Analiz

Donald Trump’ın Diplomasi Anlayışı

Trump’ın diplomasi anlayışı, geleneksel devlet adamlığı çizgisinden oldukça farklıdır.
Trump, eşitler arasında birinci olmayı değil, tartışmasız otorite olmayı hedefleyen bir tutum sergilemektedir.
Diplomasinin sadece güç gösterisiyle yürütülemeyeceği açıktır.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Tarih boyunca uluslararası ilişkiler, çoğunlukla mütekabiliyet esasına dayanan bir anlayışla şekillenmiştir. Buna göre diplomaside, bir devletin başka bir devlete karşı benimsediği tutum, çoğu zaman aynı ölçüde bir karşılık bulmaktadır. Bu denge, devletlerarası saygının ve istikrarın temelidir. Fakat Donald Trump’ın Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başkanlığı döneminde söz konusu diplomatik gelenekleri büyük ölçüde görmezden geldiği görülmektedir. ABD Başkanı Donald Trump, sadece Amerikan diplomasisinde değil, küresel düzeyde de yerleşmiş olan nezaket kurallarını ve diplomatik protokolü zaman zaman tamamen devre dışı bırakan çıkışlarıyla gündeme gelmiştir.

Donald Trump’ın diplomasi anlayışı, geleneksel devlet adamlığı çizgisinden oldukça farklıdır. Yerleşik diplomatik davranış kalıplarından sıyrılarak bireysel üslubunu ve güç odaklı tavırlarını öne çıkarmayı tercih etmiştir. Bu yaklaşım yalnızca dış politikaya dair değil, iç politikaya yönelik mesajlar da barındırmaktadır. Örneğin Alaska’daki görüşmelerde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in uçaktan indiği esnada ve tokalaşma esnasında Amerikan F-22 savaş uçakları ve bir B-2 bombardıman uçağının gökyüzünde görünmesi, diplomatik açıdan alışılmadık, hatta açık bir gözdağı göstergesi sayılabilir. Donald Trump, bu tür hareketleri çoğu zaman bir güç dengesinden çok, üstünlük mesajı vermek için kullanmaktadır.

Alaska Zirvesi’nden birkaç gün sonra Beyaz Saray’da gerçekleşen Rusya-Ukrayna Savaşı’yla ilgili Avrupa liderleri zirvelerinde Trump’ın oturma düzenini bilinçli şekilde kullanması da benzer bir mesaj taşımaktadır. Devlet başkanlarını yan yana oturtup kendisinin masanın uzak ucunda oturması, protokolde alışık olunan eşitlik görüntüsünü bozarak bir güç hiyerarşisi imajı çizmiştir. Böyle bir sunum, onun liderlik anlayışına ilişkin de ipuçları içermektedir. Trump, eşitler arasında birinci olmayı değil, tartışmasız otorite olmayı hedefleyen bir tutum sergilemektedir.

Bu tür sembolik hamleleri dışında Trump’ın pek çok liderle yaptığı görüşmelerde öne çıkan fiziksel davranışları da dikkat çekmiştir. Özellikle el sıkışmalarda karşısındaki kişinin elini kendi yönüne doğru ani bir hareketle çekmesi, neredeyse meydan okurcasına bir üstünlük kurma çabası olarak yorumlanabilir. Bu tavır, klasik diplomatik jestlerden çok daha kişisel, hatta zaman zaman agresif bir karakter taşımaktadır. Diplomasi tarihinde böylesine kişiselleştirilmiş bir üsluba sık rastlanmamaktadır. Trump, bu yönüyle alışılagelen sınırların dışına taşan bir lider profili çizmiştir.

Bu agresif ve alışılmışın dışında tavrın ardında ne yattığına dair pek çok analiz yapılmıştır. Bazı yorumlara göre Trump’ın bu şekilde davranmasının nedeni yalnızca dış dünyaya güçlü bir lider profili çizmek değildir. Aynı zamanda kendi siyasi tabanına hitap etme ve içeride yaşadığı baskıları hafifletme çabası da bu stratejinin bir parçası olabilir. Özellikle “Amerika’yı Yeniden Büyük Yap” sloganıyla özdeşleşen kitle, güçlü liderlik sembollerini önemseyen bir seçmen profilinden oluşmaktadır. Seçmenler, Trump’ın hem iç hem dış politikadaki bazı hamlelerinden memnun değildir. Trump ise kendini Cumhuriyetçi parti içinde yeniden güçlendirmek adına bu tür davranışlara ihtiyaç duymaktadır.

ABD başkanları, görev süreleri boyunca attıkları her dış politika adımında iç siyasete dair sonuçları da dikkate almak durumunda kalmaktadır. Trump da bu dengeyi iyi okumuş, dış ilişkilerdeki sıra dışı çıkışlarını iç siyasette avantaj sağlamak amacıyla kullanmıştır. 2016 seçimlerinin ardından maruz kaldığı yargı baskıları, medya eleştirileri ve kutuplaşmış siyasi ortamda alışılmışın dışında bir diplomasi çizgisi izlemek, Trump için bir tür savunma stratejisine dönüşmüştür.

Trump’ın alışılmadık diplomatik çizgisi sadece liderlerle birebir ilişkilerinde değil, aynı zamanda uluslararası kurumlarla olan tutumlarında da açıkça görülmüştür. Paris İklim Anlaşması’ndan çekilmesi, Birleşmiş Milletler’e karşı zaman zaman küçümseyici bir dil kullanması ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) müttefiklerine yönelik finansal baskıları bu durumu açıkça yansıtmaktadır. Geleneksel olarak çok taraflı işbirliklerine dayanan Amerikan dış politikası, Trump döneminde daha çok tek taraflı çıkar eksenine kaymıştır. Bu da ABD’nin küresel düzeydeki rolünün sorgulanmasına yol açmıştır.

Trump döneminde sıklıkla karşımıza çıkan “kişisel lider diplomasisi” anlayışı, klasik devlet protokolünden farklıdır. Bu modelde liderler, kendi kişisel tercihleri ve doğrudan ilişkileri üzerinden dış politikayı şekillendirmeye çalışmaktadır. Trump’ın Kuzey Kore Lideri Kim Jong-un ile doğrudan mektuplaşması ya da Vladimir Putin’le olan iniş çıkışlı ilişkisi, bu yeni tür diplomatik yaklaşımın örnekleri arasında gösterilebilir. Böyle bireyselleşmiş bir diplomasi tarzı, kısa vadede etkili görünse de uzun vadeli uluslararası ilişkilerde istikrar ve güven açısından bazı riskler barındırmaktadır.

Elbette bu tarzın eleştirileri de eksik olmamıştır. Birçok müttefik ülke, Trump yönetiminin tahmin edilemez tutumundan ve kurumsal diplomatik yapıların zayıflatılmasından rahatsızlık duymaktadır. Amerika’nın geleneksel olarak üstlendiği liderlik rolü sorgulanmakta, uluslararası sistemde boşluklar oluşmaktadır. Bu belirsizlik ortamı, küresel güvenlik dengeleri açısından da tehdit oluşturmaktadır.

Trump’ın bu diplomatik yaklaşımı, yerleşik uluslararası kuralların dışına taşan, güç temelli ve büyük ölçüde bireyselleştirilmiş bir çizgide ilerlemiştir. Bu tarz, hem iç politikada bir strateji olarak işe yaramış hem de dış politikada ciddi etkiler yaratmıştır. Ancak böyle bir yaklaşımın uzun vadede uluslararası ilişkilerde öngörülebilirlik, istikrar ve güven gibi temel unsurları zedeleyebileceği de bir gerçektir. Diplomasinin sadece güç gösterisiyle yürütülemeyeceği açıktır.

Mustafa Esad ÇALMUK
Mustafa Esad ÇALMUK
Ufuk Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde öğrenim görmektedir. Başlıca ilgi alanları Orta Asya ve Türk Dünyası'dır.

Benzer İçerikler