Latin Amerika, Çin’e uzak bir bölge olsa da küreselleşmenin ve teknolojide yaşanan gelişmelerin getirdiği imkanlarla Pekin açısından yakın bir coğrafyaya dönüşmüştür. Özellikle de küresel bir aktöre dönüşmek için Kuşak-Yol Projesi gibi çeşitli girişimlerde bulunan Çin, Amerika Birleşik Devletleri’yle (ABD) rekabet edebilmek amacıyla ilişkiler ağını ve faaliyet gösterdiği bölgeleri genişletmeye çalışmaktadır. Bu süreçte Latin Amerika hem bölgedeki sol ideolojinin artan etkisi hem zengin yeraltı kaynakları hem de ABD’nin yakın çevresinde bulunması sebebiyle Çin’in ilgisini çekmektedir.
Pekin yönetiminin nüfuz alanını genişletirken öncelik verdiği konulardan biri de yer altı kaynaklarından faydalanabilmektir. Bu noktada Latin Amerika, büyük potansiyeliyle ön plana çıkmaktadır. Zira Venezuela’nın dünyanın en çok petrol rezervine sahip ülkesi olması nedeniyle Pekin, Karakas yönetimiyle olan ekonomik ve sosyal ilişkilerini güçlendirmiş; hatta ABD’nin Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro’yu iktidardan uzaklaştırma girişimleri karşısında Maduro’yu desteklemiştir. Pekin’in bu tutumu benimsemesinin gerekçeleri arasında Venezuela’nın yeraltı zenginliklerinin yanı sıra Karakas’la ideolojik yakınlığının bulunmasının ve ABD karşıtlığının da etkisi vardır.
Latin Amerika’da sol ideolojiye yakın olan isimlerin seçimleri kazanması, Çin’in nüfuz alanını genişletirken; ABD’nin hareket alanını kısıtlamaktadır. ABD’nin etkisinin kırılması sürecinde Latin Amerika’daki sol yönetimler, sadece Çin’le yakınlaşmamakta; aynı zamanda kendi aralarındaki ilişkileri de güçlendirmektedir. Böylelikle bölge devletleri, dış politikalarında daha özerk bir alan yaratmayı, işbirlikleri sayesinde kazanımlarını arttırmayı ve bölgeye yabancı aktörlerin müdahale imkanını zayıflatmayı planlamaktadır.
Bunun son örneklerinden biri de Arjantin, Bolivya, Şili ve Meksika’daki lityum kaynakları çerçevesinde şekillenen münasebetlerdir. Lityum, pil üretiminde yararlanılan önemli madenlerden biridir. Ülkelerin son dönemde elektrikli araç üretimine yoğunlaşmasıyla lityumun değeri ve önemi de artmıştır. Zaten 31 Ağustos 2021 tarihinde tonu 13 bin 154 dolar olan lityumun fiyatı, 31 Ağustos 2022 tarihine gelindiğinde 59 bin 928 dolara yükselmiştir.[1]
2022 yılının Ocak ayına ait verilere göre, dünyadaki lityum miktarı 89 milyon tondur. Bolivya’da 21 milyon ton, Arjantin’de 19 milyon ton, Şili’de 9,8 milyon ton, ABD’de 9,1 milyon ton, Avustralya’da 7,3 milyon ton, Çin’de 5,1 milyon ton, Kongo’da 3 milyon ton, Kanada’da 2,9 milyon ton, Almanya’da 2,7 milyon ton, Meksika’da 1,7 milyon ton, Çekya’da 1,3 milyon ton, Sırbistan’da 1,2 milyon ton ve Rusya’da 1 milyon ton lityum bulunmaktadır. Kalan lityum rezervleri ise çeşitli ülkelere dağılmıştır. 2021 yılında Avustralya 55 bin ton, Şili 26 bin ton, Çin 14 bin ton ve Arjantin 6,2 bin ton lityum üretimiyle ön plana çıkan ülkeler olmuştur.[2] Avustralya, her ne kadar üretiminin %50’sine yakınını kendisi gerçekleştirse de küresel piyasalarda lityum işleme kapasitesinin %60’ı Çin’in kontrolündedir.[3]
Söz konusu verilere bakıldığı zaman, lityum kaynakları konusunda Latin Amerika ülkelerinin öne çıktığı görülmektedir. “Lityum Üçgeni Ülkeleri” olarak da bilinen Arjantin, Bolivya ve Şili, bu konudaki lider devletlerdir. Çin’in lityum işleme kapasitesi de düşünüldüğünde, dört ülke arasındaki işbirliğinin potansiyeli daha iyi anlaşılmaktadır. Bu kapsamda Buenos Aires, La Paz ve Santiago yönetimleri, Meksiko City’yle beraber önemli bir adım atmıştır.
Hatırlanacağı üzere, 2022 yılının Mayıs ayında Meksika Devlet Başkanı Andres Manuel Lopez Obrador, Arjantin, Bolivya ve Şili’yle birlikte Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü’ne (OPEC) benzer bir organizasyon teşkil etmeye çalıştıklarını açıklamıştır. Kurulması planlanan örgütün amacı, lityum piyasasındaki fiyat dalgalanmalarını engellemek, üretimde istikrarı sağlamak, lityuma duyulan talebi kullanarak ekonomik gelişmeyi hızlandırmak ve Latin Amerika’da bilgi ve teknoloji paylaşımıyla halkların yakınlaşmasını sağlamaktır.[4]
Tahmin edileceği üzere, dört ülkenin aldığı karar, Çin’i memnun etmiştir. Çünkü söz konusu ülkelerde sol yönetimler bulunmakta ve özellikle de Bolivya ile Arjantin, Pekin’e yakın bir duruş sergilemektedir. Ayrıca hatırlatmak gerekir ki; Bolivya’da 2019 yılında gerçekleştirilen darbenin nedenlerinden biri, yönetimin lityum kaynakları konusunda Pekin’le anlaşmış olmasıydı. Diğer yandan 2022 yılının Şubat ayında Arjantin, Kuşak-Yol Projesi’ne dahil olmak için Çin’le mutabakat zaptı imzalamıştır. Dünyada bulunan yaklaşık 89 milyon tonluk lityumun 40 milyonunun sadece bu iki ülkede bulunması ve Çin’in lityumu işleme konusunda lider konumunda bulunması, taraflar arasındaki ilişkilerde göz ardı edilmemesi gereken mühim bir detaydır.
Çin’in Latin Amerika’daki sol yönetimlerle kurduğu ilişkiler ve lityum işleme kapasitesi sayesinde yeni enerji sanayisinin ve piyasasının önemli bir aktörü haline geleceği aşikardır. Eğer “Lityum OPEC’i”, bölgesel bir örgüt olarak kalmak isterse, ABD ile Çin arasındaki enerji rekabetinin Latin Amerika’da artarak devam edeceği söylenebilir. Lakin uluslararası çapta örgütlenirse, OPEC örneğinde de görüleceği üzere, lityum yataklarına ve üretim kapasitesine sahip olmasına rağmen ABD’nin “Lityum OPEC’i”ne dahil olmama ya da dahil edilmeme ihtimali gündeme gelebilir. Bu noktada ise “Lityum OPEC’i”nin Çin’in etkisindeki bir örgüte dönüşme olasılığı yüksektir.
“Lityum OPEC’i”nin dünyada etkili bir aktöre dönüşmesinin ve ana belirleyici olabilmesinin önünde çeşitli engeller vardır. Öncelikle lityuma ilgi küresel düzeyde artsa da petrol seviyesinde değildir. Fakat dünyada lityuma olan ilginin daha da yoğunlaşacağı öngörülmektedir. Esasen kurulacak örgüt de bu sürece hazırlık mahiyetindedir.
Dahası “Lityum OPEC’i”ni kuracak devletlerin ortak politika belirleyebilmeleri için üretim ve sanayi politikalarını uyumlu hale getirmeleri gerekecektir. Fakat Bolivya’nın ekonomik ve teknolojik altyapısı oldukça zayıftır. Buna ek olarak kurulması planlanan örgüt, yaklaşık 50 milyon ton lityuma sahip olsa da diğer devletlere fiyat konusunda baskı yapabilme kapasitesi zayıftır. Üstelik Washington yönetiminin örgütün kararlarına karşı çıkacağı öne sürülebilir.[5]
Tüm bunlara ek olarak Latin Amerika devletleri, uzun yıllar boyunca ABD’nin etkisinde kalmaları sebebiyle dış müdahalelerle ve dışarıdan kışkırtılan toplumsal olaylarla yüzleşmek zorunda kalabilir. Bu ise ülkeleri istikrarsızlaştırırken; örgütü de etkisizleştirecektir.
Neticede dünyadaki çeşitli madenler değer kazandıkça, söz konusu kaynaklara sahip olan devletlerin fiyatı kontrol edebilmek amacıyla geliştirdikleri politikalar da gündemde daha fazla yer bulmaktadır. Nitekim lityum konusunda alınan kararlar, bunun en güncel örneğidir. Çin’in lityum konusunda etkili bir aktör olması ve Latin Amerika ülkelerindeki sol yönetimler, “Lityum OPEC’i”ne ABD karşıtı ve ideolojik bir anlam da katmaktadır. Bununla birlikte lityumun petrolün yerini alması halinde, ABD’nin etkisi zayıflayacaktır. Bu çerçevede Çin, ABD’nin kazanımlarını asgari seviyeye indirmek maksadıyla Latin Amerika’daki ülkelere lityum konusunda teknoloji transferi gerçekleştirebilir. Zira Latin Amerika ülkelerinin güçlenmesi ve çeşitli konularda kapasitelerini arttırması, ABD’nin nüfuzunun azalması demektir.
[1] Nuran Erkul Kaya, “Lityumda Bir Yılda Yüzde 355 Artan Fiyatlar, Elektrikli Araçların Büyüme Hızını Yavaşlatabilir”, Anadolu Ajansı, https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/lityumda-bir-yilda-yuzde-355-artan-fiyatlar-elektrikli-araclarin-buyume-hizini-yavaslatabilir/2683728, (Erişim Tarihi: 28.11.2022).
[2] Brian W. Jaskula, “Lithium”, U.S. Geological Survey, https://pubs.usgs.gov/periodicals/mcs2022/mcs2022.pdf, (Erişim Tarihi: 28.11.2022), s. 100-101.
[3] Kaya, a.g.m.
[4] “Mexico Seeks Lithium Association with Argentina, Bolivia and Chile”, Reuters, https://www.reuters.com/world/americas/mexico-seeks-lithium-association-with-argentina-bolivia-chile-2022-05-03/, (Erişim Tarihi: 28.11.2022).
[5] “Stabilizing Lithium Market”, Global Times, globaltimes.cn/page/202210/1277765.shtml, (Erişim Tarihi: 28.11.2022).