Çin-Japonya İlişkileri ve Jeopolitik Etkileri

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Uzakdoğu’daki gelişmeler, dünyanın geri kalanındaki jeopolitik ortamı da etkilemektedir. Sahip olduğu ulusal kapasite nedeniyle Çin’in diğer devletlerle ve özellikle de komşularıyla kurduğu ilişkiler, bir domino etkisi yaratarak küresel siyasete yön vermektedir. Bu bağlamda Çin-Japonya ilişkilerindeki son gelişmeler, yalnızca Uzak Doğu’nun değil; Avrupa’nın ve genel anlamda Batı Dünyası’nın gündemini ve siyasetini değiştirebilecek kapasitesidir. Bunun en temel sebebi, Japonya’nın her şeyden önce bir G7 ülkesi olması ve demokratik yapısı nedeniyle Batılı kampın bir parçası şeklinde görülmesidir.

Çin’in Japonya’yla ilişkilerini iyi tutmak için çok fazla sebebi vardır. Bunlardan ilki, Batı’nın kendisine karşı olan önyargılı tutumunu kırmayı ve politik düşmanlığını sona erdirmeyi hedeflemesidir. İkincisi; Çin, Batı’nın bu kutuplaşma siyaseti nedeniyle oluşan kriz ortamını yumuşatmayı ve bu bağlamda Tayvan’la ilgili gerilimi azaltmayı amaçlamaktadır. Üçüncüsü; Pekin yönetimi, dış politikadaki ilkelerini doğru bir şekilde anlatmayı ve barışçıl ülke imajı çizmeyi arzulamaktadır. Dördüncü ve en pragmatik olan neden ise Çin’in dış politik ortamını yumuşatmak ve jeopolitik gerginlikleri azaltmak suretiyle bölgedeki siyasi, ekonomik ve askeri çıkarlarını azami seviyeye ulaştırmayı planlamasıdır.

Pekin’in dış politika çıkarları, başta Japonya olmak üzere Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) müttefiki olan aktörlerle ilişkilerini pozitif yönlü tutmayı gerektirmektedir. Ancak jeopolitik ortam, Çin’in bu hedeflerini gerçekleştirmesine müsaade etmemektedir. Pekin, bu gergin jeopolitik ortamın temel sorumlusunun ABD olduğunu öne sürmektedir. Pekin’e göre; Japonya, Avustralya ve Hindistan’ı kendisine karşı kışkırtan ve provoke eden Washington yönetimidir. Bunun etkileri, Japonya’nın Çin’e bakışında net olarak görülmektedir. Son iki yıldır Japonya Savunma Bakanlığı’nın yıllık raporlarında “Çin tehdidine” gereğinden fazla yer ayrıldığı ve 2022 senesi raporunda Tayvan Meselesi üzerinde özellikle durulduğu görülmüştür.

Yine bu süreçte Pekin, Japonya’yla diplomatik bağların kurulmasının 50. yıldönümü yaklaşırken; Tokyo’ya ılımlı mesajlar göndererek ikili ilişkilerin geliştirilmesinin önemine dikkat çekmiştir. Ancak ABD’yle arasındaki gerginlikler devam ettiği için Japon Denizi’nde, Güney Çin Denizi’nde ve Tayvan Boğazı’nda güvenlik devriyelerini ve tatbikatlarını sürdürmüş; böylelikle rakiplerini caydırmayı amaçlamıştır. ABD ise söz konusu güvenlik adımlarını Japonya’ya “Çin tehdidi” olarak sunmuş ve onu harekete geçirmiştir.

ABD ile Çin arasındaki bu gizli tırmanma yarışının da etkisiyle Japonya, güvenlik stratejilerinde Tayvan’a yer ayırmaya başlamıştır. Daha da ileriye giderek Japonya’nın Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde Çin’i “stratejik rakip” olarak nitelendirmesi beklenmektedir. Bu kategorileştirme, muhtemelen Beyaz Saray’ın Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nden esinlenilmiştir. Yani Japonya’nın Çin politikasında ABD’nin açık bir yönlendirmesinin olduğu aşikardır. ABD’ye rağmen Japonya-Çin yakınlaşmasının sürmesi kayda değer bir başarı olarak görülebilir.  

Japonya Dışişleri Bakanı Hayaşi Yoşimasa’nın ilerleyen günlerde Çin’i ziyaret etmeyi planladığı belirtilmiştir.[1] Yaklaşık üç yıl aradan sonra Pekin’i ilk kez gidecek olan Bakan Yoşimasa’nın Senkaku/Diaoyu Adaları ve Tayvan Sorunu başta olmak üzere kritik meseleleri görüşeceği düşünülmektedir. İkili ilişkilerin yumuşamaya başladığının bir diğer göstergesi de Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Japonya Başbakanı Fumio Kişida’nın 2022 senesinin Kasım ayında Tayland’da düzenlenen APEC Zirvesi esnasında yüz yüze görüşmesi ve bu esnada ikili ilişkilerin düzeltilmesine dair ortak bir deklarasyonun yayımlanmasıdır.

18 Kasım 2022 tarihinde gerçekleşen bu hadiseden sonra Japon yetkililer, Çin’in bölgedeki statükoyu değiştirmeye çalıştığına dair eleştirilerini sürdürmüştür. Fakat diplomatik manada oluşan olumlu atmosfer devam etmiştir. Hatta Cinping’in Tokyo’yu ziyaret etmesi yönündeki beklentiler de artmıştır. Konuyla ilgili olarak Çin’in Tokyo Büyükelçisi Kong Xuanyou, Cinping’in resmi davetli olarak Japonya’yı ziyaret etmesi halinde bunun ikili ilişkiler açısından çok değerli olacağını söylemiştir.[2]

Pekin, bölgedeki tüm olumsuzluklara ve jeopolitik gerginliklere rağmen Tokyo’yla ilişkilerin düzeltilmesi ve Tayvan’la ilgili savaş-kriz riskinin azaltılması için çabalamaktadır. Pekin Hükümeti, Cinping’in Tokyo’yu ziyaret edebilmesi için bu konuda Japonya’dan resmi bir davet beklediğini söylemektedir. Bu yüzden eğer Japonya davet ederse, Cinping’in Tokyo’yu ziyaret edebileceğini söyleyebiliriz. Dolayısıyla Pekin ile Tokyo arasında diplomatik açıdan olumlu bir atmosfer vardır.

İki ülke arasında son dönemde yakalanan bu siyasi uyumun jeopolitik sonuçlarının olması kaçınılmaz görünmektedir. Birincisi; Çin, Japonya’yı kendi yanına çekerek ABD’nin Hint-Pasifik’te kurduğu ittifakı bozmayı amaçlamaktadır. Eğer ABD liderliğindeki Dörtlü Güvenlik Diyaloğu’nu (QUAD) bir eksen olarak kabul edersek; Japonya, bu eksendeki en kritik aktör ve aynı zamanda en zayıf halkadır. Çin, bu eksendeki en kritik halkayı çekerek müttefik devletlerin arasındaki uyumu bozmayı planlamaktadır. Zira Japonya, Çin’le derin tarihsel bağları olan bir ülkedir. Bu tanışıklık nedeniyle Tokyo, diğer Amerikan müttefiklerine göre Pekin’i daha iyi ve daha kolay anlamaktadır. Kısa bir karşılaştırma yapmak gerekirse Hindistan, Japonya’ya kıyasla Çin’e karşı daha önyargılı ve tepkisel yaklaşmaktadır.

İkinci jeopolitik etki, ABD’nin Tayvan’la ilgili oluşturmaya çalıştığı ittifak üzerinde daha net görülecektir. Japonya, Almanya ve Avustralya gibi Batılı ülkeler, Çin’le ilgili gerçeklerin çarpıtılmasının ne kadar tehlikeli olabileceğini düşünmeye başlayabilirler. Pekin, bunun bir tırmanma yarışı olduğunu ve bu ateşin ABD tarafından bilinçli olarak körüklendiğini Batılı devletlere anlatmaktadır. Çin, bu ülkelerle diyaloğunu arttırdıkça, Batılı ülkelerin ABD’ye sunduğu destek azalmaktadır. Dolayısıyla Çin, Tayvan’la ilgili hedeflerine ulaşabilmek ve jeopolitik riskleri bertaraf etmek için Japonya ve diğer Amerikan müttefikleriyle olan iletişimini güçlendirmeyi sürdürecektir.

Sonuç olarak Çin-Japonya ilişkileri, bölgesel dinamikleri etkilemeye ve Batı’nın politikalarını şekillendirmeye devam edecektir. Tarihsel bağlar, ikili ilişkilerin doğasını yumuşatmaktadır. Taraflar, özellikle de Tayvan’da çıkabilecek olası bir çatışmadan kaçınabilmek için çaba sarf etmektedir. Bu diplomatik çabanın arkasında ekonomik faktörlerin de yattığını unutmamak gerekmektedir. Zira Çin, Japonya’nın en büyük ticaret ortağıdır.[3] Bu bağlamda Japonya’nın dış ticaretinin yüzde 20’sinden fazlasını Çin oluşturmaktadır. İki ülke arasındaki bu karşılıklı bağımlılık ilişkisi, bölgedeki jeopolitik riskleri de azaltmaktadır.


[1] “Japanese FM Eyes Visit to China Amid Tense Ties Overshadowed By ‘Aggressive Defense Strategy’”, Global Times, https://www.globaltimes.cn/page/202212/1281989.shtml, (Erişim Tarihi: 16.12.2022).  

[2] “Xi’s Visit to Japan ‘Invaluable’ for Bilateral Ties: Chinese Envoy”, Japan Times, https://www.japantimes.co.jp/news/2022/12/02/national/china-japan-xi-visit-guest-relations/, (Erişim Tarihi: 16.12.2022).

[3] “China-Japan Relations Moved Forward in General in Last 50 Yrs Despite Twists and Turns: Expert”, Global Times, https://www.globaltimes.cn/page/202209/1275187.shtml, (Erişim Tarihi: 16.09.2022).

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.

Benzer İçerikler