COP30 sürecinde Brezilya’nın Belém kentinde bir araya gelen binlerce iklim aktivisti, hükümetlere ormansızlaşma, fosil yakıt kullanımının azaltılması ve yerli halkların topraklarının korunması konusundaki taahhütlerini güçlendirmeleri yönünde acil taleplerini dile getirmiştir. “Büyük Halk Yürüyüşü” olarak adlandırılan etkinlikte yerli gruplar, genç aktivistler ve sivil toplum kuruluşları, yürüyüşler düzenleyerek, şarkılar söyleyerek ve pankartlar açarak hem ulusal hem de uluslararası kurumlara karşı güçlü bir ahlaki ve siyasi mesaj vermiştir.[i]
Gösterilere katılanlar arasında çevre bölgelerden teknelerle Belém’e gelen birçok yerli lider de yer almıştır. Bu liderler, taşıdıkları “Topraklarımız satılık değildir” yazılı pankartlarla, topraklarının tarım endüstrisi, yasadışı ağaç kesimi, madencilik ve petrol arama faaliyetlerinden uzak tutulması gerektiğini vurgulamışlardır. Tupinamba kabilesinin liderlerinden Nato’nun “Parayı yiyemeyiz”[ii] ifadesi, yerli toplulukların mücadelelerinin varoluşsal önemini ortaya koymakta ve uluslararası alanda diğer aktivistlerin dikkatini çekmektedir. 11 Kasım 2025 tarihinde zirveye giriş yapmaya çalışan bazı gruplar güvenlik güçleriyle karşılaşmış, onlarca kişi bariyerleri aşarak girişleri zorlamış ve bu durum arbedeye yol açmıştır. Arbedede iki güvenlik görevlisinin yaralandığı ve bazı malzemelerin hafif hasar gördüğü bildirilmiştir.
Bu protestolar, yalnızca aniden ortaya çıkan olaylar değil, tarihsel olarak küresel karar alma süreçlerinden dışlanmış toplulukların ve siyasi etki gücünü sürekli olarak ortaya koymalarının bir göstergesidir. Yerli göstericiler, sembolik bir tanınmanın ötesinde iklim konferansında müzakere edilen politikaların şekillenmesinde anlamlı bir etki talep etmektedir. Bu durum, çevresel bozulmadan en çok etkilenen grupların sesinin sıklıkla göz ardı edildiği küresel yönetişim modellerine yönelik bir eleştiriyi de içermektedir.
Brezilya hükümeti, COP30’un ev sahibi olarak karmaşık bir konumda bulunmaktadır. Zirveye ev sahipliği yapmak hem meşruiyet hem de iklim liderliğini yansıtma açısından önemli bir fırsat sunmaktadır. Çevre Bakanı Marina Silva, kalabalığa hitap ederek protestocuların taleplerinin, ormansızlaşma ve fosil yakıt kullanımından uzaklaşmayı içeren daha geniş bir geçiş yol haritasının parçası olduğunu belirtmiştir. Bu tutum, hükümetin protestocuların taleplerini görmezden gelmesi durumunda zirvenin hem sembolik hem de somut sonuçlarının zedeleneceğinin farkında olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda Brezilya, tabandan gelen talepleri karşılamak ile ulusal politika önceliklerini kontrol altında tutmak arasındaki dengeyi sağlamak durumundadır.
Müzakere masasında iklim finansmanı ve fosil yakıtların aşamalı olarak kaldırılması, zirvenin başlıca gündem maddelerini oluşturmaktadır. Protestocular ve sivil toplum kuruluşları, borç temelli olmayan iklim fonlarının oluşturulması için özel jet ve premium uçak seyahatlerini hedef alan “Premium Flyers Solidarity” vergisi gibi yenilikçi finansman mekanizmaları önermektedir. Bu tür öneriler, özellikle savunmasız ülkelere borç yükü getiren geleneksel kalkınma finansmanı modellerine karşı bir alternatif sunmaktadır.
Fosil yakıtların kullanımına ilişkin tartışma ise normatif bir boyut taşımaktadır. Küresel iklim eyleminin yalnızca kademeli emisyon azaltımlarına mı dayanması gerektiği yoksa fosil yakıtların aşamalı olarak kaldırılması yönünde daha agresif bir yol haritası mı izlenmesi gerektiği konusundaki görüş ayrılıkları devam etmektedir. Brezilya liderliğinin bazı üyeleri, fosil yakıt bağımlılığının gönüllü ve kendi belirledikleri yollarla aşamalı olarak azaltılmasını desteklediklerini ifade etmiştir. Ancak ekonomik olarak fosil yakıtlara bağımlı olan eyaletler ve sektörler direnç göstermektedir.[iii] Bu durum, güçlü ve bağlayıcı taahhütlerin ortaya çıkmasını zorlaştırmaktadır.
Protestoların sembolik boyutu da dikkat çekicidir. Göstericiler, 30 metre uzunluğunda bir yılan heykeli taşımışlardır. Bu sembol, yerli kozmolojisinde kutsal bir hayvan olmasının yanı sıra Portekizcede “öde” anlamına gelen bir kelime oyunuyla da ilişkilidir.[iv] Bu sanatsal eylem, maddi, çevresel ve siyasi adalet taleplerini ifade etmektedir. Ayrıca organizatörler, “fosil yakıtların cenazesi”ni sahneleyerek tabut şeklinde hazırlanan temsili kukla figürlerinin üzerine “kömür”, “petrol” ve “gaz” yazarak yüksek karbonlu enerji kaynaklarından ekonomilerin arındırılmasının aciliyetini vurgulamışlardır. Bu tür performatif eylemler, sivil toplum aktörlerinin hem kamuoyu hem de politika yapıcıların algılarını etkileme potansiyeline sahip olduğunu göstermektedir.
Protestoların moral gücü yüksek olmasına rağmen çeşitli riskleri de içermektedir. Güvenlik güçleriyle yaşanan çatışmalar, şu ana kadar sınırlı kalmış olsa da baskı olasılığını artırmaktadır.[v] Brezilya hükümeti, iç ve dış baskılar altında, yerli ve taban gruplarının taleplerini sembolik adımlarla sınırlı tutabilir. Zirve sonunda öngörülen geniş kapsamlı siyasi deklarasyonun henüz önemli taahhütler içereceği kesinleşmemiştir.
Uluslararası düzeydeki etkiler de aynı ölçüde önemlidir. Protestolar, COP’un meşruiyet algısını yeniden şekillendirme potansiyeline sahiptir. Sivil toplum ve yerli aktörler zirvenin söylemini etkileyebilmekte ve böylece küresel iklim yönetişiminde daha somut bir şeffaflık ve kurumsal reform taleplerinin önünü açabilmektedir. Yenilikçi finansman mekanizmaları, iklim fonlarının kullanım biçiminde değişime yol açabilir ve borç temelli yardımdan, sorumluluğu daha adil bir biçimde yeniden dağıtan dayanışma temelli mekanizmalara geçişi destekleyebilir. Fosil yakıtların aşamalı olarak kullanımından vazgeçilmesi ise küresel normatif beklentiler üzerinde etkili olabilir.
Belém’de yaşananlar, yalnızca emisyon ve finansal kaynaklar üzerinde değil, ses, tanınma ve güç dengeleri üzerinde de bir müzakereyi temsil etmektedir. Protestocular, iklim yönetişiminin demokratik temeller üzerine kurulması ve çevresel bozulmadan en çok etkilenenlerin gerçekleri doğrultusunda şekillenmesi gerektiğini savunarak yerleşik kurumların otoritesine meydan okumaktadır. Talepleri, küresel iklim eyleminin yalnızca teknik bir konu değil, aynı zamanda bir adalet meselesi olduğunu göstermektedir.
Sonuç olarak COP30’daki protestolar, uluslararası iklim politikalarında daha geniş bir dönüşümün habercisi niteliğindedir. Bu eylemler, elitlerin yönettiği diplomasiye karşı artan bir sabırsızlığı ve tabandan gelen adalet odaklı çözümlere duyulan ihtiyacı yansıtmaktadır. COP30’un anlamlı bir yapısal değişim sağlayıp sağlamayacağı veya yalnızca sembolik tavizlerle sınırlı kalıp kalmayacağı, büyük ölçüde Amazon’un sert güneşi altında yürüyenlerin seslerinin müzakere odalarına ne ölçüde taşınabileceğine bağlıdır.
[i] “Climate protesters swelter in Brazilian sun outside COP30 summit”, Reuters, https://www.reuters.com/sustainability/cop/climate-protesters-swelter-brazilian-sun-outside-cop30-summit-2025-11-15/, (Erişim Tarihi: 17.11.2025).
[ii] “Our land is not for sale’: Indigenous people protest at COP30 in Brazil”, Al Jazeera, https://www.aljazeera.com/gallery/2025/11/12/our-land-is-not-for-sale-indigenous-people-protest-at-cop30-in-brazil, (Erişim Tarihi: 17.11.2025).
[iii] Aynı Yer.
[iv] “Thousands march for climate action outside COP30 summit in Brazil”, Al Jazeera, https://www.aljazeera.com/news/2025/11/15/thousands-march-for-climate-action-outside-cop30-summit-in-brazil, (Erişim Tarihi: 17.11.2025).
[v] “Tussles break out between protesters and security at Cop30 in Brazil”, The Guardian,https://www.theguardian.com/environment/2025/nov/12/tussles-break-out-between-protesters-and-security-at-cop30-in-brazil, (Erişim Tarihi: 17.11.2025).
