10 Ocak 2023 tarihinde Sırbistan Dışişleri Bakanı Iviva Dacic, Macaristan’ı ziyaret etmiştir. Bu kapsamda Budapeşte’de yaptığı açıklamada Dacic, Kosova’nın Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği’ne (AB) üyeliğinin Macaristan tarafından reddedileceğini açıklamıştır.[1] Macaristan’ın Kosova’nın bağımsızlığını tanımasına rağmen böyle bir tavır geliştirmesi ise dikkat çekici bir durum olarak nitelendirilebilir.
Kuşkusuz Budapeşte yönetiminin Kosova konusundaki tavrının çeşitli nedenleri vardır. Bunlardan ilki, Macaristan’ın Sırbistan’la sınır komşusu olmasıdır. Bu bağlamda iki ülke, bilhassa yasadışı göçle mücadele konusunda işbirliği yapmaktadır. Söz konusu işbirliği, katı tedbirleri barındırması hasebiyle eleştirilmesine rağmen tarafların ekonomik, sosyolojik ve demografik gerekçelerden ötürü göçmen karşıtı politikalarda birleştiğini ifade etmek mümkündür. Hatta bu işbirliğine Avusturya’da dahil olmuş ve taraflar 16 Kasım 2022 tarihinde düzensiz göçle mücadele konusunda üçlü mutabakat zaptı imzalamıştır.[2]
Ayrıca Budapeşte ve Belgrad, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ardından ortaya çıkan enerji krizinden dolayı da ikili ilişkilerini derinleştirme ihtiyacı hissetmiştir. Nitekim 2022 yılının Eylül ayında tarafların Macaristan-Sırbistan Petrol Boru Hattı’nın açılacağını duyurduklarını hatırlatmak gerekmektedir.[3] Rusya’ya uygulanan yaptırımlara bilhassa enerji bağımlılığından dolayı katılmak istemeyen iki ülke, kendi aralarında geliştirdikleri işbirlikleri vesilesiyle enerji bağımlılığını gidermeye dönük bir çaba içerisindedir. Bu da taraflar arasındaki yakınlaşmanın hızlanması anlamına gelmektedir.
Söz konusu yakınlaşmanın Kosova merkezli süreçlere de yansıması normal bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Zira Sırbistan, Kosova’nın bağımsızlığını tanımamaktadır. Üstelik son dönemde Belgrad-Priştine hattındaki gerilim tırmanmaktadır. Plaka ve kimlik kartı kriziyle başlayan olaylar esnasında zaman zaman çatışma yaşanabileceği kaygıları da gündeme gelmektedir. Mevzubahis gerilimin dozunun düşürülmesinde ise AB önemli bir aktör olarak ön plana çıkmaktadır. Böylesi bir ortamda Budapeşte’nin Belgrad’la olan dayanışmasını göstermek maksadıyla Kosova’nın AB üyeliğini veto edeceğini belirtmesi ise bir yandan AB’nin süreçteki etkisini sınırlandırabilecek bir gelişmeyken; diğer taraftan da Macaristan’ın Balkanlar’daki hadiselere yön verebilme kapasitesini ve AB içerisindeki veto yetkisinin verdiği gücü ortaya koymaktadır.
Bu noktada Macaristan’ın Kosova’nın AB üyeliğine yaklaşımını iki perspektif üzerinden değerlendirmek mümkündür. Bunlardan ilki, Budapeşte-Brüksel hattında yaşanan ihtilaflar boyutudur. Zira Macaristan’ın AB’yle ilişkilerinde birliğin yönelttiği otoriterleşme ve hukukun üstünlüğünün ihlali temalı eleştirilerinden ötürü birtakım sorunlar yaşanmaktadır. Hatta AB, Macaristan’ın bu konularda ilerleme kat etmek için çeşitli reformlar yapmasını talep etmektedir. Nitekim bu reformlar yapılana kadar da Budapeşte’nin AB fonlarından mahrum edilmesi kararlaştırılmıştır.
Tahmin edileceği üzere, Macaristan’ın AB içerisindeki temel önceliği fonlara ilişkin sorunun çözülmesidir. Bu noktada Kosova konusunda AB’nin arabuluculuk rolünü dahi zedeleyebileceği mesajını veren Macaristan’ın veto gücünü bir baskı ve pazarlık unsuru olarak kullanmaya çalıştığı ifade edilebilir. Dolayısıyla Budapeşte’nin Kosova konusundaki tutumu üzerinden Brüksel’den bazı tavizler koparmaya çalışacağı öne sürülebilir. Nitekim İsveç ve Finlandiya’nın Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ne (NATO) üyelik talebi konusunda Budapeşte’nin ortaya koyduğu tavır, Macaristan’ın bu süreçlerden kendi çıkarlarına ulaşmak için istifade edebileceğini gözler önüne sermiştir. Zira Macaristan, henüz söz konusu devletlerin NATO üyeliklerini onaylamış değildir. Ancak bu noktada bir farktan da bahsetmek gerekmektedir. Çünkü Macaristan, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerine karşı olduğunu belirtmemektedir. Yalnızca süreci zamana yaymakta ve pazarlık unsuru olarak kullanmaktadır. Kosova konusunda ise son derece net bir açıklama yapılmıştır.
İkinci olarak Macaristan’ın Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başından itibaren AB ve NATO içerisinde çatlak ses çıkaran aktör konumunda olduğu hatırlatılmalıdır. Hatta çeşitli kesimler, Macaristan’ın her ulus-devlet gibi kendi çıkarlarını önceleyen ve güç merkezleri arasındaki dengeleri gözeten çok yönlü diplomasi anlayışını eleştirirken; Macaristan Başbakanı Victor Orban’ı Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Batı içerisindeki “Truva Atı” olarak da nitelendirme aşırılığında bulunmuştur. Bununla birlikte Rusya’ya yönelik yaptırımlar konusunda isteksiz davranan ve kendi çıkarlarına öncelik veren ülkelerden biri de Sırbistan’dır. Dolayısıyla Budapeşte ile Belgrad arasında Batı’nın taleplerine karşı ulus-devlet reflekslerini koruma noktasında da bir ortak yaklaşım vardır.
Öte yandan Rusya’nın Balkanlar politikasındaki en temel ideolojik enstrümanın pan-Slavizm olduğu da belirtilmelidir. Bu noktada Moskova yönetimi, Sırbistan’ı, Bosnalı Sırpları ve Kosova Sırplarını önemsemektedir. Üstelik Belgrad’da “Büyük Sırbistan” tahayyülü çerçevesinde Kosovalı ve Bosnalı Sırpların koruyuculuğuna dair bir iddiaya sahiptir. Bu yüzden de Macaristan, bir yandan Rusya’nın; diğer taraftan da Sırbistan’ın bölge politikasını göz önünde bulundurarak Belgrad’ın yanında bulunma tercihinde bulunuyor olabilir. Elbette bu durumda Kosova’nın jeopolitik konumlanışı da etkili olmaktadır.
Anlaşılacağı gibi Macaristan, Rusya’yla ilişkilerini önemseyen; fakat Batı içerisinde yer alan bir aktördür. Kosova ise bağımsızlığını Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) desteğiyle ilan etmiş ve kuruluşundan itibaren ABD ve müttefikleriyle olan yakın ilişkileriyle ön plana çıkmış bir devlettir. Nitekim bu ülkede NATO’nun Kosova Görev Gücü (KFOR) bulunmaktadır. Dolayısıyla ABD, KFOR aracılığıyla NATO üzerinden söz konusu ülkenin güvenliğini sağlamakta ve bunu yaparken de Balkan jeopolitiğindeki etkisini arttırmaktadır. Bu da Rusya’yı rahatsız etmektedir. Bu noktada Macaristan, Balkanlardaki Batı etkisini arttıracak bir gelişme olarak gördüğü Kosova’nın AB üyeliğini veto etmeyi kendi dünya okuması açısından daha rasyonel değerlendiriyor olabilir.
Sonuç olarak Budapeşte yönetimi, göç ve enerji başta olmak üzere çeşitli nedenlerden ötürü Belgrad’la yakın ilişkiler kurmuştur. Buna karşılık AB’yle münasebetlerinde ise fon meselesi ve birliğin yönelttiği çeşitli eleştirilerden dolayı bazı problemler yaşamaktadır. Bu süreçte Budapeşte, Kosova’nın AB üyeliği meselesini veto gücü üzerinden birtakım kazanımlar elde edebileceği bir pazarlık olarak görüyor olabilir. Aynı zamanda Macaristan gerek Sırbistan’la gerekse de Rusya’yla ilişkilerinden mütevellit Balkan coğrafyasındaki Batı nüfuzunu arttıracak gelişmelere mesafeli yaklaştığı da söylenebilir. Zira Macaristan, her ne kadar bir Balkan ülkesi olmasa da Balkanlara sınırdaş bir devlettir. Bu yüzden de bölgedeki statükonun korunmasını kendi çıkarları açısından daha uygun bir seçenek olarak değerlendirebilir.
[1] “Serbia Says Hungary Will Vote against Kosovo EU-COE Membership”, Euractiv, https://www.euractiv.com/section/politics/news/serbia-says-hungary-will-vote-against-kosovo-eu-coe-membership, (Erişim Tarihi: 13.01.2023).
[2] “Austria Teams Up With Hungary, Serbia to End Asylum a la Carte”, Euractiv, https://www.euractiv.com/section/politics/news/austria-teams-up-with-hungary-serbia-to-end-asylum-a-la-carte/, (Erişim Tarihi:12.01.2023).
[3] “Hungary, Serbia Agree to Build Pipeline to Ship Russian Oil to Serbia”, Reuters, https://www.reuters.com/business/energy/hungary-serbia-agree-build-pipeline-ship-russian-oil-serbia-hungarian-govt-2022-10-10/, (Erişim Tarihi: 13.01.2023).
