Analiz

Azerbaycan-Suriye Enerji Koridoru

Azerbaycan’la geliştirilen enerji hattı, Suriye’nin bölgesel izolasyondan çıkışını hızlandırarak jeopolitik meşruiyetini yeniden inşa etmesine katkı sağlayabilir.
Bakü’nün sessiz arabuluculuk kapasitesi, İsrail-Suriye ilişkileri gibi kritik dosyalarda yeni diplomatik açılımlara zemin hazırlayabilir.
Enerji diplomasisi üzerinden şekillenen bu işbirliği, Azerbaycan’ı Orta Doğu’da teknik, siyasi ve kalkınmacı bir aktör olarak konumlandırabilir.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Suriye geçici Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’nın 2025 yılının Temmuz ayında Bakü’ye gerçekleştirdiği ziyaret, yalnızca sembolik bir diplomatik açılım değil; çok kutuplu bölgesel düzenin Güney hattında yeni bir enerji ve altyapı mimarisinin doğuşuna işaret etmektedir. SOCAR ile Suriye Enerji Bakanlığı arasında imzalanan mutabakat zaptı, 2010 yılında savaş öncesi başlatılan ancak çatışmalar nedeniyle dondurulan enerji ortaklığının yeniden canlandırılması niteliğindedir. 1 milyar m³ doğalgazın Türkiye üzerinden Suriye’ye taşınmasını hedefleyen bu proje, Azerbaycan’ın enerji diplomasisinde Levant bölgesine doğrudan erişimini sağlaması açısından tarihsel bir eşik olarak değerlendirilebilir.[i]

Bu gelişmenin geleceğe dönük yansımaları, yalnızca enerji tedarikiyle sınırlı kalmayacak; ulaştırmadan tarıma, dijital altyapılardan bölgesel yeniden inşa stratejilerine kadar pek çok sektörü etkileyerek Güney Kafkasya ile Levant arasında çok katmanlı bir jeopolitik yeniden yapılanmanın zeminini oluşturacaktır. Azerbaycan’ın Suriye’ye doğalgaz ihraç etmesi, sadece enerji güvenliği bakımından değil, aynı zamanda Suriye’nin savaş sonrası toparlanma sürecine doğrudan katkı sağlayacak altyapı transferlerini ve kalkınma yatırımlarını da beraberinde getirecektir. Bu işbirliği, post-konflikt ekonomik entegrasyonun yeni modeli olarak değerlendirilebilecek bir süreci başlatabilir.

Özellikle ulaştırma alanında, enerji nakil hatlarının yanına eklenecek karayolu ve demiryolu projeleri, Azerbaycan’ı Basra Körfezi’ne; Suriye’yi ise Hazar havzasına bağlayan yeni ticaret koridorlarını mümkün kılabilir. Böyle bir hattın inşası, hem Türk-Azeri lojistik şirketlerinin sahada aktifleşmesini hem de Körfez yatırımcılarının Suriye’deki rehabilitasyon projelerine yeniden ilgi göstermesini sağlayabilir. Tarım sektöründe ise Azerbaycan’ın sulama teknolojileri, tohum ıslahı ve gıda işleme alanlarındaki tecrübesi, Suriye’nin kırsal bölgelerinde hızlı kalkınma dinamiklerini tetikleyebilir. Bu da özellikle göçmen dönüşü ve istihdam yaratımı açısından çarpan etkisi yaratacaktır.

Dijital altyapılar ve akıllı şehir uygulamaları açısından ise Bakü’nün “akıllı şehir” projelerinden elde ettiği deneyimin Şam yönetimine aktarılması, başkent merkezli bir dijitalleşme ve e-devlet hamlesinin temelini atabilir. Eş zamanlı olarak, üniversiteler arası işbirlikleri, teknik eğitim programları ve gençlik değişimleri gibi “yumuşak kalkınma” araçları da bu stratejik ortaklığın toplumsal ayağını güçlendirecektir. Böylece Azerbaycan yalnızca enerji tedarikçisi değil, Suriye’nin yeniden yapılanmasında rol oynayan bölgesel bir “kalkınma aktörü” haline gelecektir.

Tüm bu çok katmanlı yapılar, bölgede yalnızca iki ülke arasında değil; Türkiye, Irak, Ürdün, Lübnan ve Körfez ülkelerini de içine alacak şekilde daha büyük bir doğu-güney eksenli jeopolitik entegrasyon perspektifini gündeme taşıyabilir. Bu, Azerbaycan’ın geleneksel doğalgaz güzergâhlarını çeşitlendirme hedefine katkı sunarken, Suriye’nin siyasi rehabilitasyon sürecine de yeni bir ekonomik meşruiyet zemini sağlayacaktır.

Azerbaycan’ın bugüne dek enerji diplomasisindeki ana yönelimi batıya, yani Türkiye üzerinden Avrupa’ya doğruydu. Ancak Suriye’ye doğalgaz ihracatıyla birlikte Azerbaycan ilk kez güneyden ve dolayısıyla Levant ve Arap Yarımadası’na doğrudan bir enerji güzergâhı açmaktadır. Suriye’nin Mısır, Lübnan ve Ürdün’le entegre “Arap Gaz Ağı”na bağlanması, SOCAR’ın bu bölgelere erişimini teknik olarak mümkün kılabilir. Bu da Azerbaycan’ın gelecekte yalnızca Avrupa değil, Orta Doğu elektrik üretim piyasası içinde de kalıcı bir enerji tedarikçisi haline gelmesine kapı aralayabilir.

Azerbaycan doğalgazının Suriye’ye ulaşması, teknik olarak Türkiye üzerinden BOTAŞ altyapısına bağlı boru hatlarının yeniden işlevsel hale getirilmesini gerektirmektedir. Bu durum Türkiye’yi yalnızca enerji geçişi için değil, aynı zamanda Suriye’nin yeniden inşası için kritik lojistik bir hat olarak konumlandırabilir. Zira Suriye’de savaş nedeniyle büyük ölçüde tahrip olan altyapının onarımı, Türkiye-Azerbaycan ortaklığı üzerinden enerji, yol, demiryolu ve dijital ağlarla mümkün olabilir. Böylece Türkiye, Azerbaycan için yalnızca Batı’ya açılan değil, aynı zamanda Arap Dünyası’na açılan stratejik bir kapı haline gelebilir.

SOCAR’ın Suriye’ye teknik destek sunması, yalnızca ekonomik değil; aynı zamanda siyasi bir prestij kazanımıdır. Savaş sonrası kalkınmaya katkı sağlayan bir aktör olarak algılanan Azerbaycan, bu deneyimi Kuveyt, Suudi Arabistan ve Ürdün gibi ülkelerde altyapı ihalelerinde kullanabilir. SOCAR’ın sadece petrol ve gaz değil, aynı zamanda yeniden yapılandırma, tesis rehabilitasyonu ve teknik danışmanlık gibi alanlara da yönelmesi beklenebilir. Bu da Azerbaycan’ın enerji dışı dış yatırımlarını çeşitlendirme kapasitesini artıracaktır.

Suriye’nin kuzeyinde Türk etkisi, doğusunda İran etkisi hâlen hissedilirken, Azerbaycan’ın ekonomik olarak bu sahaya girmesi, Şam merkezli merkezi hükümetle Türk-Azeri koordinasyonunun kapılarını aralayabilir. Özellikle tarım ve sulama projeleri ile akıllı şehir sistemlerinin rehabilitasyonu alanında Azerbaycan’ın sahip olduğu teknoloji ve iş gücü, Suriye’nin ekonomik toparlanması için cazip modeller sunabilir. Bu süreç, göçmen dönüşü, yerel kalkınma, sosyal uyum gibi konularda uluslararası destek fonlarının Türkiye-Azerbaycan ortak projelerine yönelmesine neden olabilir.

Savaş sonrası uzun yıllar boyunca uluslararası sistemde marjinalleşmiş ve ağır yaptırımlar altında kalan Suriye için Azerbaycan’la geliştirilen enerji işbirliği, yalnızca ekonomik kalkınma bağlamında değil; aynı zamanda Şam’ın uluslararası alanda meşruiyetini yeniden tesis etme çabasının bir aracı olarak değerlendirilmelidir. Suriye’nin yeniden bölgesel düzleme dâhil olma arzusu, son dönemde Suudi Arabistan ve BAE gibi Körfez ülkeleriyle kurduğu diplomatik temaslarla kendini göstermiştir. Buna ek olarak Rusya ve Çin’le geliştirilen stratejik ilişkiler, Şam’a Batı dışı çok taraflı diplomasi pencereleri açarken, şimdi Azerbaycan’la kurulan bu yeni ekonomik enerji hattı, bu sürecin kurumsal derinlik kazandığını ve bölgesel entegrasyonun yeni bir aşamaya geçtiğini ortaya koymaktadır.

Azerbaycan’la imzalanan enerji mutabakatı, Şam’ın sadece petrol ve doğalgaz temin etmesini sağlamayacak, aynı zamanda çok taraflı altyapı, tarım, inşaat ve dijitalleşme gibi alanlarda ortaklık modellerini hayata geçirmesine de imkân tanıyacaktır. Bu, Suriye’yi savaş sonrası yalnızlıktan çıkararak onu bölgesel kalkınma ağlarının aktif bir bileşenine dönüştürebilir. Dolayısıyla bu işbirliği, teknik bir gaz anlaşmasının ötesinde Suriye’nin Orta Doğu’nun yeniden şekillenen ekonomik haritasında yeniden konumlanması anlamına gelmektedir.

Diplomatik kulislerde giderek daha fazla dillendirilen, Azerbaycan’ın İsrail ile Suriye arasında dolaylı temaslara aracılık ettiğine dair iddialar göz önünde bulundurulduğunda, Bakü’nün rolü yalnızca bir enerji tedarikçisinden ibaret kalmamakta; aksine sessiz ama etkili bir arabulucu ya da jeopolitik kolaylaştırıcı aktör olarak belirmektedir. İsrail’in Suriye hava sahasına düzenlediği saldırılar ve İran etkisinin dengelenmesi bağlamında Azerbaycan gibi her iki aktörle de temas kurabilen nadir ülkelerden birinin bu rolü üstlenmesi, bölgesel diplomasi açısından yeni bir denge unsuru yaratabilir.

Uzun vadede Azerbaycan’ın enerji diplomasisi yoluyla geliştirdiği bu yumuşak güç stratejisi, Şam’ın Arap Birliği içinde daha aktif rol oynamasına; aynı zamanda Birleşmiş Milletler, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Bağlantısızlar Hareketi gibi platformlarda yeniden söz sahibi olmasına da kapı aralayabilir. Bu süreç, yalnızca Şam’ın rehabilitasyonu değil; aynı zamanda Azerbaycan’ın kendisini Orta Doğu’da teknik destek sağlayan, güvenlik açısından tarafsız, yatırımcı dostu ve arabuluculuğa açık bir ülke olarak konumlandırmasına katkı sağlayacaktır. Böylece Bakü, Karabağ sonrası elde ettiği diplomatik kazanımları Orta Doğu’ya taşıyarak çok katmanlı dış politika vizyonunu genişletebilir.

Bottom of Form

Sonuç olarak Azerbaycan’ın doğalgazı Suriye’ye ulaştırması, Güney Levant’a açılan stratejik bir enerji penceresi yaratacak ve SOCAR’ı bölgesel oyuncularla aynı düzleme taşıyacaktır. Türkiye, bu projeyle birlikte sadece bir enerji transit ülkesi değil; aynı zamanda Suriye’nin yeniden inşasında kilit bir lojistik ve diplomatik aktör hâline gelebilir. Suriye için bu işbirliği, hem ekonomik toparlanmanın hem de bölgesel siyasi izolasyondan çıkışın ilk somut göstergesi olabilir.


[i] “Expert: Connecting Azerbaijani gas to Syria pave the way for developing transportation projects between Baku and Damascus”, AZERTAC, https://azertag.az/en/xeber/expert_connecting_azerbaijani_gas_to_syria_will_pave_the_way_for_developing_transportation_projects_between_baku_and_damascus-3668399, (Erişim Tarihi: 24.07.2025).

Aybike VRESKALA
Aybike VRESKALA
Hacettepe Üniversitesi İngilizce-Fransızca Mütercim ve Tercümanlık (Çift Anadal) ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü (Özel Öğrenci)

Benzer İçerikler