Analiz

ABD’nin Yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi

Yeni strateji, Avrupa’nın güvenlik kapasitesine dair güçlü bir sorgulama içermiştir.
Rusya’ya yönelik tonun yumuşaması, Avrupa başkentlerinde dikkatle takip edilmeye başlanmıştır.
Latin Amerika ve Hint-Pasifik’e yönelik sert güvenlik vurguları, ABD’nin küresel önceliklerinin değiştiğini göstermiştir.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) yönetiminin açıkladığı yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi, transatlantik güvenlik mimarisinde uzun süredir şekillenen tartışmaları yeniden alevlendirmiştir. Belgenin özellikle Avrupa’ya yönelik değerlendirmeleri, kıtanın karşı karşıya olduğu jeopolitik riskleri dramatik biçimde çizmeye çalışmış; buna ek olarak Rusya’ya ilişkin kullanılan daha yumuşak ifadeler, Avrupa başkentlerinde dikkatle takip edilmeye başlanmıştır. Moskova’dan gelen açıklamalarda stratejinin bazı yönlerinin kendi vizyonlarıyla uyumlu görüldüğünün belirtilmesi, uluslararası dengelerin hangi yönde evrildiğine dair yeni soru işaretleri yaratmıştır.

Belgenin merkezinde, Avrupa’nın “medeniyet erozyonu” yaşadığı ve 20 yıl içinde tanınmayacak bir görüntüye bürünebileceği yönündeki vurgu yer almıştır.[i] Bu söylem, Avrupa Birliği (AB) tarafından hem abartılı hem de gerçekçi bir temelden yoksun bir çerçeve olarak görülmüştür. Buna rağmen metnin bu sert çıkışı, ABD’nin Avrupa’ya yönelik stratejik sabırsızlığının yeni bir işareti olarak kabul edilmiştir. ABD yönetimi, Avrupa’nın güvenlik sorunlarına dair daha radikal ve iç siyasi nitelikte yorumlar eklemiş; Avrupa’nın ekonomik kapasitesinin gelecekte müttefiklik ilişkilerini sürdürebilecek güçte olup olmayacağını sorgulamıştır. Bu yaklaşım, geçmişte pek görülmemiş bir üsluba işaret etmektedir.

Belgede, Avrupa’nın bazı politikalarının ABD’nin küresel stratejik hedeflerine engel oluşturduğu algısı öne çıkarılmıştır. Özellikle Ukrayna Savaşı bağlamında, Avrupa’nın diplomatik tutumlarının ABD’nin çatışmayı sonlandırma çabalarını zayıflattığı değerlendirilmiştir. Bu ifade, Washington ile Brüksel arasındaki çatışma yönetimi anlayışındaki farklılaşmayı açıkça ortaya koymuştur. Zira Avrupa, savaşın durdurulması konusunda daha çok uluslararası hukuk temelli bir yaklaşımı benimsemekte; ABD ise yeni stratejide daha çok jeopolitik denge kavramına dayalı bir yol haritası benimsemiştir.

Strateji belgesinde Rusya’ya yönelik tonun yumuşaması da dikkate değer görülmüştür. Moskova, bu yaklaşımı olumlayan açıklamalar yapmış ve stratejideki bazı ayarlamaların kendi perspektifleriyle uyumlu olduğunu belirtmiştir. Bu tutum, Rusya’nın yeni belgeyi uluslararası sistemde kendisi açısından “açılan bir fırsat penceresi” olarak yorumladığını düşündürmektedir. Açıklamalarda kullanılan yumuşak üslup, ABD’nin küresel rekabeti yeniden konumlandırma arayışında olduğunu göstermiştir. Rusya ise bu durumu, uluslararası arenadaki gerilimi düşürme potansiyeli taşıyan olumlu bir adım olarak kabul etmiş görünmektedir.

Bununla birlikte Avrupa başkentlerinde, belgede yer alan bu yeni tonun, ABD’nin Rusya’yla ilişkilerinde stratejik dengeyi farklı bir yönde kurma niyetini gösterip göstermediği sorusu tartışılmaya başlanmıştır. Özellikle Almanya ve Polonya gibi ülkeler, ABD’nin transatlantik bağlara sadık kaldığını vurgulamakla birlikte belgeye eklenen toplumsal ve kültürel nitelikteki değerlendirmelerin güvenlik dokümanlarına dahil edilmesini yerinde görmemiştir. Bu ülkeler, müttefiklik ilişkisinin temelinde askeri güvenlik ve savunma koordinasyonunun yer aldığını; kültürel değerlendirmelerin ise bu tür strateji belgelerinde öncelik olmaması gerektiğini belirtmiştir.

Belgede dikkat çeken bir diğer unsur, Avrupa’daki “vatansever partiler” olarak nitelenen bazı siyasi akımlara olumlu göndermelerde bulunulması olmuştur. Bu yaklaşım, ABD’nin Avrupa’daki iç siyasi yönelimlere dolaylı bir destek verdiği algısını güçlendirmiştir. Bu durum, AB içindeki demokratik normlar, çoğulculuk ve kurumların tarafsızlığı açısından tartışma yaratmıştır. Avrupa’daki bazı yorumcular, söz konusu çerçevenin kıta siyasetinde gereksiz kutuplaşma yaratabileceğini savunmuştur.

Strateji belgesinin diplomatik yansımaları yalnızca devlet aktörleriyle sınırlı kalmamıştır. Belgenin kamuoyuna hitap eden söylemi, özellikle Avrupa’daki güvenlik algılarının toplumsal düzeyde nasıl şekilleneceğine ilişkin yeni tartışmalar doğurmuştur. Avrupa toplumlarında son yıllarda artan ekonomik kaygılar, enerji güvenliği sorunları ve göç yönetimine ilişkin zorluklar, stratejide kullanılan kavramların yer yer daha geniş yankı bulmasına neden olmuştur. Bununla birlikte bazı yorumcular, bu söylemlerin Avrupa’daki siyasi merkezle çevre arasındaki gerilimi artırabileceğini ve kıtasal dayanışma ruhunu zayıflatabileceğini değerlendirmiştir. Bu nedenle belge, yalnızca devletlerarası ilişkiler açısından değil, aynı zamanda Avrupa’nın iç politik dengeleri bakımından da önemli bir etki alanı yaratmıştır. Bu çerçevede, stratejinin Avrupa toplumlarında hangi düzeyde kabul göreceği veya dirençle karşılanacağı, önümüzdeki dönemin önemli gözlem başlıklarından biri hâline gelmiştir.

Strateji belgesi ayrıca Karayipler ve doğu Pasifik’te uyuşturucu kaçakçılığına karşı daha sert adımlar atılacağını ve gerekirse bazı bölgesel aktörlere karşı askerî seçeneklerin değerlendirileceğini ifade etmiştir. Bu değerlendirmeler arasında Venezuela’ya yönelik ifadeler de yer almıştır. Bu durum, Washington’un Latin Amerika’daki varlığını yeniden şekillendirmeye çalıştığını göstermiştir. Latin Amerika, uzun süredir ABD stratejik belgelerinde önemli bir yer tutmakla birlikte belgeye eklenen yeni ifade ve hedefler, bölgedeki güvenlik doktrininde daha operatif bir yönelimin tercih edildiğini düşündürmüştür.

Asya-Pasifik bölümünde ise Japonya, Güney Kore, Avustralya ve Tayvan’dan daha yüksek savunma harcamaları talep edilmiştir. Bu çerçeve, ABD’nin Hint-Pasifik bölgesindeki dengeleri güçlendirme çabasını yeniden teyit etmiştir. ABD’nin, dünya güçler dengesinin giderek daha karmaşık bir yapıya büründüğü bu dönemde, müttefiklerinden daha fazla katkı talep etmesi beklenen bir gelişme olmuştur.

ABD Kongresi içinden gelen eleştiriler ise belgeye başka bir boyut kazandırmıştır. Bazı üyeler, yeni stratejinin ABD’nin geleneksel değer temelli diplomasi çizgisinden uzaklaşabileceğini ve ABD’nin uluslararası saygınlığını zedeleyebileceğini ileri sürmüştür. Kongre kanadından gelen bu yorumlar, Washington içinde bile belgeye dair anlaşmazlıkların ortaya çıktığını göstermiştir. ABD dış politikasının sürekliliği açısından, yürütme ve yasama organları arasındaki uyumun ne kadar önemli olduğu düşünüldüğünde, bu ayrışma stratejinin uygulanmasında çeşitli zorluklar doğurabilecektir.

Genel olarak bakıldığında, yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi hem Avrupa’yla ABD arasındaki ilişkinin doğasına dair yeni tartışmalar başlatmıştır hem de Rusya’yla ilişkilerde görülmeye başlanan ton değişikliğinin uluslararası dengeleri nasıl etkileyeceği sorusunu gündeme taşımıştır. Avrupa ülkeleri stratejiyi dikkatle değerlendirmeye başlamış; ABD ise küresel liderlik anlayışını yeni güvenlik ortamına uyarlamaya çalışmıştır. Tüm bu unsurlar, uluslararası politikada daha hassas bir dönemin başladığına işaret etmektedir. Stratejinin uygulanma sürecinde oluşacak pratik sonuçlar hem transatlantik ilişkilerin geleceği hem de Rusya-ABD-Avrupa üçgenindeki denge açısından belirleyici olacaktır.

Belge, küresel güvenliğin farklı bölgelerinde yeni öncelikler belirlemiş ve bu öncelikleri keskin söylemlerle desteklemiştir. Bu yönüyle ABD’nin dış politika yapım sürecinde stratejik dönüşümlere açık olduğunu göstermiştir.


[i] Müller-Heyndyk, Rachel. “New US Security Strategy Aligns with Russia’s Vision, Moscow Says”, BBC, https://www.bbc.com/news/articles/cpvd01g2kwwo, (Erişim Tarihi: 14.12.2025).

Ali Caner İNCESU
Ali Caner İNCESU
Ali Caner İncesu, 2012 yılında Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun olmuştur. Eğitimine Kapadokya Üniversitesi Turist Rehberliği ön lisans programında devam etmiş ve 2017 yılında mezun olmuştur. 2022 yılında Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler ve Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi'nde Seyahat İşletmeciliği ve Turizm Rehberliği alanlarında yüksek lisans eğitimlerini başarıyla tamamlamıştır. 2024 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde University of Maryland Global Campus (UMGC) Siyaset Bilimi lisans programından mezun olmuştur. 2023 yılı itibarıyla Kapadokya Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde doktora eğitimine devam etmektedir.2022 yılında Paraguay Cumhuriyeti Büyükelçiliği’nde (Ankara) özel danışmanlık görevi de yürüten İncesu, ileri seviyede İspanyolca ve İngilizce bilmekte olup İngilizce ve İspanyolca dillerinde yeminli tercümandır.Çalışma alanları Latin Amerika, uluslararası hukuk ve turizmdir.

Benzer İçerikler