Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, 30 Nisan 2025 tarihinde yaptığı açıklamada, 2026-2030 döneminde ülkenin ekonomik ve sosyal kalkınması için sağlam planlar yapılması çağrısında bulunarak “kendi işlerimizi iyi yönetmek” ve gerek kalkınmayı gerekse güvenliği sağlamak konusunda gayret göstermeye dikkat çekmiştir. Bu açıklamalar, Çin’in 14. Beş Yıllık Plan (2021-2025) uygulamasının son yılında belirlenen hedeflere ulaşma ve bir sonraki beş yıllık planı formüle etme çabalarını hızlandırdığı bir dönemde kaydedilmiştir. Şi, Çin’in 15. Beş Yıllık Plan dönemindeki (2026-2030) ekonomik ve sosyal kalkınmasına ilişkin düzenlenen bir sempozyumda yaptığı konuşmada, ‘Planlama, büyük bir ülke inşa etmek ve ulusal gençleşmeyi ilerletmek amacıyla sosyalist modernleşmeyi temelde gerçekleştirme hedefine odaklanmalıdır’ şeklinde konuşmuştur.[1]
Çin, her geçen gün özellikle teknoloji odaklı gelişmelere tanık olmaktadır. 21. yüzyılın ilk çeyreğinde öne çıkan aktörlerden biri olan Çin, ekonomik, teknolojik ve diplomatik alanlardaki atılımlarıyla küresel güç dengelerinin şekillenmesinde önemli rol üstlenmiştir. Tüm bu alanlarda farklı stratejiler benimseyen Pekin, uluslararası arenada küresel etkisini artırmış, çok boyutlu bir yaklaşımla bu stratejilerini desteklemiştir. Yapay zeka, 5G, yarı iletkenler ve elektrikli araçların olduğu sektörlerde yerli üretim teşvik edilerek hem teknolojik hem de dış ticaret yatırımları ve tedarik zincirlerinde küresel entegrasyon sağlanarak ekonomik dönüşüm ve gelişim süreci hız kazanmıştır.
Çin’in ekonomik gelişmelerinin diplomatik bir boyut kazanmasına da kapı aralayan Kuşak ve Yol Girişimi (KYG), ekonomik kazancın yanı sıra Çin’in Asya, Avrupa, Afrika ve Latin Amerika’daki ülkelerle yakın ilişkilerde bulunarak küresel ittifaklar kurmasını sağlamıştır. Çin’in küresel girişimleri bununla da sınırlı kalmamıştır. Küresel Kalkınma İnisiyatifi (GDI), Küresel Güvenlik İnisiyatifi (GSI) ve Küresel Medeniyet İnisiyatifi (GCI) gibi çok yönlü ve dış politika stratejileriyle uyumlu kültürel diplomasi ve yumuşak gücün birleştiği alternatif bir liderlik modeli sunmaktadır.
Çin’in küresel liderlik hedeflerine ulaşma stratejisinin merkezinde ülkenin ekonomik kalkınması yer almaktadır. 1979 yılında Deng Xiaoping önderliğinde başlayan bu strateji, ülkenin uluslararası arenadaki etkinliğini artırmış ve ekonomik büyümenin hem araç hem de amaç olarak benimsenmesini sağlamıştır. Bu doğrultuda teknolojik yatırımlar yapılmış ve iç pazar güçlendirilmiştir. Beş yıllık kalkınma planı da ülkenin ekonomik ve sosyal hedeflerinin belirlenmesinde kritik rol oynamıştır. Bu plan, ülkenin genel hedeflerini, başlıca görevlerini ve beş yıllık bir dönem boyunca çeşitli sektörlerdeki politika yönelimini özetleyen, orta ve uzun vadeli ekonomik ve sosyal ilerleme için önemli yol gösterici bir doküman özelliği taşımaktadır.[2]
Çin’in benimsediği çok yönlü dış politika ve bununla entegre bir biçimde gelişen ekonomik girişimleri, kalkınmaya yönelik stratejik hedeflerine ulaşmasında önem arz etmektedir. Çünkü Asya, Avrupa, Afrika ve Latin Amerika gibi bölgelerle kurulan ekonomik temelli ilişkiler, giderek artan diyaloglar sayesinde diplomatik bir boyut kazanmış ve Çin’in küresel sistemdeki rolünü pekiştirmiştir. Hatta “çok kutuplu” şeklinde nitelendirilen alternatif uluslararası bir düzenin kuruluşuna yön vermiştir. Ayrıca Çin’in kurduğu bu ilişkiler, stratejik işbirlikleri üzerinden Çin’in liderlik konumunu pekiştirmiş ve uluslararası sistemdeki etkisini artırmıştır. Hatta Çin’in artan diplomatik nüfuzu, alternatif bir küresel sistem vizyonunun teşvikini artırmıştır.
Özellikle Avrupa Birliği (AB) ülkeleriyle ekonomik ilişkilerinin derinleşmesi, Çin’in bölgedeki ülkelerle olan ikili diplomatik etkileşimlerini artırmıştır. Örnek vermek gerekirse İspanya Başbakanı Pedro Sanchez, Çin’in AB’nin önemli bir ortağı olduğunu kaydetmiş ve İspanya’nın her zaman AB-Çin ilişkilerinin istikrarlı bir şekilde gelişmesini desteklediğini söylemiştir. Karmaşık ve zorlu uluslararası durum karşısında İspanya ve AB’nin uluslararası ticaret düzenini korumak için Çin’le iletişim ve koordinasyonu güçlendirmeye istekli olduğunu belirtmiştir.[3]
Çin, Güneydoğu ve Orta Asya ülkeleriyle Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) veya KYG gibi platformlar aracılığıyla daha fazla temaslarda bulunurken Afrika ile Çin-Afrika İşbirliği (FOCAC) Zirveleri gerçekleştirmekte ve Latin Amerika’daki etkinliğini sürdürmektedir. Böylece Çin’in ekonomik yatırımlarının yalnızca ticari alanlarla sınırlı kalmaktan çıkıp diplomatik ilişkilerin gelişmesi, küresel boyutta alternatif ittifakların kurulması ve hatta dünya düzeninin yeniden şekillenmesi gibi çeşitli etkileri olmuştur.
Şi, ekonomik kalkınmaya dair verdiği mesajında, Çin’in yabancı yatırımcılar için ideal, güvenli ve gelecek vaat eden bir ülke olduğunu ve olmaya da devam edeceğini vurgulamıştır. Şi, ülkesinin iş geliştirme için geniş bir alan, istikrarlı politika görünümü ve güvenli bir ortam sunduğunu, bunun da Çin’i yabancı yatırım ve ticari faaliyetler için tercih edilen bir seçenek haline getirdiğini belirtmiştir.[4]
Sonuç olarak Çin, kalkınma planlarıyla şekillenen sanayi, altyapı ve dışa açılma gibi hedeflerini ekonomik büyümesini yönlendirecek işbirlikleriyle desteklemiştir. Böylece gerek kendi oluşturduğu gerek üyesi olduğu çeşitli platformlarla pek çok bölgeye erişmiştir. Zamanla artan ekonomik temaslar, diplomatik ilişkilere de yansıyarak olumlu gelişmelere imkân sağlamıştır. Dolayısıyla Çin’in küresel ekonomide etkinliği artarken, çok taraflı diplomasi ön plana çıkmıştır. Çin’in planlı ekonomik kalkınma stratejisi, uluslararası arenadaki konumunu güçlendirmenin yanı sıra çok kutuplu dünya düzenine geçiş sürecini hızlandırmış, Çin’in liderlik rolünü artırmıştır.
[1] “Xi stresses sound planning for economic, social development in 2026-2030”, Xinhua News, https://english.news.cn/20250430/151a9e4f70aa4fda9b9609361cfd7d7d/c.html, (Erişim Tarihi: 03.05.2025).
[2] Aynı Yer.
[3] “Xi’s diplomacy injects certainty, stability into turbulent world”, Global Times, https://www.globaltimes.cn/page/202505/1333283.shtml, (Erişim Tarihi: 03.05.2025).
[4] Aynı Yer.