Analiz

Azerbaycan Petrolü ve Bölgesel Enerji Politikasında Fiyatın Ötesi

Azeri petrolünün Ceyhan’dan ihracatı, Türkiye-Azerbaycan ilişkisini enerji güvenliği ekseninde daha da derinleştirecektir.
Türkiye, Ceyhan Limanı’nı dijitalleşme ve yeşil dönüşümle entegre ederek bölgesel enerji merkezi haline getirme potansiyeline sahiptir.
Orta Asya, Kafkasya ve AB arasında kurulacak yeni enerji hatlarının jeopolitik merkezi Türkiye olabilir.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Temmuz 2025 itibarıyla Brent petrol varil fiyatı 71,28 dolara sabitlenirken, Azerbaycan’ın Azeri LT ham petrolü Türkiye’nin Ceyhan limanında FOB bazında 70,87 dolara gerilemiştir. Bu düşüş, son 24 saatte yüzde 0,68’lik bir azalmaya tekabül etmektedir.[1] Her ne kadar Azerbaycan’ın 2025 devlet bütçesi bu fiyatları öngörerek ortalama 70 dolar üzerinden kurgulanmış olsa da uluslararası piyasalarda yaşanan belirsizlik, bu sınırın altına inilmesini önemli bir kırılganlık göstergesi haline getirmektedir. Hatırlanacağı üzere Azeri Light petrolü 21 Nisan 2020 tarihinde pandemi şokuyla tarihin en düşük seviyesi olan 15,81 dolara düşmüş, Temmuz 2008 tarihinde ise 149,66 dolar ile zirve yapmıştı.

Bu fiyat oynaklığı yalnızca ekonomik dengeleri değil, aynı zamanda Türkiye-Azerbaycan enerji stratejisinin saha üzerindeki yansımalarını da doğrudan etkilemektedir. Azerbaycan petrolünün Akdeniz’e ulaştığı kilit nokta olan Ceyhan, sadece bir ihracat terminali değil; aynı zamanda Kafkasya enerji diplomasi ağının Batı’ya açılan stratejik kapısıdır. Bu yüzden Ceyhan’daki fiyat hareketleri, yalnızca Azerbaycan bütçesi için değil, Türkiye’nin enerji geçiş ülkesi kimliği, AB’nin enerji çeşitlendirme çabaları ve bölgesel güvenlik dinamikleri açısından da önem taşımaktadır.

Türkiye’nin güney sahilinde yer alan Ceyhan Limanı, sadece Azeri petrolünün Akdeniz’e eriştiği bir terminal olmanın ötesinde bölgesel enerji güvenliğinin sinir uçlarından biri haline gelmiştir. Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) boru hattı üzerinden taşınan Azeri LT petrolü, Gürcistan ve Türkiye topraklarını kat ederek doğrudan Akdeniz’e ulaşırken, bu güzergâh aynı zamanda Rusya’yı bypass eden bir enerji güzergâhı olarak Avrupa enerji mimarisi içinde ayrıcalıklı bir yer edinmiştir. Türkiye için Ceyhan sadece ekonomik gelir değil, aynı zamanda enerji merkezi olma iddiasının da bir simgesidir.

Son dönemde fiyatların 70 dolar civarına gerilemesi, hem Azerbaycan hem de Türkiye için çeşitli kırılganlıkları gündeme getirmektedir. Azerbaycan’ın devlet bütçesi doğrudan petrol gelirlerine bağımlı bir yapı sergilerken, Türkiye açısından Ceyhan’ın işlem hacmi, lojistik yatırımların geri dönüşünü ve bölgesel etki kapasitesini doğrudan etkilemektedir. Özellikle petrol fiyatlarının bu sınırın altına sarkması, Türkiye’nin Ceyhan Limanı’ndaki operasyonlarını maliyet/fayda açısından yeniden değerlendirmesini zorunlu kılabilir. Öte yandan bu düşüşün kalıcı olmayacağı, enerji piyasalarındaki dönemsel arz-talep dengesizliklerinden kaynaklandığı yönünde de güçlü beklentiler mevcuttur.

Azerbaycan petrolünün Ceyhan’dan Avrupa pazarına aktarılması, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda jeopolitik bir tasarımın ürünüdür. Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ardından AB’nin Rus petrolüne olan bağımlılığını azaltma çabaları, Azerbaycan-Türkiye işbirliğine daha fazla stratejik derinlik kazandırmıştır. Özellikle Almanya, Macaristan ve Romanya gibi ülkeler, Azerbaycan üzerinden gelen petrol ve doğal gazın yeni nesil enerji projelerine entegre edilmesine sıcak bakmaktadır. Bu bağlamda Türkiye, yalnızca bir geçiş ülkesi değil, aynı zamanda yeni enerji düzeninin mimarlarından biri olmaya adaydır.

Ceyhan Limanı’nın bu denli kritik hale gelmesinde Türkiye’nin enerji altyapısına yaptığı yatırımların da etkisi büyüktür. Son yıllarda bölgede hem liman genişletme hem de boru hattı rehabilitasyon projeleri hayata geçirilmiş; böylece Azeri petrolü için daha hızlı ve güvenli bir ihracat rotası oluşturulmuştur. Ayrıca Kuzey Irak petrolünün de zaman zaman Ceyhan üzerinden uluslararası piyasalara ulaştırılması, limanın stratejik önemini pekiştirmektedir. Bu çok yönlü trafik, Türkiye’yi yalnızca Azerbaycan değil, aynı zamanda Ortadoğu ve Orta Asya enerji jeopolitiğinde de vazgeçilmez bir aktör haline getirmektedir.

Ancak bu stratejik merkez olma iddiası, Türkiye’nin aynı zamanda jeopolitik risklerle karşı karşıya kalma olasılığını da artırmaktadır. Ceyhan güzergâhı hem fiziki hem de siber saldırılara açık bir yapıdadır. Bu bağlamda enerji güvenliği yalnızca boru hatlarının fiziki güvenliğiyle değil, aynı zamanda siber altyapıların korunması, bölgesel siyasi istikrar ve enerji diplomasisinin sürekliliğiyle de doğrudan bağlantılıdır. Türkiye’nin bu açıdan Ceyhan’ı sadece bir liman olarak değil, aynı zamanda “enerji diplomasisinin kalbi” olarak görmesi ve bu bilinçle stratejik planlama yapması elzemdir.

Öte yandan Azerbaycan için Ceyhan yalnızca bir ihracat noktası değil; aynı zamanda enerji politikasının Batı’yla kurduğu stratejik bağın en görünür arayüzüdür. Avrupa’ya açılan bu kapının Türkiye eliyle korunması ve işletilmesi, Bakü’nün enerji bağımsızlığını pekiştirmekte ve Rusya’ya karşı manevra alanını genişletmektedir. Bu nedenle Azerbaycan’ın enerji stratejisinin sürdürülebilirliği büyük ölçüde Türkiye’yle olan ilişkilerin derinliğiyle doğrudan ilişkilidir. Özellikle TANAP-TAP bağlantıları üzerinden kurulan doğal gaz diplomasi hattı, petrol için de benzer bir çoklu koordinasyon modeline dönüşebilir.

Azerbaycan petrolünün Türkiye’nin Ceyhan Limanı üzerinden dünya piyasalarına açıldığı enerji güzergâhı, 2025 ve sonrasında yalnızca arz zincirlerinin değil, bölgesel güç mimarisinin de temel bileşenlerinden biri haline gelecektir. Mevcut fiyat dalgalanmaları, kısa vadede bütçe kırılganlıklarına yol açsa da uzun vadede enerji diplomasisinin yeni formatlara evrileceği çok kutuplu bir dönemin habercisidir. Türkiye ve Azerbaycan, Ceyhan merkezli bu enerji hattını sadece ekonomik değil; aynı zamanda stratejik, dijital ve çevresel dönüşüm odaklı yeni bir altyapıya dönüştürmeye adaydır.

Önümüzdeki beş yıl içinde Azerbaycan’ın Ceyhan’dan günlük petrol ihracat kapasitesini artırarak yılda 40 milyon ton sınırını yeniden zorlaması, küresel piyasalarda alternatif kaynak arayışlarının hızlandığı bu dönemde Bakü’nün elini güçlendirecektir. Türkiye ise bu kapasite artışını destekleyecek şekilde, Ceyhan çevresinde yeni depolama tesisleri, dijital izleme sistemleri ve karbon ayak izi izleme altyapılarını entegre ederek limanı yalnızca bir taşıma noktası değil, bölgesel enerji hub’ı haline dönüştürebilir.

Bu dönüşüm yalnızca altyapı yatırımlarıyla sınırlı kalmayacak, aynı zamanda diplomatik sonuçlar da doğuracaktır. Ceyhan merkezli enerji akışının sürekliliği ve güvenliği, Türkiye’nin AB’yle enerji güvenliği eksenli yeni bir mutabakat çerçevesi oluşturmasını mümkün kılabilir. Özellikle REPowerEU stratejisi doğrultusunda Azerbaycan-Türkiye-AB üçgeni, sürdürülebilir enerji tedarik zincirleri ve yeşil dönüşümde ortak projelere yönelebilir. Bu da Türkiye’nin sadece fiziksel enerji taşıyıcısı değil, aynı zamanda enerji diplomasisinin tasarımcısı olduğu bir role evrilmesine zemin hazırlar.

Jeopolitik bağlamda ise Ceyhan’ın önemi, yalnızca Azeri petrolünün değil, aynı zamanda Türkmenistan, Kazakistan ve hatta İran kaynaklarının Batı’ya taşınabileceği çok modelli bir terminal olarak güçlenmesine yol açabilir. Bu potansiyel, Türkiye’nin hem Orta Asya açılımı hem de Yeniden Asya politikasının enerji boyutunu pekiştirerek, bölgesel güç dengelerini kalıcı olarak etkileyebilir. Aynı zamanda Türkiye, bu tür çoklu kaynak yönetimiyle ABD ve Çin arasında sıkışmadan dengeleyici bir enerji diplomasisi izleme fırsatı da yakalayabilir.

Bu öngörülerin hayata geçebilmesi, yalnızca enerji rezervlerine değil; aynı zamanda siyasi iradeye, çevresel dengeye ve teknolojik kapasiteye bağlıdır. Türkiye’nin bu süreçte Ceyhan Limanı’nı yalnızca bir ihracat terminali değil, aynı zamanda karbonsuzlaştırma teknolojileri, dijital enerji yönetimi ve siber güvenlik önlemleriyle donatılmış entegre bir enerji merkezi haline getirmesi gerekebilir. Bu dönüşüm, Türkiye’yi yalnızca bölgesel enerji politikalarında değil; aynı zamanda iklim diplomasisinde de yükselen bir aktör haline getirebilir.

Azerbaycan için ise bu yeni dönem, yalnızca devlet bütçesi için bir denge değil; aynı zamanda bağımsız enerji dış politikası kurma sürecidir. Rusya’ya olan jeoekonomik bağımlılığı azaltmak isteyen Bakü için Ceyhan, sadece bir liman değil; aynı zamanda egemenlik inşasının anahtarıdır. Bu nedenle Türkiye-Azerbaycan enerji işbirliği, gelecekte yalnızca petrol ve gaz değil; enerji yatırımları, akademik işbirlikleri, yenilenebilir projeler ve dijital enerji yönetimi gibi çok katmanlı alanlara yayılabilir.

Sonuç olarak Brent ve Azeri LT fiyatlarındaki kısa vadeli oynamalar, uzun vadede çok daha kapsamlı dönüşümlerin tetikleyicisi olabilir. Türkiye ve Azerbaycan, Ceyhan etrafında ördükleri enerji ilişkisini jeopolitik, çevresel ve dijital yönlerden genişletmeyi başarabilirlerse, bölgenin enerji mimarisini şekillendiren iki ana aktör olarak 2030’lara damga vurabilirler. Enerjinin sadece rezerv değil, strateji olduğu bu dönemde, Ceyhan Limanı geleceğin enerji diplomasisinin hem merkezi hem de sahnesi olabilir.


[1] “Azerbaijani oil price in global market falls”, EDnews & Report.az, https://report.az/en/energy/azerbaijani-oil-price-in-globall-market-falls/, (Erişim Tarihi: 19.07.2025).

Aybike VRESKALA
Aybike VRESKALA
Hacettepe Üniversitesi İngilizce-Fransızca Mütercim ve Tercümanlık (Çift Anadal) ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü (Özel Öğrenci)

Benzer İçerikler