Orta Amerika bölgesi, tarih boyunca hem coğrafi bütünlüğü hem de kültürel ve dilsel ortaklıkları dolayısıyla siyasal entegrasyon projelerine uygun bir zemin sunmuştur. 19. yüzyılda kısa süreli bir deneyim olarak tarihe geçen Orta Amerika Federal Cumhuriyeti (1823-1841), günümüzde hâlâ bölge ülkelerinde kolektif hafızada yer edinmiş, zaman zaman hem siyasi söylemlerde hem de akademik çalışmalarda yeniden canlandırılması gündeme gelen bir modeldir. Ancak modern dönemde, bu ülkeler arası bütünleşme daha çok ekonomik ve kurumsal düzeyde gerçekleşmektedir. Bu bağlamda en önemli yapı, 1991 yılında Tegucigalpa Protokolü ile kurumsallaşan Orta Amerika Entegrasyon Sistemi’dir (SICA).[1]
SICA, Guatemala, El Salvador, Honduras, Nikaragua, Kosta Rika, Panama ve sonrasında Dominik Cumhuriyeti gibi üyelerden oluşan çok taraflı bir entegrasyon sistemidir. Yapının temel amacı, barış, demokrasi ve kalkınmayı esas alan bir bölgesel dayanışma sistemini teşvik etmektir. SICA; dışişleri bakanları zirveleri, bölgesel güvenlik komisyonları, adalet ve içişleri alt birimleri gibi kurumsal mekanizmalar aracılığıyla hem siyasi koordinasyonu hem de ekonomik işbirliğini geliştirmeye çalışmaktadır.
Özellikle 1990’lı yıllardan itibaren bölge ülkeleri, neoliberal politikaların etkisiyle dışa açılma ve bölgesel rekabet gücünü artırma arayışına girmiştir. Bu çerçevede SICA, gümrük tarifelerinin azaltılması, ticaret kolaylaştırma anlaşmaları ve altyapı projeleri gibi ekonomik uyum alanlarında da etkin olmaya çalışmıştır. Bununla birlikte entegrasyonun sürdürülebilirliği büyük ölçüde üyelerin siyasi istikrarına ve karşılıklı güven ortamına bağlıdır.
Orta Amerika ülkeleri, birbirine son derece benzeyen sosyal, ekonomik ve güvenlik sorunlarıyla karşı karşıyadır. Bunların başında organize suç, özellikle de yasa dışı madde ticareti ve silahlı şiddet olayları gelmektedir. MS-13 ve Barrio 18 gibi organize suç örgütleri, özellikle Honduras, El Salvador ve Guatemala’da devlet otoritesini zorlayan bir güvenlik krizine dönüşmüştür. Bu durum, sadece ulusal güvenliği değil aynı zamanda bölgesel istikrarı da tehdit etmektedir.
Silahlı gruplarla mücadele politikaları ülkeden ülkeye farklılık gösterse de ortak sınırlar ve zayıf sınır güvenliği, sorunun çözümünü tekil yaklaşımlarla imkânsız hâle getirmektedir. Bu bağlamda SICA bünyesinde kurulan Orta Amerika Güvenlik Komisyonu, bilgi paylaşımı, sınır işbirliği ve eğitim programları gibi araçlarla bölgesel bir strateji geliştirmeye çalışmaktadır. Ancak uygulamada siyasi irade eksikliği ve kaynak yetersizliği bu girişimleri sınırlı kılmaktadır.
Bölge ülkeleri aynı zamanda önemli bir göç koridorunun parçasıdır. Özellikle Guatemala, Honduras ve El Salvador’dan (üçü birlikte “Kuzey Üçgeni” olarak da anılır) yüzbinlerce kişi, yoksulluk, şiddet ve işsizlikten kaçarak Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD) ulaşmaya çalışmaktadır. Bu durum, göçün neden olduğu insani krizler bir yana ABD’yle olan ilişkileri de doğrudan etkilemektedir. ABD, bir yandan sınır güvenliği politikalarını sertleştirirken, diğer yandan göçün önlenmesi için bu ülkelere ekonomik yardım ve kalkınma projeleri sunmaktadır.
Ancak bu yardımlar, genellikle siyasi ön koşullara bağlanmakta ve iç siyasi gelişmelere müdahale riskini beraberinde getirmektedir. Buna rağmen göç sorunu, ülkeler arasında koordinasyonu zorunlu kıldığı için bölgesel düzeyde ortak göç politikaları geliştirme yönünde bir ivme yaratmaktadır. Özellikle 2019 yılında yayımlanan Puebla Bildirgesi, bölgesel göç yönetiminin hukuki ve kurumsal çerçevesini oluşturma çabalarının bir örneğidir.[2]
Orta Amerika ülkeleri arasında ekonomik işbirliği eğilimleri de güçlenmektedir. Karayolları, elektrik iletim hatları ve dijital altyapı projeleri gibi bölgesel kalkınma yatırımları; entegrasyonun somut göstergeleri olarak değerlendirilebilir. Bununla birlikte bölgede ekonomik dengesizlikler önemli bir engel teşkil etmektedir. Örneğin Panama ve Kosta Rika görece daha yüksek kişi başına gelir ve altyapı kalitesine sahipken, Honduras ve Nikaragua gibi ülkelerde yoksulluk ve siyasal kırılganlık daha derindir. Bu eşitsizlikler, ortak ekonomik stratejilerin uygulanmasını zorlaştırmaktadır.
Çin ve Güney Kore gibi Asya ülkelerinin bölgeye yönelik yatırımları, dış politikada yeni bir eksen oluşturmakla birlikte bölgesel projelerin finansmanında fırsatlar da sunmaktadır. Özellikle Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ne (KYG) dahil olma yönündeki girişimler, ulaşım ve lojistik sektörlerinde bölgesel bağlantısallığı artırabilir. Ancak bu yatırımların, ulusal çıkarlar temelinde rekabet yaratması da muhtemel görünmektedir.
Bu bütünleşme sürecinde, sivil toplum kuruluşları ve bölgesel düşünce kuruluşlarının da giderek daha fazla rol üstlendiği gözlemlenmektedir. Özellikle çevre, kadın hakları, yerli halkların korunması ve iklim değişikliği gibi sınır aşan meselelerde ortak farkındalık yaratma çabaları, kurumsal entegrasyonun ötesinde bir “bölgesel kamuoyu” oluşumuna katkı sunmaktadır. Genç nüfusun dijital alanda daha entegre bir kimlik geliştirmesi de Orta Amerika’nın gelecekteki birleşik vizyonu için önemli bir toplumsal zemin oluşturmaktadır. Bu sosyal dinamikler, siyasi entegrasyon girişimlerine zemin hazırlayan bir “alt yapı birliği” yaratabilir. Bu yönüyle bölgesel bütünleşme yalnızca hükümetler arası değil, toplumlar arası bir dönüşüm olarak da ele alınabilir.
Bölgedeki enerji bağımlılığı ve altyapı eksiklikleri, ortak enerji projelerini ön plana çıkarmaktadır. Özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarının sınır ötesi kullanımı konusunda işbirliği arayışları artmaktadır. Guatemala, Honduras ve Nikaragua arasında elektrik bağlantıları buna örnek teşkil etmektedir. Enerji entegrasyonu, ekonomik kalkınmayı hızlandırırken siyasi koordinasyonu da teşvik etmektedir.
Bölge ülkelerinin karşı karşıya olduğu benzer tehditler ve fırsatlar, Orta Amerika’da yeniden entegrasyon arayışlarını zorunlu kılmaktadır. Her ne kadar bu birlik fikirleri tarihsel nostalji olarak algılansa da günümüz koşullarında işlevsel bir ihtiyaç hâline gelmektedir. Siyasal irade, kurumsal kapasite ve dış destek unsurlarının uyumlu bir şekilde devreye girmesi durumunda, daha bütünleşmiş bir Orta Amerika modeli yalnızca ideal değil, gerçekleştirilebilir bir hedef olabilir. Ancak söz konusu modeli sürdürülebilir kılmak, çok daha güçlü bir iradenin ortaya konması anlamına gelmektedir.
[1] “Sistema de la Integración Centroamericana (SICA)”, United Nations Terminology Database (UNTERM), unterm.un.org/unterm2/en/view/unhq/fe913c8e-5974-4263-8a86-ee6258bcbdc6, (Erişim Tarihi: 11.05.2025).
[2] “Regional Conference on Migration (RCM or Puebla Process)”, International Organization for Migration, www.iom.int/regional-conference-migration-rcm-or-puebla-process, (Erişim Tarihi: 11.05.2025).
