Biden Yönetiminin Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde Çin

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

12 Ekim 2022 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden’ın imzasıyla yayınlanan Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi,[1] Amerikan dış politikasının geleceğine dair yapılacak öngörüler konusunda mühim ipuçları barındırmaktadır. Bu kapsamda belge, ABD’nin küresel güç mücadelesindeki temel rakibi olan Çin’le münasebetlerinin ve mücadelesinin nasıl şekilleneceğinin anlaşılması bakımından da oldukça mühimdir.

Bilindiği üzere Çin, ekonomik büyümesinin de etkisiyle uluslararası sistemde daha fazla pay isteyen bir aktördür. Bu sebeple Pekin yönetimi, Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ve BRICS gibi uluslararası yapılar aracılığıyla Amerikan liderliğindeki tek kutuplu dünya düzenine itiraz ederek çok kutupluluğu savunurken; Kuşak-Yol Projesi gibi girişimler vesilesiyle de hem devletler arası münasebetlerde karşılıklı bağımlılık durumunu derinleştirmekte hem de kendi ticari sistemini ve ticaret yollarını küresel ekonominin merkezine taşımaya çabalamaktadır.

Elbette bu durum, Amerikan liderliğine yönelik en ciddi meydan okumanın Pekin’den geldiği anlamını taşımaktadır. Zaten bu nedenle de Washington yönetiminin, Barack Obama döneminden itibaren gözünü Çin’e çevirdiği ve Hint-Pasifik jeopolitiğine odaklandığı görülmektedir.

Hatırlanacağı gibi Obama, ikinci kez ABD Başkanı seçildikten sonra yaptığı ilk yurtdışı ziyaretini Malakka Boğazı’nı çevreleyen ülkelere gerçekleştirmiştir. Bu ziyaretler, Washington yönetiminin halihazırda Çin’e yönelik Dörtlü Güvenlik Diyaloğu (QUAD) ve AUKUS gibi ittifaklar üzerinden uyguladığı çevreleme stratejisinin başlangıcı olarak kabul edilebilir.

Donald Trump döneminde ise Çin, ABD Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde “Amerikan liderliğine meydan okuyan aktör” şeklinde nitelendirilmiştir.[2] Bu çerçevede Trump, ticaret savaşları başlatmış ve Çin’i iktisadi anlamda zarara uğratarak Pekin yönetimine diz çöktürmek istemiştir. Aynı zamanda çevreleme stratejisi de “Özgür ve Açık Hint-Pasifik” söylemi aracılığıyla genişletilerek devam ettirilmiştir.

Gelinen noktada Biden yönetiminin de Çin’e karşı baskıyı arttırdığı görülmektedir. Bu anlamda Washington yönetiminin ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin Tayvan ziyareti vesilesiyle Pekin’in kırmızı çizgilerini test ettiği görülmektedir.[3] Nitekim Tayvan Krizi’nden kısa bir süre sonra yayınlanan ABD Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi, Washington yönetiminin Çin politikasının geleceğine dair de önemli bir fikir oluşturmaktadır.

Biden yönetimi, söz konusu belgede Çin’i Rusya’yla birlikte sınırlandırılması gereken aktör olarak tanımlamış ve Pekin’in eylemlerine geniş bir yer vermiştir. Çin’i otokratik rejimler arasında sayan belge, Pekin yönetiminin eylemlerinin uluslararası sistemi tehdit ettiğini öne sürmüş[4] ve Çin’i revizyonist dış politika yürütmekle suçlamıştır.[5]

Bu bağlamda Çin’in Hint-Pasifik coğrafyasındaki etki alanını arttırdığını[6] ve buna karşılık Washington yönetiminin küresel gücünü müttefikleriyle geliştirdiği ittifaklara borçlu olduğunu belirten ABD Başkanı’nın Çin’e yönelik çevreleme stratejisini genişleteceği ve AUKUS ile QUAD’dan azami şekilde yararlanacağı öngörülebilir. Hatta ilerleyen dönemlerde QUAD’ın genişlemesi de bir kez daha gündeme gelebilir. Ayrıca ABD’nin Hint-Pasifik bölgesindeki askeri varlığını arttırmak istediği de Çin’e karşı caydırıcılığın güçlendirilmesi vurgusu üzerinden metne yansıtılmıştır.[7] Bu nedenle de Washington’un Tokyo ve Seul’le olan münasebetlerini derinleştirmeye odaklanacağı öngörülebilir. Ayrıca Yeni Delhi’nin denge politikasını terk etmesi için ABD’nin Hindistan’a yönelik baskıyı arttırması olasıdır.

Öte yandan belge, Çin’in ekonomik ve teknolojik gücünün yıkıcı bir etkisinin bulunduğuna dikkat çekerek Avrupalı devletlerin Çin’le geliştirdiği ekonomik ilişkilerin Washington tarafından sorgulandığını gözler önüne sermektedir. Bu da Washington yönetiminin Avrupa’yı Çin’le mücadelede yanında görmek istediğine işaret etmektedir. Bu anlamda ABD; demokrasi ve insan hakları gibi değerler üzerinden Avrupalı devletlerin desteğini almaya çalışmakta; yani ideolojik unsurlar aracılığıyla yumuşak gücünü ön plana çıkarmaktadır.[8]

Tüm bunlara ek olarak Biden yönetimi; Çin’deki ayrılıkçı yapılara dair yaptığı vurgularla, Pekin yönetimini içeriden zayıflatmayı amaçlayan bir strateji yürüteceğinin sinyallerini de vermiştir. Bu yüzden de Çin’in yumuşak karnı olarak nitelendirilebilecek konuların ilerleyen dönemlerde ABD tarafından daha sık gündeme getirileceği ve Pekin’in sinir uçlarının test edileceği öngörülebilir. Muhtemelen Washington, Batılı başkentlerin de insan hakları vurgusu üzerinden bu konuda kendisiyle aynı çizgide konumlanmasını talep edecektir. Hatta Washington’un Avrupa’yı tercih yapmaya zorlayacağı iddia edilebilir.

Son olarak belgede iklim değişikliğiyle mücadele noktasında da Çin’e yönelik eleştirel bir bakış açısının bulunduğu vurgulanmalıdır. Bu da iklim değişikliği üzerinden de Avrupa’nın desteğinin alınmak ve Çin’i her anlamda sınırlandıracak bir izolasyon politikasının uygulanmak istendiğini göstermektedir.[9]

Sonuç olarak Biden’ın imzasıyla yayınlanan 12 Ekim 2022 tarihli Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’ne göre, ABD’nin küresel güç mücadelesindeki temel rakibi Çin’dir. Belgedeki vurgular da Washington yönetiminin temel hedefinin potansiyel hegemon güç olarak gördüğü Çin’i sınırlandırmak olduğunu ortaya koymaktadır. Bu doğrultuda ABD’nin Hint-Pasifik coğrafyasındaki askeri varlığını arttırmaya çalışacağı, müttefiklik ilişkilerini derinleştireceği, halihazırda var olan ittifakları genişletmeye dönük bir strateji yürüteceği, Avrupa’nın Pekin’le ilişkilerini tartışmaya açacağı ve Çin’in sinir uçlarını test edecek adımlar atacağı öne sürülebilir.


[1] “National Security Strategy”, The White House, https://www.whitehouse.gov/wp-content/uploads/2022/10/Biden-Harris-Administrations-National-Security-Strategy-10.2022.pdf, (Erişim Tarihi: 18.10.2022).

[2] “National Security Strategy oft he United States”, The White House, December 2017, s. 3.

[3] Cenk Tamer, “What Could China’s Red Lines in Taiwan Be?”, ANKASAM, https://www.ankasam.org/what-could-chinas-red-lines-in-taiwan-be/?lang=en, (Erişim Tarihi: 18.10.2022).

[4] “National Security Strategy”, a.g.m., s. 3.

[5] “National Security Strategy”, a.g.m., s. 8.

[6] “National Security Strategy”, a.g.m., s. 23.

[7] “National Security Strategy”, a.g.m., s. 20.

[8] “National Security Strategy”, a.g.m., s. 24.

[9] Aynı yer.

Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN, 2014 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini, 2017 yılında Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu ‘’Uluslararası Güç İlişkileri Bağlamında İkinci Dünya Savaşı Sonrası Hegemonik Mücadelelerin İncelenmesi’’ başlıklı teziyle almıştır. Doktora derecesini ise 2021 yılında Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı‘nda hazırladığı “İmparatorluk Düşüncesinin İran Dış Politikasına Yansımaları ve Milliyetçilik” başlıklı teziyle alan Başaran’ın başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, İran araştırmaları ve Afganistan çalışmalarıdır. Başaran iyi derecede İngilizce ve temel düzeyde Farsça bilmektedir.

Benzer İçerikler