Hindistan Başbakanı Narendra Modi’nin 31 Ağustos-1 Eylül 2025 tarihleri arasında Çin’in Tianjin kentinde düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Zirvesi’ne katılımı ve burada Çin ve Rusya liderleriyle ve çok taraflı görüşmelerde bulunması, Batı basınında “Hindistan, Batı’dan uzaklaşıyor ve yüzünü Asya’ya dönüyor” şeklinde yorumlara neden olmuştur.[1] Bu yorumların başlıca sebebi olarak; Modi’nin daha önce bazı ŞİÖ zirvelerine katılmaması, katıldığında ise Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’e karşı mesafeli bir duruş sergilemesi ve çoğunlukla onunla aynı kareye girmekten kaçınması gösterilebilir. Ayrıca yine Batı’nın iddiasına göre; 27 Ağustos 2025 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump’ın Hindistan’a ilave %25 gümrük vergileri getirmesi, Modi’nin Tianjin Zirvesi’ne katılımında etkili olmuştur. Çoğunlukla Batı menşeli analizlerde Hindistan’ın ABD’den uzaklaşmaya başladığı, diğer yandan Rusya ve Çin’le daha sıkı bir işbirliğine yöneldiği ileri sürülmektedir.[2] Bu düşüncede doğruluk payı olmakla birlikte Batı Dünyası-Hindistan ortaklığının önemi, Yeni Delhi’nin Asya’da işbirliğine bakışı ve özellikle Rusya ve Çin’le ilişkilerinin doğasını irdelemekte fayda vardır.
Öncelikle Hindistan’ın ABD’den uzaklaşması iddialarına bakılacak olursa, bu yaklaşımın kısa ve orta vadede muhtemel olmakla birlikte ilişkilerin doğasında uzun vadede büyük bir kopuşun beklenmediği ileri sürülebilir. Çünkü Hindistan’ın başta Pakistan ve Çin’le ilişkilerinin doğasında yapısal-büyük bir değişiklik görülmemektedir. Başka bir ifadeyle bölgesel-küresel jeopolitik dengelerde bu konuda çok büyük değişkenlikler yoktur. Bu bağlamda Asya kıtasında ve Pasifiğin güvenliğinde Hindistan’ın başta ABD olmak üzere Avrupalı ortaklarıyla askeri-güvenlik ortaklıklarını sürdürmek-geliştirmek durumunda olduğu söylenebilir. Bu bakımdan Hindistan’ın “Özgür ve Açık Hint-Pasifik (FOIP) stratejisi ve Dörtlü Güvenlik Diyaloğu (QUAD) çerçevesinde Batılı ortaklarıyla olan işbirliğine ihtiyacı sürecektir. Yine sınır güvenliği ve terörle mücadele alanında ABD’yle daha önceki yıllarda akdedilen güvenlik anlaşmaları çerçevesinde rutin olarak icra edilen askeri işbirlikleri ve tatbikatların sürdüğünü hatırlatmakta vardır. Bu noktada Hindistan’ın ABD’ye dönük en büyük eleştirisi, 50 yılı aşkın süredir bilhassa savaş uçakları ve son yıllarda hava savunma sistemleri konusunda yeterli desteği alamaması ve bu yüzden alternatif olarak Rusya’dan bu ihtiyacın doldurulması yönündedir. Dahası F-16 savaş uçakları konusunda ABD’nin Pakistan’a açık desteğini sürdürmesi, Hindistan’ın uzun yıllardır en büyük rahatsızlıklarından biri olmaya devam etmektedir.
ABD’nin eski NATO Temsilcisi Ivo Daalder, Politico’ya yazdığı analizde,[3] “ABD’nin dünyanın önemli bir noktasındaki stratejik ortağını kaybettiğini” ileri sürmüştür. Modi’nin 7 yıl aradan sonra Çin’e gitmesinden ise bu “eksen kaymasının” en önemli göstergesi olarak bahsedilmiştir. Modi yönetiminin Trump’ın politikalarından duyduğu rahatsızlık artık bilinen bir gerçek halini almıştır. Bu rahatsızlığın başlıca sebepleri olarak; Trump’ın Mayıs 2025 tarihinde Hindistan ile Pakistan arasında yaşanan gerginlikte arabulucu olduğunu iddia etmesi, Hindistan’ın yerli üretimi teşvik eden politikaları ve Rusya’yla devam eden enerji ticareti karşısında ABD’nin yeni gümrük politikaları uygulayarak Hindistan’ı baskılama çabası gösterilebilir. Hindistan’ın en temel rahatsızlığı ise Pakistan’la yaşanan sorunlardan Trump’ın kendisine bazı paylar çıkarma çabası olabilir. Zira Modi yönetimi, Pakistan’la yaşanan sorunların “ikili devlet arasındaki bir mesele” olarak görülmesi gerektiğini savunmakta ve “üçüncü aktörlerin” bu meseleye dahil olmasına şiddetle karşı çıkmaktadır. Mayıs ayında Pakistan’la yaşanan son çatışmanın yatıştırılmasında Çin ve ABD dahil olmak üzere bazı aktörler girişimlerde bulunmuş, ancak Trump’ın bunu “diplomatik bir kazanıma” dönüştürme çabası, Yeni Delhi’nin istemediği bir durum olmuştur.
Yukarıdakilerden hareketle Yeni Delhi’nin Trump yönetiminden duyduğu rahatsızlık sebebiyle ABD’ye birtakım sembolik mesajlar vermek için ŞİÖ Zirvesi’ne katılmış olduğu ileri sürülebilir. Fakat bu mesaj niteliğindeki katılım, Rusya ve Çin’le yeni bazı işbirliklerine yeniden kapı aralayabilir. Nitekim 2022 yılında Rusya’nın Ukrayna’daki saldırıları başlamadan hemen önce Rusya, Çin ve Hindistan arasında bilhassa sınır meselelerinin çözümü ve Avrasya’da işbirliğinin geliştirilmesi temelinde bir dizi yoğun diplomatik temas sağlanmıştı. Putin, 2022 öncesinde Hindistan ve Çin arasında arabuluculuk girişimde bulunarak Avrasya’da önemli bir ortaklık-ittifak kurma arzusuyla hareket etmekteydi. Ve bu konuda önemli bir yol alınmıştı. Ancak Putin’in Ukrayna’daki hamlesi, hem Hindistan hem de Çin’in Rusya’ya olan yaklaşımında birtakım değişiklere yol açmıştır. Rusya’nın geri planda kalması sonucunda Hindistan ve Çin arasındaki sınır anlaşmazlıkları yeniden alevlenmiş ve gerginlikler artarak sürmüştür. Bu noktadan itibaren Hindistan, Çin ve Rusya arasındaki ilişkilerinin doğası değişmeye başlamış ve görüşmelerin odağında Ukrayna’daki savaşın sonlanması meselesi yer almıştır. Bu jeopolitik dengeler-konjonktür halen değişmemiştir. Dolayısıyla Ukrayna’daki savaş ve Keşmir’deki gerginlikler devam ettiği müddetçe Rusya, Hindistan ve Çin arasında Avrasya’da işbirliğine dair somut birtakım adımların atılması, halen zorlu bir çabayı gerektirmektedir.
2025 yılında ABD’deki iktidar değişikliği dışında Rusya, Hindistan ve Çin arasındaki ilişkilerde henüz yapısal bir kırılma-değişkenlik söz konusu değildir. Örneğin Hindistan Başbakanı Narendra Modi, 2024 yılında Kazakistan’ın başkenti Astana’da düzenlenen ŞİÖ Zirvesi’ne katılmamış, onun yerine Dışişleri Bakanı düzeyinde katılım sağlanmıştı. 2023 yılında Yeni Delhi’de gerçekleşen ŞİÖ Zirvesi ise sanal konferans olarak icra edilmişti. Aynı yıl Yeni Delhi’de gerçekleşen G20 Liderler Zirvesi’ne Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in katılmaması yine dikkat çekmişti. Son iki yıldır G7 Zirvelerine katılım sağlayan Modi’nin 2024 yılında Kazakistan’daki ŞİÖ Zirvesi’ni atlaması, Avrasya’daki işbirliği ve uyum sürecinin ne kadar kırılgan olduğunu da gözler önüne sermişti.
ABD’de yaşanan siyasi değişim ve Trump yönetimiyle yaşanan uyumsuzluk sebebiyle Modi, Çin’deki ŞİÖ Zirvesi’ne katılarak dış politikada Batı’dan uzaklaşabileceğine dair önemli bir mesaj vermiştir, denebilir. Fakat bu katılımı “büyük bir eksen kayması” ya da “ittifak inşasına yönelim” olarak değerlendirmek doğru olmayacaktır. Fakat eğer Hindistan-ABD ilişkileri, ekonomik-ticari anlaşmazlıklara sıkışıp kalmaya devam ederse, bunun bölgesel-küresel jeopolitik üzerinde çok daha büyük olumsuz etkileri olabilir. Bu gelişmelerin Hindistan dış politikasında bir yörünge değişikliğine yol açmasından ziyade stratejik özerkliğine katkıda bulunacağı yorumu yapılabilir.
[1] “India turns away from Trump’s America”, Politico, https://www.politico.eu/article/donald-trump-america-india-china-europe-liberation-day-tariffs/, (Erişim Tarihi: 03.09.2025); “India is defying Trump’s tariffs and bankrolling Putin. There’s a word for that”, Telegraph, https://www.telegraph.co.uk/news/2025/09/02/india-trump-tariffs-modi-putin-ukraine-war/, (Erişim Tarihi: 03.09.2025);
[2] “The Guardian view on Donald Trump and India: the tariff war that boosted China”, The Guardian, https://www.theguardian.com/commentisfree/2025/sep/01/the-guardian-view-on-donald-trump-and-india-the-tariff-war-that-boosted-china, (Erişim Tarihi: 03.09.2025).
[3] “India turns away from Trump’s America”, a.g.e., (Erişim Tarihi: 03.09.2025).