Koruma Sorumluluğu, devletlerin kendi vatandaşlarını soykırım, savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve etnik temizlikten koruma yükümlülüğünü vurgulayan küresel bir ilkedir. Bu ilke, bir devlet kendi halkını koruyamadığında uluslararası toplumun devreye girebileceğini öngörmektedir. Ancak yakın geçmişte Gazze’de yaşanan ağır insan hakları ihlalleri ve savaş suçları, bu ilkenin kâğıt üzerinde kaldığını kanıtlar niteliktedir. İsrail’in Ekim 2023 tarihinde başlattığı saldırılar sonucunda en az 2.500 sivil (800’ü çocuk) yaşamını yitirmiştir.[1] Sivil yerleşim alanlarına yönelik orantısız bombardımanlar, sağlık altyapısının ve temel hizmetlerin bilinçli şekilde hedef alınması gibi eylemler uluslararası hukukun ilkelerine açıkça aykırıdır. Birleşmiş Milletler, kurulduğundan bu yana sivilleri koruma ilkesini savunuyor görünse de konu Filistin olduğunda sessizliğe gömülen bir kurum haline gelmiştir.
Koruma Sorumluluğu’nun amaçları ve normatif çerçevesi, devletlerin öncelikle kendi vatandaşlarını koruması; başarısız olduklarında da uluslararası toplumun diplomatik, insani veya gerektiğinde askeri tedbirlerle müdahale etmesi prensibine dayanır.[2] Teoride soykırım ve katliamları önlemek için güçlü bir taahhüt olsa da pratikte bu ilkenin içi büyük ölçüde boş kalmıştır. Örneğin, 2011 yılında Libya Krizi’nde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi sadece birkaç gün içinde aldığı 1973 sayılı kararla, “sivilleri koruma sorumluluğu” ilkesine dayanarak askeri müdahaleyi yetkilendirmiştir.[3] Benzer şekilde Fildişi Sahili’ndeki çatışmalarda da (aynı yıl) sınırlı da olsa Koruma Sorumluluğu söylemine atıfla adımlar atılabilmiştir. Ancak bu birkaç istisnai örnek dışında Koruma Sorumluluğu, Suriye veya Myanmar gibi pek çok ağır insani krizde uygulanmamış ya da uygulanmasına izin verilmemiştir. Nitekim, Libya müdahalesi sonrası Koruma Sorumluluğu’nun sadece belli güçlerin çıkarına hizmet eden bir araç olduğu yönündeki anlayış güç kazanmıştır. Koruma Sorumluluğu ilkesi, Batılı devletlerin çıkarlarına uyduğunda devreye giren, aksi durumda kolaylıkla unutulan bir araç halini almıştır. Bir başka deyişle normatif olarak insanlığı koruma iddiasındaki bu ilke, güçlü aktörlerin politik vetoları ve ikiyüzlü tutumları arasında anlamını yitirmiş durumdadır.
Gazze’de yakın dönemde işlenen savaş suçları, Koruma Sorumluluğu’nun pratikte nasıl etkisiz kaldığını acı biçimde ortaya koymaktadır. İsrail Ordusu’nun Ekim 2023 tarihinden itibaren Gazze Şeridi’ne yönelik operasyonlarında sivil nüfus yoğunluğuna rağmen gelişigüzel ve orantısız güç kullanıldığı defalarca raporlanmıştır. Hastaneler, okullar ve sığınak olarak kullanılan kamu binaları dahi ağır bombardımanlardan nasibini almıştır.İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), bu saldırıyı açıkça “savaş suçu” olarak nitelendirerek İsrail’in benzeri onlarca saldırısının sivillerde büyük kayıplara yol açtığını vurgulamıştır.[4] Bunun yanı sıra Uluslararası Af Örgütü de Gazze’de yaşananları benzer şekilde kınamış ve İsrail güçlerini “savaş suçu işlemesi” nedeniyle suçlamıştır.
Ocak 2024’te yayınlanan bir Uluslararası Af Örgütü raporu, İsrail’in Gazze’de sivillere karşı yürüttüğü kampanyanın savaş suçları kapsamında soruşturulmasını talep etmiş; hastanelerin, altyapı tesislerinin ve sivillerin hedef alınmasını belgeleyerek bu eylemlerin asla meşru müdafaayla açıklanamayacağını belirtmiştir.[5] Hatta Aralık 2024 tarihinde Uluslararası Af Örgütü, İsrail’in eylemlerinin soykırım tanımına dahi uyduğunu raporlamış lakin buna rağmen uluslararası toplumun kıllını bile kıpırdatmadığını dile getirmiştir.[6] Tüm bunlar yaşanırken, Birleşmiş Milletler ve özellikle Güvenlik Konseyi pasif bir duruş sergilemiştir. Güvenlik Konseyi’nin bağlayıcı karar alması bir yana, çatışmaların durması için ateşkes çağrısı yapmayı dahi başaramadığı görülmüştür. Koruma Sorumluluğu ilkesi, Gazze örneğinde tamamen sessizliğe bürünmüştür. Filistin halkının yaşadığı insanlık dramı, Koruma Sorumluluğu’nun sadece teoride var olduğunu gösterirken BM’nin temel ilkelerinin Gazze söz konusu olduğunda kolayca unutulduğunu gözler önüne sermektedir.
Gazze Krizi, aynı zamanda uluslararası toplumun çifte standartlarının da en net teşhir olduğu örneklerden biridir. Özellikle ABD’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki tutumu bu durumu kanıtlar niteliktedir. Washington yönetimi, İsrail’i eleştiren veya İsrail’in saldırılarını durdurmayı hedefleyen her kararı veto etmeyi alışkanlık haline getirmiştir. Son elli yılda ABD, İsrail’e yönelik eleştirel karar tasarılarını en az 53 kez veto etmiştir.[7] Sadece Ekim 2023-Ocak 2024 döneminde bile Gazze’de ateşkes çağrısı yapan veya sivillerin korunmasını isteyen birkaç BM karar tasarısı, ABD vetosuna takılmıştır. Nitekim Ocak 2024 tarihinde Gazze’deki sivil katliamları kınayan bir BMGK kararını ABD tek başına engellemiştir.5 Bu vetolar, Birleşmiş Milletler’in koruma ilkesini işlevsiz kılarken aynı zamanda kurumsal itibarını da zedelemiştir. Avrupa ülkeleri ise benzer bir tutumu sessizlikleriyle ortaya koymaktadır. Bir yandan insan hakları söylemini dilinden düşürmeyen Avrupalı liderler, konu Filistin olduğunda kayda değer bir adım atmamakta ve çoğunlukla diplomatik kınamalarla yetinmektedir.
Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) Kasım 2024 tarihinde İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski savunma bakanı hakkında çıkardığı tutuklama kararları, Batı Dünyası’nın çifte standardını çarpıcı biçimde ortaya çıkarmıştır. UCM, Gazze’de işlenen suçlar nedeniyle Netanyahu ve Gallant hakkında savaş suçları ve insanlığa karşı suçlardan tutuklama emri çıkarmıştır.[8] Normalde mahkemenin tarafı olan Avrupa Birliği ülkelerinin bu kararı uygulaması ve Netanyahu ülke sınırlarına girdiğinde tutuklaması gerekmektedir. Örneğin Fransa, başlangıçta UCM statüsüne uyacağını belirtse de kısa süre içinde Netanyahu’nun devlet başkanı dokunulmazlığı olduğunu ileri sürerek tutuklama yükümlülüğünden kaçınacağını duyurmuştur.[9]
Benzer şekilde Macaristan, açıkça “Netanyahu’yu tutuklamayacağız” diyerek UCM kararını yok saymıştır.[i] Dahası Batılı ülkelerin bu tavrı, kendi içindeki tutarsızlığı da gösterir niteliktedir. Örneğin Fransa’nın Putin konusunda “hiçbir kimse adaletin üzerinde değildir” deyip Netanyahu için sessiz kalması bu ikiyüzlülüğün somut örneğidir. Bu çifte standart, uluslararası hukukun güçlülerin çıkarlarına göre eğilip büküldüğünü göstermektedir. Uluslararası hukuk, güçlü ülkeler tarafından sadece çıkarlarına uyduğu zaman uygulanmakta; Filistin gibi mazlum halklar ise BM’nin normatif çifte standartlarının kurbanı olmaktadır.
Gazze örneği, Koruma Sorumluluğu ilkesinin ve genel olarak Birleşmiş Milletler’in güvenilirliğinin ciddi biçimde sarsıldığını göstermektedir. On binlerce sivilin katledildiği, bir halkın kolektif işkenceye maruz kaldığı bu insanlık dramı karşısında BM’nin etkisiz kalması, kuruluş felsefesine açık bir ihanettir. Koruma Sorumluluğu, Filistin söz konusu olduğunda kâğıt üzerinde bile anılmazken BM’nin çifte standartlı tutumu örgüte duyulan güveni zedelemiştir. Bu durum sürdürülemez niteliktedir. Filistin halkının yaşadığı zulmün son bulması için uluslararası toplumun vicdani ve ahlaki sorumluluk alması şarttır. BMGK, Filistin’e yönelik her kararda destek verse dahi Güvenlik Konseyi’nin yapısı itibariyle bir aksiyon alınamamaktadır. Bu yüzden Güvenlik Konseyi’nin yapısı reforme edilmeli, Koruma Sorumluluğu ilkesi tutarlı ve koşulsuz biçimde uygulanabilmelidir. Birleşmiş Milletler’in çifte standartlardan arınmış, insani bir duruş sergilemesi elzemdir. Aksi halde ne Gazze’deki trajedi son bulacak ne de BM benzer insani krizlerde güvenilir bir aktör olabilecektir. Unutulmamalıdır ki bir düzenin adalet iddiası, en zayıfa gösterdiği muameleyle ölçülür. Filistin’de adalet tesis edilmeden uluslararası hukukun ve normların inandırıcılığı yarım kalacaktır.
[1] “A history of the US blocking UN resolutions against Israel”, Al Jazeera, https://www.aljazeera.com/news/2021/5/19/a-history-of-the-us-blocking-un-resolutions-against-israel, (Erişim Tarihi: 18.07.2025).
[2] “What is R2P?”, Global Centre for the Responsibility to Protect, https://www.globalr2p.org/what-is-r2p/, (Erişim Tarihi: 18.07.2025).
[3] “The Case for Intervention in Ivory Coast,” Human Rights Watch, https://www.hrw.org/news/2011/03/25/case-intervention-ivory-coast, (Erişim Tarihi: 18.07.2025).
[4] “Gaza: Israeli Strike Killing 106 Civilians an Apparent War Crime,” Human Rights Watch, https://www.hrw.org/news/2024/04/04/gaza-israeli-strike-killing-106-civilians-apparent-war-crime, (Erişim Tarihi: 18.07.2025).
[5] “Amnesty International says Israel is committing genocide in Gaza; Israel rejects the allegations”, The Associated Press, https://www.ap.org/news-highlights/spotlights/2024/amnesty-international-says-israel-is-committing-genocide-in-gaza-israel-rejects-the-allegations, (Erişim Tarihi: 18.07.2025).
[6] Aynı Yer.
[7] “A history of the US blocking UN resolutions against Israel”, Al Jazeera, https://www.aljazeera.com/news/2021/5/19/a-history-of-the-us-blocking-un-resolutions-against-israel, (Erişim Tarihi: 18.07.2025).
[8] “Is Netanyahu immune from ICC arrest warrant, as France claims?”, Al Jazeera, https://www.aljazeera.com/news/2024/11/28/is-netanyahu-immune-from-icc-arrest-warrant-as-france-claims, (Erişim Tarihi: 18.07.2025).
[9] Aynı Yer.
[i]Aynı Yer.