı kabul etmesi, deniz trafiğini güvence altına alacak yeni bir bölgesel güvenlik mekanizması kurulması ve uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadelede çok taraflı işbirliği modellerinin geliştirilmesi kritik öneme sahiptir. Aksi halde tek taraflı askerî eylemler hem uluslararası hukuku zedelemeye hem de Karayipler’de yeni ve öngörülemez krizlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamaya devam edecektir.
[i] Fernández, Sleither. “U.S. Confirms Three Vessels Attacked in the Caribbean: What Do We Know So Far?” Guacamaya, 16 Sept. 2025, https://guacamayave.com/en/u-s-confirms-three-vessels-attacked-in-the-caribbean-what-do-we-know-so-far, (Erişim Tarihi: 21.09.2025).
[ii] Aynı yer.
[iii] United Nations. United Nations Convention on the Law of the Sea, 10 Dec. 1982, arts. 88 and 301. United Nations Treaty Collection, https://treaties.un.org/pages/ViewDetailsIII.aspx?src=TREATY&mtdsg_no=XXI-6&chapter=21&Temp=mtdsg3&clang=_en, (Erişim Tarihi: 21.09.2025).
[iv] Fernández, a.g.e.
[v] Aynı yer.