Analiz

Güney Kore-ABD Nükleer Denizaltı Anlaşması ve Olası Etkileri

Nükleer tahrikli denizaltılara sahip olmak, Asya-Pasifik’in askeri güç dengesinde Seul’e büyük bir avantaj sağlayacaktır.
Bu yeteneklerin Asya-Pasifik ülkelerine doğru yayılması, dünyayı nükleerden arındırma çabalarını zayıflatabilir.
Silahlanma yarısı ve hızla bozulan güvenlik ortamı, yalnızca Kore Yarımadası’nın değil, Asya-Pasifik’in ve dünyanın geleceğini etkileme potansiyeline sahiptir.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump’ın 29 Ekim 2025 tarihli Güney Kore ziyareti esnasında taraflar, gemi inşası, yapay zeka ve nükleer endüstri alanlarında ortaklıklarını ilerleteceklerini ve bu kapsamda nükleer enerjili denizaltılar inşa edeceklerini açıklamışlardır.[i] Anlaşma doğrultusunda ABD, Güney Kore’nin nükleer enerjili denizaltı üretimine destek vermeyi kabul etmiş ve bunun karşılığında Güney Kore, Amerikan gemi inşası sektörüne 150 milyar dolarlık ve sanayi sektörüne 200 milyar dolar yatırım sözü vermiştir.[ii]

Bu anlaşmadan kısa süre önce ise Washington, Güney Kore mallarına uyguladığı ticaret tarifelerini yüzde 25’ten yüzde 15’e düşürmeyi kabul etmiştir. Bu sayede Seul yönetimi, Pyongyang’ın tehlikeli bir şekilde büyüyen askeri kapasitesiyle başa çıkabilmek adına önemli bir anlaşmaya imza atmıştır. Zira yakın zamanda Kuzey Kore, nükleer tahrikli denizaltı üretimine başladığını açıklamıştı. Bu sebeple ABD, Koreler arası askeri güç dengesinin korunması konusunda azami çaba göstermektedir. Kuzey Kore’nin potansiyel nükleer saldırılarına karşı koyabilmek için geçtiğimiz yıllarda Güney Kore, ABD’yle birlikte ortak nükleer operasyonu konu alan bir tatbikat düzenlemeyi planladığını açıklamış, ancak bu adımın devamı gelmemişti.[iii]

Güney Kore açısından bakıldığında nükleer tahrikli denizaltılara sahip olmak, Asya-Pasifik’in askeri güç dengesinde Seul’e büyük bir avantaj sağlayacaktır. Nitekim bu teknolojiye sahip denizaltılar sadece altı ülkenin envanterinde bulunmaktadır. Bunlar; ABD, Çin, Rusya, İngiltere, Fransa ve Hindistan olarak sıralanabilir. Buna ek olarak Avustralya da 2021 nükleer tahrikli denizaltı üretimi konusunda İngiltere ve ABD’yle işbirliği anlaşması imzalamış, AUKUS olarak kayıtlara geçen bu anlaşmayla birlikte Asya-Pasifik’teki güç dengeleri hızla bozulmuştu.

Nükleer tahrikli denizaltıların diğerlerine göre avantajı ise daha uzun süre suyun altında kalmaları ve kat ettikleri mesafeyle ilişkilendirilmektedir. Nükleer teknolojiye sahip olmanın zorluğu ve geliştirilmesinin maliyetli olması, diğer birçok ülkenin dizel-elektrik tahrikli denizaltılara yönelmesine yol açmaktadır. Bu yüzden nükleer denizaltılara genellikle büyük güçlerin sahip olduğu veya okyanusa kıyısı olan gelişmiş ülkelerin (orta büyüklükteki güçlerin) bu teknolojiyi geliştirmeye istekli olduğu söylenebilir. Örneğin Hindistan, nükleer tahrikli denizaltıları çoğunlukla Rusya’dan kiralama veya satın alma yoluna gitmiş, son 15 yıllık periyotta ise yine Rusya’nın yardımıyla nükleer denizaltılar üretmeyi başarabilmiştir. 

Burada vurgulanması gereken bir diğer önemli husus denizaltıların tahrik sistemleri veya silahlanma biçimlerine göre sınıflandırılabileceğidir. Güney Kore örneğinde kastedilen ise denizaltıların nükleer taktikli olmasıyla ilgilidir. Aksi halde bazı denizaltılar silahlanma bakımından örneğin; nükleer başlık taşıma kapasiteli balistik füze donanımına sahip olabilir ve bunlar çoğunlukla “Taktik Nükleer Saldırı Denizaltısı” olarak tanımlanmaktadır. Bu açıdan bakıldığında Kuzey Kore, 2023 yılında “Hero Kim Kun Ok” adında ilk taktik nükleer saldırı denizaltısını üretmeyi başarmıştır. Yine bu açıdan bakıldığında Güney Kore’nin aynı kategoride bir denizaltına sahip olmadığı görülmektedir. 

Güney Kore’nin ABD’yle yaptığı son anlaşmayla ilgili olarak Kuzey Kore’nin tepkisi gecikmemiş ve Pyongyang yönetimi, bu anlaşmanın bölgede bir “nükleer domino etkisi” yaratarak silahlanma yarışını tetikleyebileceği uyarısında bulunmuştur.[iv] Orta ve uzun vadede bakıldığında bu anlaşma, Pyongyang’ın kendi nükleer programını genişletebilmesi noktasında kullanışlı bir argümana dönüşebilir. Güney Kore’nin “gizli bir nükleer silahlanma hırsı” olduğundan[v]bahseden Kuzey Kore, bunu gerekçe göstererek kendi nükleer saldırı yeteneklerini geliştirme yoluna gidebilir. Bu silahlanma yarısı ve hızla bozulan güvenlik ortamı, yalnızca Kore Yarımadası’nın değil, Asya-Pasifik’in ve dünyanın geleceğini etkileme potansiyeline sahiptir. Japonya ve Güney Kore’nin savunma alanında ABD’yle kurduğu ortaklıklar, bölgede dolaylı yoldan bir karşı cephenin oluşmasına, yani bloklaşmaya yol açmaktadır. Nitekim bazı analistler, ABD’nin Asya-Pasifik stratejisinin Güney Kore merkezli olmak üzere yeniden dizayn edildiğini ileri sürmektedir.[vi] Bu bloklaşmaya göre ABD’nin yanında Japonya, Güney Kore, Avustralya ve Hindistan gibi müttefikler; karşı blokta ise Çin, Rusya ve Kuzey Kore gibi aktörler yer almaktadır. 

Halbuki Çin, bu bloklaşma siyasetinin olumsuz etkilerinden sürekli bahsetmekte ve bölge devletlerinin bu politikalardan uzak durması için çağrılar yapmaktadır. Zira Kore Yarımadası’ndaki gerginlik, en fazla Çin ve Japonya gibi komşu ülkelerin güvenliğine tehdit oluşturmaktadır. Dolayısıyla Çin, Kuzey Kore’nin tehlikeli füze denemeleri ve askeri tatbikatlarından endişe duyan ve Soğuk Savaş mantalitesinden uzak durulması çağrısı yapan aktör olarak dikkat çekmektedir. Diğer yandan Güney Kore ve Japonya, sürekli bozulan güvenlik ortamı ve muhtemel çatışma riskleri nedeniyle askeri güçlerini geliştirmeye devam etmektedirler. Fakat Güney Kore, ABD’nin Asya-Pasifik’teki artan varlığının muhtemel olumsuz sonuçları konusunda Japonya’ya kıyasla daha temkinli bir politika izlemektedir.  Ancak bu ihtiyatlı duruş, daha çok Çin’le ilişkiler noktasında kendini göstermektedir. Başka bir ifadeyle Seul yönetimi, Washington’la artan bağlarının Pekin’le olan ilişkilerini büyük oranda zedelemesinden endişe duymaktadır. Tokyo açısından ise benzer korkuların çok fazla olduğu söylenemez.

Sonuç olarak Kore Yarımadası’nın nükleerden arındırılmasına ilişkin çabaların daha da geriye gittiği ve bölgede Soğuk Savaş dönemine benzer bir “dehşet dengesi”nin ortaya çıkmaya başladığı ileri sürülebilir. Her ne kadar nükleer tahrikli gemiler, nükleer başlık taşıma kapasiteli mühimmata sahip olan nükleer denizaltılardan farklı bir nitelikte olsa da en nihayetinde nükleer teknolojinin kullanımı ve yaygınlaşması durumu söz konusudur. Uranyum zenginleştirme gibi teknolojilere sahip olan ülkeler, belirli bir seviyeye ulaştıktan sonra nükleer silah üretme kapasitesine de sahip olmaktadırlar. Bu yeteneklerin Asya-Pasifik ülkelerine doğru yayılması, dünyayı nükleerden arındırma çabalarını zayıflatabilir. Nükleer teknolojinin güvenlik amaçlı kullanımı veya güvenlikleştirilmesi, geleceğin dünyasının en büyük tartışma konularından biri olabilir.


[i] “The US will help South Korea build nuclear ‘attack’ submarines – here’s what that means”, BBC,https://www.bbc.com/news/articles/c620qppzlgwo, (Erişim Tarihi: 18.11.2025).

[ii] “US, South Korea to ‘move forward’ on building nuclear-powered submarines”, Al Jazeera, https://www.aljazeera.com/news/2025/11/14/us-south-korea-to-move-forward-on-building-nuclear-powered-submarines, (Erişim Tarihi: 18.11.2025).

[iii] “South Korea Says Talks Underway On U.S. Nuclear Operations Planning”, Nikkie, https://asia.nikkei.com/Spotlight/N-Korea-at-crossroads/South-Korea-says-talks-underway-on-U.S.-nuclear-operations-planning, (Erişim Tarihi: 18.11.2025). 

[iv] “North Korea says US-South Korea deal to set off ‘nuclear domino’ effect”, Reuters, https://www.reuters.com/world/asia-pacific/north-korea-says-us-south-korea-fact-sheet-shows-confrontational-stance-2025-11-17/, (Erişim Tarihi: 18.11.2025).  

[v] Aynı yer.

[vi] “US commander’s new map repositions S. Korea at heart of regional strategy”, Korea Times, https://www.koreatimes.co.kr/southkorea/defense/20251117/us-commanders-new-map-repositions-s-korea-at-heart-of-regional-strategy, (Erişim Tarihi: 18.11.2025).  

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.

Benzer İçerikler