2025 yılı itibarıyla Rusya ve Çin arasındaki stratejik yakınlaşma, küresel güvenlik dengeleri açısından ciddi endişelere yol açmaktadır. Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, Singapur’da düzenlenen Shangri-La Diyaloğu sırasında yaptığı açıklamada, bu iki ülkenin ilişkilerinin derinleşmesinin dünya için “son derece endişe verici” olduğunu belirtmiştir. Kallas, Çin ve Rusya’nın “birlikte liderlik etme” söylemlerinin, 100 yıldır görülmemiş bir değişimi temsil ettiğini ve küresel güvenlik düzeninin revizyonuna işaret ettiğini vurgulamıştır.[1]
Bu açıklamalar, özellikle Kuzey Kore askerlerinin Rus Ordusu’yla birlikte savaşması gibi gelişmelerle birlikte değerlendirildiğinde, uluslararası toplumun dikkatini bu ittifakın potansiyel tehditlerine çekmektedir. Avrupa ve Asya’nın güvenliklerinin birbirine bağlı olduğunu belirten Kallas, bu tür ittifakların sadece bölgesel değil, küresel düzeyde istikrarsızlığa yol açabileceğini ifade etmiştir.
Rusya ve Çin arasındaki ilişkilerin derinleşmesi, sadece Avrupa Birliği için değil, tüm dünya için stratejik bir endişe kaynağı haline gelmiştir. Bu gelişmeler, uluslararası güvenlik politikalarının yeniden değerlendirilmesini ve yeni stratejik işbirliklerinin oluşturulmasını gerektirmektedir.
Rusya ve Çin, Şubat 2022 tarihinde “sınırsız ortaklık” ilan ederek ilişkilerini stratejik bir düzeye taşımışlardır. 2025 yılı itibarıyla bu ortaklık çeşitli alanlarda somut adımlarla pekiştirilmiştir. Örneğin Rusya’nın VEB Kalkınma Bankası, Çinli şirketlerle birlikte yürütülecek projeler için yaklaşık 42 milyar dolarlık bir finansman paketi açıklamıştır.[2] Bu projeler; gaz, metalurji, kereste işleme ve gemi yapımı gibi sektörleri kapsamaktadır. Her ne kadar Rusya ve Çin arasında resmi bir askeri ittifak bulunmasa da askeri işbirliği giderek artmaktadır. 2024 yılında iki ülke, 14 ortak askeri tatbikat düzenlemiştir.
Çin’in füze erken uyarı sistemi geliştirme çabalarına Rusya’nın destek verdiği de bilinmektedir. Bu sistem, Çin’in savunma kapasitesini artırma yönündeki önemli bir adım olarak değerlendirilmektedir. Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırısı sonrası Batı’nın uyguladığı yaptırımlar, Moskova’yı ekonomik olarak Pekin’e daha da yakınlaştırmıştır. 2024 yılında iki ülke arasındaki ticaret hacmi 245 milyar dolara ulaşmıştır. Çin, Rusya’nın en büyük ticaret ortağı haline gelirken, Rusya da Çin’in enerji ihtiyacının önemli bir tedarikçisi olmuştur. Bu durum, iki ülke arasındaki ekonomik bağımlılığı artırmıştır. Rusya ve Çin, uzay araştırmaları ve teknoloji alanında da işbirliğini sürdürmektedir. 2025 yılında iki ülke, Uluslararası Ay Araştırma İstasyonu’nun (ILRS) inşası için işbirliği anlaşmaları imzalamıştır. Bu tür projeler, iki ülkenin stratejik ortaklığını derinleştirmenin yanı sıra Batı’nın liderliğindeki uzay araştırmalarına alternatif oluşturma çabası olarak da değerlendirilmektedir.
AB ülkeleri, Rusya ve Çin’in oluşturduğu stratejik ortaklığa karşı kendi güvenliğini sağlamak ve stratejik özerkliğini artırmak amacıyla çeşitli adımlar atmaktadır. Bu bağlamda AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen tarafından 2025 yılında önerilen “Readiness 2030” girişimi, Avrupa’nın savunma altyapısını güçlendirmeyi hedeflemektedir. Bu plan, Avrupa’nın savunma kapasitesini artırmak ve dış tehditlere karşı daha hazırlıklı olmak amacıyla yaklaşık 800 milyar avroluk bir yatırım öngörmektedir.
Avrupa, güvenliğini artırmak ve stratejik özerkliğini sağlamak amacıyla yeni ittifaklar ve ortaklıklar kurma yoluna gitmektedir. Bu kapsamda 2025 yılında kurulan “Weimar+” grubu, Fransa, Almanya ve Polonya’nın yanı sıra Birleşik Krallık, İtalya ve İspanya’yı da içeren genişletilmiş bir diplomatik ve jeopolitik ittifaktır. Bu grup, Avrupa’nın güvenlik ve savunma politikalarını koordine etmek amacıyla kurulmuştur. Ayrıca AB, Japonya’yla da güvenlik ve savunma alanında işbirliğini artırmak amacıyla bir ortaklık anlaşması imzalamıştır. Bu anlaşma, AB’nin Asya-Pasifik bölgesindeki güvenlik meselelerine daha fazla dahil olma isteğini göstermektedir.
Rusya ve Çin’in derinleşen stratejik ortaklığı, mevcut Batı merkezli küresel düzeni sorgulayan alternatif bir güç merkezi oluşturma çabası olarak görülmektedir. Bu iki ülke, “çok kutuplu bir dünya” vizyonunu savunarak uluslararası ilişkilerdeki tek taraflılık ve hegemonik yaklaşımlara karşı çıkmaktadırlar. Özellikle Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in Mayıs 2025 tarihinde Moskova’ya yaptığı ziyaret, bu ortaklığın sembolik ve stratejik önemini pekiştirmiştir.
Rusya ve Çin’in stratejik ortaklığı, mevcut uluslararası güvenlik mimarisini zorlayan bir dinamik oluşturmaktadır. Bu ortaklık, Batı’nın liderliğindeki güvenlik yapılarının etkinliğini sorgulatmakta ve alternatif güvenlik düzenlemeleri arayışını teşvik etmektedir. Çin ile Rusya arasında son yıllarda gelişen ilişkiler, küresel siyasetin yönünü şekillendirebilecek niteliktedir. Her ne kadar taraflar bu yakınlaşmayı dostane ve karşılıklı çıkara dayalı bir ortaklık olarak tanımlasa da mevcut jeopolitik bağlamda bu birliktelik, yalnızca pragmatik değil aynı zamanda stratejik bir zorunluluk görüntüsü de vermektedir.
Bu ilişkinin temelinde, Batı’nın özellikle ABD öncülüğündeki liberal düzene karşı geliştirilen ortak bir duruş yer almaktadır. Bu bağlamda taraflar arasında işbirliğinden çok “karşıtlıktan” doğan bir yakınlık söz konusu olabilir. Öte yandan bu gelişmeler, başta Avrupa olmak üzere tüm Batı Dünyası açısından ciddi güvenlik ve stratejik belirsizlikler yaratmaktadır. Ancak dikkat çekici bir nokta, bu ittifakın hâlen kırılgan unsurlar taşımasıdır. Ekonomik asimetriler, tarihsel güvensizlikler ve örtük rekabet potansiyeli, bu ilişkinin mutlak bir bloklaşmaya dönüşmesini engelleyen temel dinamikler arasındadır. Dolayısıyla söz konusu ortaklık, bir tür “zoraki yakınlaşma” şeklinde de okunabilir.
Küresel sistemin geleceği açısından bu yakınlaşma, artık tek kutuplu veya sabit dengeli bir dünyadan ziyade, daha fazla esnekliğe ve çok yönlü denge arayışına açık bir uluslararası düzene işaret etmektedir. Bu durum, sadece büyük güçlerin değil, orta ve küçük ölçekli aktörlerin de dış politika yaklaşımlarını yeniden gözden geçirmesini gerektirecektir.
Sonuç olarak Rusya-Çin stratejik yakınlaşması, dünyanın sadece doğusunda değil, tüm eksenlerinde yankı bulan bir dönüşümün parçasıdır. Bu dönüşüm, sadece askeri ya da ekonomik değil; aynı zamanda normatif düzeyde bir meydan okuma içermektedir. Uluslararası toplumun bu yeni gerçekliğe nasıl yanıt vereceği, sadece kısa vadeli krizleri değil, uzun vadeli sistemsel düzeni de belirleyecektir.
[1] “Video. EU’s Kallas warns against Russia and China’s growing alliance”, Euronews, https://www.euronews.com/video/2025/05/31/eu-top-diplomat-warns-world-should-be-extremely-worried-about-russia-and-chinas-relationsh, (Erişim Tarihi: 01.06.2025).
[2] “Russia’s VEB development bank plans $42 billion in funding for projects with China, chairman says”, Reuters, https://shorturl.at/8Au58, (Erişim Tarihi: 01.06.2025).