Avrupa Birliği ve genel olarak Batı Dünyası, uzun yıllardır kendisini özgürlük, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi evrensel değerlerin temsilcisi olarak tanımlamaktadır. Bu ilkeler yalnızca iç politik düzenin değil, aynı zamanda dış politikada da temel bir meşruiyet kaynağı olarak öne sürülmüştür. Soğuk Savaş sonrasında öne çıkan “Normatif Güç Avrupa” yaklaşımı, Birliğin askeri ya da ekonomik kapasitesinden ziyade evrensel değerler üzerinden küresel ölçekte bir nüfuz alanı inşa ettiğini ileri sürmüştür. Ne var ki bu değer temelli iddia, pratikte çoğu zaman reelpolitik çıkar hesaplarıyla çatışmakta ve Avrupa’nın uluslararası sistemdeki inandırıcılığını zedelemektedir.
Ukrayna ve Filistin örnekleri, Avrupa’nın çifte standardının en görünür biçimde ortaya çıktığı vakalar arasında yer almaktadır. Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırıları karşısında sergilenen birlik ve güçlü tepkiler, Avrupa’nın değer temelli iddialarının eyleme dönüştüğü bir tablo sunarken, İsrail’in Filistin topraklarında yürüttüğü işgal ve askeri operasyonlara karşı gösterilen sessizlik veya sınırlı tepkiler, aynı ilkelerin çıkarlar uğruna seçici biçimde uygulandığını göstermektedir. Bu durum, yalnızca Avrupa’nın dış politikadaki tutarlılığını değil, aynı zamanda kendi kimlik inşasının temelini oluşturan değerler sistemini de tartışmalı hâle getirmiştir.
Rusya’nın 2014 yılında Kırım’ı ilhakı ve özellikle 2022 yılında Ukrayna’ya yönelik geniş çaplı saldırısı, Avrupa’da ciddi bir sarsıntı yaratmış ve Birliği benzeri görülmemiş bir bütünleşme düzeyine taşımıştır. Avrupa Birliği, Rusya’ya karşı enerji, finans, ulaşım ve teknoloji alanlarında sert yaptırımlar uygulamış, Ukrayna’ya milyarlarca avroluk ekonomik destek ve askeri yardım sağlamış, Rus bankalarını uluslararası ödeme sistemlerinden çıkarmış ve milyonlarca Ukraynalı mülteciye geçici koruma statüsü tanımıştır. Avrupa kamuoyu da bu süreçte Ukrayna’yla güçlü bir dayanışma göstermiş, başkentlerin sokakları Ukrayna bayraklarıyla donatılmış ve siyasi liderler Kiev’e giderek Ukrayna direnişini özgürlük mücadelesi olarak selamlamıştır. Bu tutum, Avrupa’nın kendi değerleriyle örtüşen bir değer temelli seferberlik örneği olarak görülmüş ve Ukrayna, “Avrupa ailesinin bir parçası” şeklinde tanımlanarak kimliksel bir yakınlık tesis etmiştir. Ukrayna’nın “beyaz”, “Hristiyan” ve “Avrupalı” kimliği, Avrupa kamuoyunda empati yaratmış ve siyasi kararların toplumsal destek bulmasını kolaylaştırmıştır.
Öte yandan İsrail’in Filistin topraklarında sürdürdüğü işgal, abluka ve askeri operasyonlar, Avrupa’nın değer temelli iddialarını ne kadar seçici uyguladığını açıkça göstermektedir. Filistin halkı, on yıllardır uluslararası hukuka aykırı bir işgal altında yaşamaktadır; sivil yerleşimler hedef alınmakta, Gazze ablukası temel insani ihtiyaçların karşılanmasını engellemekte ve özellikle çocuklar açlık, susuzluk ve sağlık sorunları nedeniyle yaşamlarını yitirmektedir. 2023-2025 yılları arasında özellikle Gazze’de yaşanan yoğun bombardımanlar sonucu on binlerce Filistinli sivil hayatını kaybetmiş, bunların büyük çoğunluğu savunmasız kadınlar ve çocuklardan oluşmaktadır. Uluslararası kurumların raporları, İsrail’in uygulamalarının insan hakları ihlallerinden savaş suçlarına, hatta soykırım niteliği taşıyan ciddi ihlaller içerdiğini ortaya koymuştur. Buna rağmen Avrupa’nın tepkisi çoğu zaman diplomatik söylemlerle sınırlı kalmakta; “Orantılılık gözetilmeli”, “iki devletli çözüm desteklenmeli” veya “şiddeti kınıyoruz” gibi retorik açıklamalar sahadaki ağır insani trajedilerin karşısında yetersiz kalmaktadır. Yaptırım veya somut baskı mekanizmaları devreye sokulmamaktadır; aksine birçok Avrupa ülkesi İsrail’e silah satışını sürdürmekte ve siyasi düzeyde İsrail’in güvenlik önceliklerini destekleyen açıklamalarda bulunmaktadır. Avrupa sokaklarında Ukrayna direnişine kitlesel destek gösterileri yapılırken, Filistin için düzenlenen protestolar kimi ülkelerde kısıtlamalara maruz kalmakta veya kriminalize edilmektedir. Böylece Avrupa’nın değerler politikası, kimlik, jeopolitik ve çıkar hesaplarına göre farklı biçimde işletilmektedir.
Bu çifte standardın güncel bir göstergesi olarak, Almanya Başbakanı Friedrich Merz’in İsrail’e yönelik açıklaması dikkat çekmektedir. Merz, İsrail’in Batı’nın “kirli işlerini” Filistin topraklarında yürüttüğünü ifade ederek, Avrupa ülkelerinin İsrail üzerinden stratejik ve güvenlik odaklı çıkarlarını uyguladığını açıkça dile getirmiştir. Bu itiraf, Avrupa’nın Filistin meselesindeki sessizliğinin sadece diplomatik çekingenlik veya etik ikilemlerden kaynaklanmadığını, aynı zamanda bilinçli bir stratejik yönelim ile desteklendiğini ortaya koymaktadır. Merz’in sözleri, Avrupa’nın normatif söylemler ile reelpolitik uygulamalar arasındaki çelişkisini doğrular niteliktedir ve çifte standardın jeopolitik motivasyonunu açıklamaktadır.
Bu durum, Avrupa’nın değer temelli güç iddiasına ciddi bir darbe vurmakta ve uluslararası kamuoyunda güven krizine yol açmaktadır. Jeopolitik çıkarlar, tarihsel sorumluluklar ve ittifak ilişkileri, Avrupa’nın Filistin meselesinde sessiz kalmasının arkasındaki başlıca nedenlerdir. Orta Doğu, enerji güvenliği, göç ve radikalleşme gibi Avrupa için kritik meselelerle doğrudan bağlantılı olduğundan, Birlik İsrail ile ilişkilerde köprüleri atmak istememekte, ABD ile yakın ittifak bağları nedeniyle İsrail karşısında sınırlı bir diplomatik pozisyon benimsemektedir.
Bir diğer faktör, kimlik siyasetidir. Ukraynalılar Avrupa kamuoyunda “bizden biri” olarak algılanırken, Filistinliler “öteki” konumuna itilmiştir. Medya söylemleri de bu algıyı pekiştirmektedir. Ukrayna’daki sivil kayıplar dramatik biçimde manşetlere taşınırken, Filistin’deki ölümler çoğunlukla “çatışmalarda hayatını kaybedenler” veya “yanlışlıkla hedef alınan siviller” olarak aktarılmaktadır. Ukrayna direnişi özgürlük kahramanlığı olarak sunulurken, Filistin direnişi “terörizm” olarak damgalanmaktadır. Bu çerçeveleme farkı, Avrupa’nın değerler siyasetinde ne kadar seçici olduğunu göstermektedir.
Uluslararası sistemdeki güç asimetrileri de çifte standardı beslemektedir. Rusya karşısında güçlü ve ortak bir cephe oluşturmak, Avrupa açısından kendi güvenliğini doğrudan ilgilendiren bir zorunluluk olarak görülmüştür. Oysa İsrail meselesinde Avrupa ülkeleri arasında ciddi görüş ayrılıkları mevcuttur. Almanya ve Fransa gibi büyük aktörlerin İsrail yanlısı politikaları, ortak yaptırımları imkânsız hâle getirmektedir. Bu nedenle Avrupa, Ukrayna konusunda ortak hareket etme kapasitesini gösterirken, Filistin’de parçalı ve etkisiz kalmaktadır.
Tüm bu faktörler sonucunda Avrupa’nın değer temelli güç iddiası, ciddi bir meşruiyet kriziyle karşı karşıya kalmaktadır. İnsan haklarının, özgürlüğün ve hukukun üstünlüğünün çıkar hesapları doğrultusunda araçsallaştırılması, Avrupa’nın küresel düzeydeki inandırıcılığını aşındırmaktadır. Özellikle Küresel Güney ülkeleri, Avrupa’nın Ukrayna için seferber olup Filistin için sessiz kalmasını açık bir ikiyüzlülük olarak değerlendirmekte ve bu durum Batı’ya yönelik güveni azaltmaktadır. Afrika, Asya ve Latin Amerika’da kamuoyları, Avrupa’nın insan haklarını yalnızca kendi çıkarlarıyla örtüştüğü ölçüde savunduğunu; aksi durumda ise görmezden geldiğini düşünmektedir. Bu da Avrupa’nın küresel düzeyde değerler liderliği iddiasını zayıflatmakta ve çok kutuplu uluslararası sistemde etkisini sınırlandırmaktadır.
Avrupa içindeki sivil toplum aktörleri, akademi çevreler ve insan hakları örgütleri de bu çelişkiyi eleştirmekte, değerlerin seçici biçimde uygulanmasının Avrupa’nın demokratik kimliğini erozyona uğrattığını vurgulamaktadır. Adalet parçalı olamaz; insan hakları ya evrenseldir ya da hiç kimse için geçerli değildir. Avrupa’nın Ukrayna ve Filistin meselelerinde sergilediği farklı tutum, kendi değerlerinin iç tutarlılığını ortadan kaldırmakta ve bu değerleri siyasi retorikten öteye taşımamaktadır. Eğer Avrupa gerçekten değer temelli bir güç olmak istiyorsa, ilkelerini kimlik, çıkar ve jeopolitik hesaplardan bağımsız olarak, evrensel bir tutarlılıkla savunmak zorundadır. Aksi halde Ukrayna için bayraklarla süslenen sokaklar ve Filistin için sessizlik, Avrupa’nın değerlerini çökerten bir ikiyüzlülük olarak tarihe geçecektir.