Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro’nun 9 Mayıs 2025 tarihinde Rusya’nın başkenti Moskova’ya yaptığı ziyaret, yalnızca İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin 80. yılı anmalarına katılımı değil, aynı zamanda çok kutuplu dünya düzeninde Venezuela’nın dış politika önceliklerinin ve diplomatik ittifaklarının da bir yansıması olarak değerlendirilmektedir.[i] Maduro’nun bu ziyarette Rusya, Çin, Kazakistan, Küba ve Burkina Faso devlet başkanlarıyla gerçekleştirdiği görüşmeler, Latin Amerika’nın küresel jeopolitikteki yeniden konumlanma çabalarını ortaya koymaktadır.
Maduro’nun ziyareti, resmi olarak Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le gerçekleştirilen toplantı ve imzalanan “yeni stratejik ortaklık anlaşmasıyla” başlamıştır.[ii] Bu anlaşma; petrol, doğalgaz, madencilik, askeri işbirliği ve teknoloji transferi gibi kritik alanları kapsamakta ve Venezuela’nın Rusya’yla ilişkilerinde yalnızca sembolik değil, aynı zamanda yapısal bir derinleşmeye işaret etmektedir.
Venezuela Savunma Bakanı Vladimir Padrino’nun görüşmede doğrudan Maduro’nun yanında yer alması, askeri işbirliğinin önemini vurgularken; Venezuela Devlet Petrol Şirketi (VDPŞ) Başkanı Hector Obregon’un da eşlik etmesi, enerji alanındaki yatırımların artırılacağını göstermektedir.[iii] Moskova-Karakas hava seferlerinin artırılması planı ise hem turistik hem de lojistik ilişkilerin kurumsallaştırılacağını göstermektedir. Bu gelişmeler, Batı yaptırımlarına maruz kalan her iki ülkenin birbirine olan bağımlılığını artıran karşılıklı stratejik bir yakınlaşmayı göstermektedir.
Bu temas trafiği, Maduro’nun yalnızca sembolik bir dayanışma değil, aynı zamanda Venezuela’nın enerji diplomasisini yeniden inşa etme çabasını da gözler önüne sermektedir. Özellikle VDPŞ’nin yeniden yapılandırılması sürecinde Çin, Rusya ve Kazakistan gibi enerji devleriyle geliştirilen ilişkiler, Venezuela’nın üretim kapasitesini artırma hedefiyle doğrudan bağlantılıdır. Maduro yönetimi, enerji kartını kullanarak hem ekonomik izolasyonu kırmakta hem de uluslararası alanda manevra alanını genişletmektedir. Bu yönüyle Moskova’daki temaslar, sadece anlık diplomatik kazançlar değil, uzun vadeli stratejik hedeflerin de bir parçası olarak görülebilir. Küresel enerji denkleminde yer edinmeye çalışan Venezuela için bu ziyaret, yeni bir dış politika safhasının habercisi olabilir.
Şi Cinping’le akşam yemeğinde bir araya gelinmesi, sembolik açıdan önem taşımakla birlikte bu defa resmi bir çalışma toplantısına evrilmemiştir. Buna rağmen, kısa süre önce Başkan Yardımcısı Delcy Rodriguez’in Çin’e gerçekleştirdiği ziyaretler ve Çin Ulusal Petrol Şirketi’yle yapılan görüşmeler, Çin-Venezuela hattındaki ekonomik ve enerji temelli ilişkilerin kesintisiz sürdüğünü göstermektedir.
Bu bağlamda Çin’in Venezuela’da altyapı yatırımları, petrol üretiminde teknolojik destek sağlaması ve kredi politikaları, Karakas’ın ekonomik hayatta kalmasında temel bir rol oynamaya devam etmektedir. Maduro’nun Moskova’daki açıklamalarında ilişkilerin “tüm zamanlara ve sınamalara dayanıklı” olarak tanımlanması, iki ülke arasındaki bağın yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda ideolojik olduğunu da göstermektedir.[iv] Bu durum, Çin’in Küresel Güney’deki etki alanını genişletme stratejileriyle de örtüşmektedir.
Küba Devlet Başkanı Miguel Diaz-Canel’le hem resmi bir hükümetler arası toplantı yapılmış hem de Simon Bolivar anıtında ortak bir anma gerçekleştirilmiştir. Bu tür sembolik jestler, Havana ile Karakas arasında ideolojik dayanışmanın sürdüğünü, hatta yeni jeopolitik koşullar altında daha da pekiştiğini göstermektedir.
1999 yılından bu yana Küba ile Venezuela arasında sağlık, savunma, eğitim ve enerji alanlarında çok sayıda işbirliği programı yürütülmüştür. Bu ziyaret, iki ülkenin ABD’nin yaptırım ve kuşatma politikalarına karşı ortak mücadele zemini arayışlarının devam ettiğini ortaya koymaktadır. Bu tür temaslar, “anti-emperyalist blok”un Latin Amerika ayağını güçlendirme arzusunun somut yansımalarıdır.
Maduro’nun Kazakistan Devlet Başkanı Kasım Cömert Tokayev’le yaptığı ikili görüşme, Venezuela’nın Avrasya coğrafyasındaki alternatif enerji ve yatırım ortaklarını çeşitlendirme stratejisinin bir parçası olarak değerlendirilebilir. Özellikle Kazakistan’ın devlet petrol şirketi Kazmunaygas’la işbirliği arayışının dile getirilmesi, Venezuela’nın petrol üretiminde dış teknoloji ve finansmana duyduğu ihtiyacın devam ettiğini göstermektedir.
Bu gelişme, Venezuela’nın geleneksel Batı sermayesi ve teknolojisinden dışlandığı koşullarda, Avrasya merkezli devlet kapitalizmi modeline yöneliminin bir göstergesidir. Aynı zamanda, Maduro yönetiminin uluslararası izolasyona karşı geliştirdiği “çok kutuplu ortaklık diplomasisi” stratejisinin bir ayağıdır.
Burkina Faso’nun geçici lideri ve askeri darbe sonrası yönetime gelen Kaptan İbrahim Traore’yle yapılan görüşme, Venezuela’nın Afrika kıtasındaki anti-emperyalist dayanışma söylemini güçlendirme çabalarının bir örneğidir. 22 stratejik anlaşmanın imzalanması, ilişkilerin yalnızca retorik düzeyde değil, aynı zamanda eğitim, madencilik ve enerji gibi alanlara da yayıldığını göstermektedir.[v]
Afrika’daki yeni askeri rejimlerle kurulan bu tür ilişkiler, özellikle Fransa ve ABD karşıtı söylemler üzerinden şekillenmekte ve Venezuela’nın Küresel Güney’deki liderlik arzusunu pekiştirmektedir.
Nicolas Maduro’nun Moskova ziyareti, yüzeyde yalnızca bir anma törenine katılım gibi görünse de Venezuela’nın mevcut dış politika paradigmasının çok kutuplu dünyaya nasıl uyumlandığını gösteren somut bir diplomatik atağa işaret etmektedir. Ziyaret, Karakas yönetiminin Batı merkezli diplomatik sistemden dışlanmışlığını aşmak için alternatif güç merkezleriyle kurmaya çalıştığı stratejik, ideolojik ve ekonomik bağların bir sahnesi olmuştur. Maduro’nun söz konusu ülke liderleriyle yürüttüğü temaslar, Venezuela’nın yalnızca bir enerji tedarikçisi değil, aynı zamanda Güney-Güney işbirliği söylemi etrafında şekillenen yeni bir uluslararası kimlik arayışında olduğunu göstermektedir.
Bu temaslar, Venezuela’nın uluslararası sistemde kendisine yönelen baskılara karşı verdiği yanıtın bir parçası olarak değerlendirilebilir. ABD öncülüğündeki yaptırımların ekonomik etkisini kırmak isteyen Maduro yönetimi, Rusya ve Çin gibi büyük güçlerle stratejik ortaklıklarını derinleştirirken, aynı zamanda ideolojik yakınlık temelinde Küba ve Burkina Faso gibi ülkelerle dayanışma ilişkilerini pekiştirmektedir. Bu diplomasi tarzı, yalnızca ekonomik ve teknolojik transferi hedeflemekle kalmayıp aynı zamanda ortak tarihsel deneyimler, anti-emperyalist mücadele mirası ve çok kutupluluğu savunan bir jeopolitik duruşla da beslenmektedir.
Sonuç olarak Maduro’nun Moskova ziyareti, Venezuela’nın uluslararası sistemde marjinalleştirilen bir aktör olmaktan çıkarak Küresel Güney’in direniş hattında konumlanan ve Batı dışı bloklarla yapısal ittifaklar kurmaya çalışan bir ülke kimliğine evrildiğini teyit etmektedir. Bu gelişme, Latin Amerika’daki diğer ülkeler açısından da dikkatle izlenmesi gereken bir örnek teşkil etmektedir. Zira çok kutupluluğun kurumsallaştığı bir dünya düzeninde, Venezuela gibi ülkeler marjinal olmaktan çıkıp alternatif kutuplar arası köprü rolüne soyunabilirler. Dolayısıyla Moskova’daki bu temaslar, yalnızca anlık diplomatik kazanımlar değil, aynı zamanda uluslararası sistemin yeniden şekillenmesinde Venezuela’nın oynayabileceği olası rollere dair ipuçları da barındırmaktadır.
[i] Ferrer, Elias. “Who Did Maduro Meet with in Moscow?”, Guacamaya, https://guacamayave.com/en/who-did-maduro-meet-with-in-moscow-in-pictures/, (Erişim Tarihi: 18.05.2025).
[ii] Aynı yer.
[iii] Aynı yer.
[iv] Aynı yer.
[v] Aynı yer.
