8 Aralık 2025 tarihinde Londra’da bir araya gelen Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Almanya Şansölyesi Friedrich Merz, İngiltere Başbakanı Keir Starmer ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump’ın Ukrayna barış planını revize eden bir taslak oluşturarak Trump’ın mevcut barış planının kabul etmemekte kararlılıklarını göstermişlerdir.[i] Zira Avrupa ülkeleri çatışmanın bir an önce durdurulmasından ziyade gelecekte benzer bir saldırıyı engellemek ve kalıcı bir güvenlik düzenini tesis etmek amacıyla sahada ve söylemsel düzeyde Ukrayna’yı desteklemeye devam etmektedirler.
Avrupa, Rusya’nın sahada elde ettiği kazanımlarının masada dikte edildiği bir ateşkes modelini hem Ukrayna’nın egemenliğine hem de Avrupa güvenliğine yönelik bir tehdit olarak değerlendirmekte ve bu yaklaşımı kabul etmemektedir. Tam da bu noktada yani Avrupa’nın ateşkese mesafeli duruşu ve Ukrayna’ya desteği, Putin’e çıkarları doğrultusunda kendi anlatısını yeniden şekillendirebileceği uygun zemini oluşturmaktadır.
Nitekim 2 Aralık 2025 tarihinde Putin’in ABD’nin Moskova Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve ABD Başkanı Donald Trump’ın Danışmanı Jared Kushner ile Trump’ın barış planı görüşmesinden önce yaptığı açıklama bu anlatının tezahürü olarak kabul edilebilir. Zira “Avrupalıların bir barış gündemi yok… Onlar savaşın tarafında… Avrupa bizimle savaşmak isterse biz hazırız…” gibi ifadeler,[ii] barış müzakereleri bağlamında yapılan yorumun ötesinde anlam taşımaktadır. Bu söylemin devamı niteliğinde Putin, 4-5 Aralık 2025 tarihinde gerçekleştirdiği Hindistan ziyaretinde “Batı’nın Ukrayna eliyle başlattığı savaşı biz bitirmek istiyoruz” beyanı[iii] sistematik bir şekilde inşa edilmek istenen anlatıyı pekiştirmektedir.
Peki nedir bu anlatı? “Rusya’nın Avrupa barış istemiyor ve barış görüşmelerini engelliyor; Rusya ise savaşı bitirmek istiyor” söylemi üzerine inşa ettiği bu anlatı ile öncelikle barışın öznesi olarak Rusya’nın, barışı engelleyen taraf olarak ise Avrupa’nın kodlanmasını hedeflemektedir. Bu sayede öncelikle Avrupa’nın Ukrayna’ya verdiği finansal ve askeri taahhütler “barışı sabote eden eylemler” olarak tanımlanarak Rusya’nın uluslararası meşruiyet arayışına uygun zemin oluşturulmak istendiği anlaşılmaktadır.
İkinci olarak, Avrupa’nın “tehlikeli bir aktöre” dönüştüğünü ima eden bu söylemler Rus dış politikasında Batı’ya yönelik tehdit hiyerarşisindeki dönüşüme işaret etmektedir. Rusya için geleneksel olarak güvenlik anlatısında “birincil tehdit” ABD ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO); Avrupa Birliği (AB) ise daha çok ABD’nin gölgesinde “ikincil tehdit” olarak yer almaktayken; Putin’in son söylemlerinde Avrupa “savaşmak isteyen taraf”, ABD ise “barışı destekleyen, müzakere edilebilir bir aktör” olarak sınıflandırılarak “birincil tehdit” söyleminin AB üzerinde yoğunlaştırıldığı anlaşılmaktadır. Zira Trump liderliğinde ABD, Biden döneminden farklı, NATO’yu sorgulayan, Avrupa’yı ABD’nin sırtından geçinmekle suçlayan, Ukrayna’ya verilen desteği sonlandırıp Asya-Pasifik’e yoğunlaşmak isteyen ve Rusya ile barış görüşmelerini müzakere eden bir yaklaşım benimsemektedir.
Avrupa ise artık savaştan önceki Avrupa değil; Ukrayna başta olmak üzere Doğu Avrupa hattını güçlendiren, savunma alanında güçlü girişimleri ve 2030 savunma projeksiyonları olan, NATO’ya entegre güvenlikleşen bir Avrupa ile Rusya karşı karşıya kalmaktadır. Güvenlikleşen Avrupa, Rusya’nın jeopolitik çıkarları açısından doğrudan tehdit oluşturmakta ve bu nedenle Avrupa’nın Rusya için anlamı yeniden inşa edilmeye başlanmaktadır.
Üçüncü olarak, Rusya’nın bu söylem inşasında Avrupa, savaşı yöneten ve devam ettiren aktör olarak işaret edilmekte; Ukrayna ise siyasi bir özne olmaktan çıkarılıp vekalet savaşının pasif bir nesnesi konumuna itilmektedir. Bu hem Rusya hem Avrupa hem de ABD iç kamuoyuna yönelik bir strateji olarak görülebilir. Zira Ukrayna silikleştikçe Rusya, Ukrayna’yla değil büyük güçlerle savaşıyoruz mesajı vermekte ve bu mesaj savaşı daha meşru, daha büyük bir varoluş mücadelesi haline dönüştürerek Rusya’nın revizyonist değil savunmacı bir aktör olarak sunulmasını kolaylaştırmaktadır. Bu da savaş politikasını halk ve elitler nazarında meşrulaştırmaya yönelik güçlü bir imaj oluşturmaktadır.
Putin’in AB’yi “savaş sorumlusu” olarak hedef göstermesi ile Trump’ın “Önce Amerika” sloganıyla transatlantik yük paylaşımının reddi yaklaşımı bir araya geldiğinde ABD kamuoyunda “Avrupa’nın sorunları bizim meselemiz değil” duygusunu güçlendirmektedir. Transatlantik ilişkilerdeki gerginliği derinleştirecek olan bu tablo, Putin tarafından hedeflenen bir politikadır. Zira hem yakın çevresinde hem de küresel düzende büyük güç statüsünü yeniden kazanabilmek için Rusya geleneksel çıkarları doğrultusunda Avrupa’nın ABD’den ayrışması gerektiğine inanmaktadır. Putin’in bu hamlesine karşı Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ABD ile Avrupa ülkeleri arasında bir güvensizliğin olmağı, aksine Ukrayna konusunda Amerikalılar ve Avrupalıların birlikte çalışmaları gerektiği açıklamasında bulunarak[iv] ABD ile Avrupa arasında olası bir gerilime fırsat vermek istemediği mesajını vermektedir. Her ne kadar Avrupa kanadı, transatlantik bağ aracılığıyla Rusya’nın stratejik avantaj elde etmesini engellemek istese de Trump liderliğinde ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi’nin Avrupa bölümündeki açıklamalardan da Trump’ın Putin’e belirgin bir manevra alanı sağladığı anlaşılmaktadır.
Putin’in beyanları, Avrupa kamuoyu nezdinde “liderleriniz gereksiz yere savaşı büyütüyor” mesajı vererek Ukrayna’yı desteklemenin pragmatik olmadığı tartışmalarının artmasını hedeflemektedir. “Savaşmak isterse hazırız” ifadesi ile tehditkar açıklamada bulunması da savaş tehdidinden çok Avrupa içindeki bölünmeyi derinleştirecek bir “psikolojik operasyon” amacında olduğunu göstermektedir. Rusya barışa hazırken Avrupa’ya tepki vermek zorunda kalan bir aktör gibi gösterilerek savaşın Avrupa’ya olan maliyetinin kamuoyunda sorgulanması hedeflenmektedir. Zira Ukrayna’ya verilen askeri, ekonomik ve siyasi desteğin daha fazla tartışıldığı Avrupa içi bölünmenin tetiklenmesi, Kiev’e sağlanan desteği zayıflatır, Rusya’ya yekpare baskı uygulanmasını zorlaştırır ve nihayetinde Rusya’ya ise müzakere masasında ve sahada güçlü bir pozisyon sağlamaktadır.
Esasen Avrupa toplumları savunma harcamalarının artmasından enflasyona, enerjiden göç baskısına kadar Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ekonomik ve sosyal maliyetini yaklaşık dört yıldır doğrudan hissetmektedirler. Almanya, Fransa ve İtalya başta olmak üzere Avrupa ülkelerinde yaşanan ekonomik durgunluk, enflasyon, kutuplaşma gibi sorunlar göz önünde bulundurulduğunda liderlerin Ukrayna’ya desteğin sürekliliğiyle ilgili kamuoyu direnci oluşturulabilecek bir zemin Avrupa’da bulunmaktadır. Dolayısıyla Putin’in “Avrupa savaşmak istiyorsa biz hazırız” söylemi tam da bu hassasiyeti, yani kamuoyunda azalan sabrı ve neden bu savaşın sürdürüldüğüne dair hükümetlerin toplumları ikna etme kapasitesini zayıflatmayı hedef almaktadır. Nitekim İtalya’nın siyasi ve ekonomik nedenlerle Ukrayna’ya askeri yardımı kolaylaştıracak kararname onayını geciktirmesi,[v] Avrupa’daki stratejik kırılganlıkların Putin’in söylemsel stratejisinde karşılık bulacağının göstergesi olarak değerlendirilebilir.
Her ne kadar konjonktür Putin’in söylemsel stratejisine uygun görünse de bu politikanın birtakım kısıtları da bulunmaktadır. Bu stratejiyi kısıtlayan en önemli faktör AB karar alma süreçlerinin kolektif bir şekilde gerçekleşiyor olması gösterilebilir. Bir ülkenin farklı pozisyon alması, tüm Birliği zayıflatmaya yetmeyeceği için mevcut koordinasyon Rusya’nın algı yönetimini dengeleyebilir. Benzer şekilde Trump döneminde Putin için bazı fırsatlar oluşsa da ABD’nin geleneksel politikası transatlantik bağın sürekliliği şeklindedir.
Avrupa ülkeleri ekonomik ve siyasi zorluklarla karşı karşıya kalsalar da Ukrayna’ya verdikleri stratejik desteği sürdürmektedirler. Örneğin Almanya enerji krizine rağmen Ukrayna’ya askeri ve mali destek vermeye devam etmektedir. Fransa, iç siyasi baskılar ve ekonomik sorunlarla eş zamanlı Ukrayna’yı destekleme konusunda kararlı davranmaktadır. Polonya her türlü ekonomik maliyetlere rağmen sınır güvenliği ve askeri destek açısından Ukrayna’ya desteğini arttırmaktadır. Bunların yanı sıra Avrupa ülkelerinin Rusya tehdidine karşı kendi güvenliklerini güvence altına alma girişimi olarak Ukrayna’ya askeri ve mali desteği meşrulaştırma politikası ve Ukrayna’nın sahada göstermiş olduğu direnç, Avrupa kamuoyunda “Savaştan Avrupa sorumludur” anlatısının kabul görmesini zorlaştırabilir.
Sonuç olarak Avrupa’nın Trump’ın barış planına yaklaşımı ve Ukrayna’ya devam eden desteğine karşı Rusya’nın Avrupa’yı tehdit oluşturan, “barış karşıtı” bir aktör olarak yeniden tanımlama girişimi, savaşın cepheyle sınırlı kalmadığını; diplomatik girişimler, stratejik manevralar ve koalisyonlar üzerinden çok boyutlu bir hal aldığı ve sahadaki güç dengelerinin belirlenmesinde söylem ve algı yönetiminin de etkili olacağı anlaşılmaktadır.
[i] Peter Beaumont, “Zelenskyy meets European leaders in London for talks on ending Ukraine war”, The Guardian, https://www.theguardian.com/world/2025/dec/08/ukraine-peace-deal-trump-zelenskyy-not-ready, (Erişim Tarihi: 08.12.2025).
[ii] Sasha Vakulina, “If Europe wants to start a war we are ready now, Russia’s Putin says”, Euronews, https://www.euronews.com/2025/12/02/if-europe-wants-to-start-a-war-we-are-ready-now-russias-putin-says, (Erişim Tarihi: 05.12.2025).
[iii] “Putin’den Ukrayna savaşı ile ilgili açıklama! ‘Batı’nın başlattığı savaşı durdurmak istiyoruz’”, Milliyet, https://www.milliyet.com.tr/dunya/putinden-ukrayna-savasi-ile-ilgili-aciklama-batinin-baslattigi-savasi-durdurmak-istiyoruz-7495888, (Erişim Tarihi: 05.12.2025).
[iv] Oliver Holmes, “‘No mistrust’ between Europe and US over Ukraine, Macron says”, The Guardian, https://www.theguardian.com/world/2025/dec/05/no-mistrust-between-europe-and-us-over-ukraine-macron-says, (Erişim Tarihi: 08.12.2025).
[v] Angelo Amante, “Italy to postpone decree on military aid to Ukraine, sources say”, Reuters, https://www.reuters.com/business/aerospace-defense/italy-set-extend-permission-military-supplies-ukraine-document-shows-2025-12-02/, (Erişim Tarihi: 05.12.2025).
