Orta Asya ülkeleri son yıllarda tarihsel sınır sorunlarının çözümü ve ekonomik işbirliğinin derinleştirilmesi yönünde önemli adımlar atmaktadır. Bu süreçte bölgesel hareketliliği artıracak politikalar, yalnızca ulaşım ya da ticaret alanlarında değil, göç, güvenlik ve kimlik inşası gibi çok boyutlu başlıklarda da yeniden değerlendirilmektedir. Ortak vize sistemine yönelik çağrılar bu dönüşümün sembolik ve stratejik yansımalarından biri olarak öne çıkmaktadır.
Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sadır Caparov’un 13 Mart 2025 tarihinde yaptığı açıklama, Orta Asya’da bölgesel bütünleşmenin yeni bir safhasına geçildiğini gösteren önemli bir dönüm noktası olmuştur. 101 yıl boyunca çözülemeyen Tacikistan-Kırgızistan sınır sorununun nihai olarak çözüme kavuştuğunun ilan edilmesi, yalnızca iki ülke arasındaki ikili ilişkileri değil, aynı zamanda tüm bölgenin jeopolitik dengelerini etkileyecek niteliktedir. Caparov’un bu açıklaması, Orta Asya’da mevcut sınır ihtilaflarının sonlandığını ilan etmesi açısından tarihsel bir eşik teşkil etmiş, bölgesel entegrasyon ve işbirliği anlayışının artık somutlaştırılması gerektiğine dair güçlü bir siyasî irade ortaya koymuştur. Uluslararası ilişkiler literatüründe sınır sorunlarının çözülmesi, bölgesel güvenliğin ve istikrarın tesisinde ön koşul olarak değerlendirilir. Bu bağlamda Caparov’un açıklaması sadece bir diplomatik başarı değil, aynı zamanda Orta Asya’nın “kapanmamış dosyalarının” kapandığı yeni bir dönem olarak okunmalıdır.
Bu gelişmenin hemen ardından Caparov’un Orta Asya ülkeleri arasında vizesiz geçişin sağlanması ve üçüncü ülke vatandaşları için ortak bir vize rejimi oluşturulması yönündeki çağrısı,[1] dikkatleri bölgesel entegrasyonun kurumsallaşmasına çevirmiştir. Avrupa’daki Schengen sistemine benzer bir yapının Orta Asya’da da uygulanabileceğini dile getiren bu öneri, yalnızca bölge içi mobiliteyi kolaylaştırmayı değil, aynı zamanda ekonomik işbirliği, diplomatik uyum ve bölgesel kimlik inşası açısından yeni bir bütünleşme modeline geçişi hedeflemektedir. Bu önerinin zamanlaması da oldukça stratejiktir. Çünkü sınır ihtilaflarının çözülmesiyle birlikte bölgenin en temel güvenlik sorunlarından biri ortadan kalkmış, böylece yapısal entegrasyonun önündeki en büyük engellerden biri aşılmıştır.
Cumhurbaşkanı Caparov’un bu çağrısı, aslında geçmişte de benzer biçimde gündeme gelmiş bir fikrin güncellenmiş ve daha geniş kapsamlı bir versiyonu niteliğindedir. Nitekim 2018 yılında Kazakistan öncülüğünde “İpek Yolu Vizesi” adıyla önerilen girişim, Orta Asya ülkeleri arasında ortak vize rejimi oluşturulmasına yönelik ilk ciddi adımlardan biri olarak kayıtlara geçmiştir.[2] Bu girişimde bir ülkeye alınan vizeyle diğer Orta Asya ülkelerine serbest geçiş imkânı öngörülmüş; Kazakistan bu süreçte aktif rol alırken, Özbekistan’la uygulama noktasında yakın işbirliği yürütülmüş ve Tacikistan da kendi hükûmetine sunmak üzere bir teklif hazırlamıştır. 2019 yılında Semerkant’ta yapılması planlanan BDT Turizm Konseyi toplantısında da bu konunun gündeme gelmesi beklenmiş, ancak süreç daha sonra akamete uğramıştır. Bu örnek, Caparov’un önerisinin önceki girişimlerden farklı olarak yalnızca turizm değil, bütünsel bölgesel entegrasyon hedefiyle yeniden gündeme taşındığını göstermektedir.
Bölgesel pasaport güçlerinin sınırlı kalması da bu öneriyi destekleyen bir diğer yapısal veri sunmaktadır. Henley & Partners’ın 2025 yılına ait pasaport endeksine göre, Kırgızistan vatandaşları yalnızca 63 ülkeye vizesiz veya kolaylaştırılmış giriş hakkına sahip olmuş; bu da ülkeyi küresel sıralamada 77., Orta Asya içinde ise Kazakistan’ın ardından ikinci sıraya yerleştirmiştir. Kazakistan 76 ülke ile 64. sırada, Özbekistan 61 ülke ile 78., Tacikistan 56 ülke ile 83., Türkmenistan ise 49 ülke ile 88. sırada yer almıştır.[3] Bu tablo, bölge ülkelerinin küresel dolaşımda kısıtlı bir hareket alanına sahip olduğunu ortaya koymuştur. Dolayısıyla Caparov’un ortak vize önerisi, sembolik bir çağrıdan ziyade yapısal bir ihtiyaca karşılık gelen stratejik bir dış politika vizyonu olarak şekillenmiştir.
Ancak vize politikaları konusunda bölgesel düzeyde ortak bir yaklaşıma ulaşılamadığı görülürken, bu durum yalnızca Orta Asya içi bölgeselleşme çabalarına değil, aynı zamanda Rusya’nın bölgeye yönelik vize politikası tutumuna da yansımıştır. Nitekim Rusya’nın geçmişte Orta Asya ülkeleriyle benzer vize girişimlerini değerlendirmeye aldığı, ancak mevcut jeopolitik ve ekonomik konjonktür çerçevesinde bu tür adımları askıya aldığı anlaşılmaktadır. 26 Kasım 2024 tarihinde yayımlanan bir açıklamada, Rusya Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Aleksandr Sternik, Moskova’nın Orta Asya ülkeleriyle vize rejimi uygulamayı planlamadığını açıkça ifade etmiş; bu yöndeki söylemlerin yalnızca bazı siyasî elitler tarafından dile getirildiğini ve Rusya yönetiminin göç politikalarında esaslı bir değişikliğe gitmediğini vurgulamıştır.[4]Sternik, iş gücü göçünün hem Rusya’nın ekonomik çıkarları hem de Orta Asya ülkelerinin istihdam kapasitesi açısından karşılıklı bir gereklilik olduğunu belirtmiş; yasa dışı göçün ise her iki taraf için ortak bir güvenlik tehdidi oluşturduğunu ifade etmiştir. Bu açıklama, Rusya’nın bölgeyle ilişkilerinde vizeli bir rejimden ziyade, göçmen iş gücünü düzenlemeye ve entegrasyona dayalı bir yaklaşımı sürdürmekte kararlı olduğunu ortaya koymuştur.
Bu açıklamadan iki hafta sonra, 10 Aralık 2024 tarihinde Özbekistan Yasama Meclisi Üyesi Alişer Kadirov’un yaptığı çıkış ise bölgedeki ortak yaklaşımdan sapmayı temsil etmiştir. Kadirov, Rusya’da yaşanan “beklenen istikrarsızlık” nedeniyle ülkeye yönelen “relocant” akınını gerekçe göstererek yalnızca Rusya değil, tüm Orta Asya ülkeleriyle karşılıklı vizeli rejim uygulanması çağrısında bulunmuştur.[5] Burada söz konusu edilen “relocant”, yaptırımlardan kaçınmak amacıyla bazı Rus şirketlerinin faaliyetlerini yurt dışına taşımasıyla ortaya çıkan yeni bir göçmen profilini tanımlamaktadır. Kadirov’un bu grubu sosyal ve ekonomik yük unsuru olarak sunması, göç meselesine ulusal güvenlik ve toplumsal istikrar açısından yaklaşıldığını göstermiştir. Ayrıca ülkede yaşayan tüm yabancıların Özbek Türkçesini ve geleneklerini bilmesi gerektiğini vurgulaması, göç hareketliliğine yönelik toplumsal hassasiyetleri ön plana çıkarmıştır.
Orta Asya’da ortak bir vize sistemi oluşturulması yönündeki girişimler, Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sadır Caparov’un Mart 2025’te yaptığı çağrıyla yeniden gündeme taşınmış olsa da bölgenin siyasal yapısı, güvenlik hassasiyetleri ve devletler arası eşgüdüm eksiklikleri göz önüne alındığında, bu önerinin kısa vadede ideal biçimiyle hayata geçirilmesi düşük bir olasılıktır. Bölgedeki mevcut uygulamalara bakıldığında, Kazakistan ve Özbekistan’ın görece açık vize politikaları ve e-vize altyapıları sayesinde daha entegrasyonist bir çizgide ilerlediği, buna karşın Türkmenistan’ın katı izolasyon politikaları ve neredeyse tüm yabancılara vize zorunluluğu uygulamasıyla bu sürece ciddi bir direnç oluşturduğu görülmektedir. Ayrıca, ülkelerin iç siyasal kaygıları ve kamuoyunun göçmen karşıtı refleksleri -özellikle Özbekistan’daki “relocant” tartışmalarında olduğu gibi- sürecin ortak güvenlik ve göç politikaları çerçevesinde ilerletilmesini zorlaştırmaktadır. Dolayısıyla, realist bir perspektiften bakıldığında, ortak vize sisteminin öncelikle teknik olarak uyumlu ve siyasî olarak istekli ülkeler arasında kademeli, sınırlı ve karşılıklı güvene dayalı bir zeminde şekillenmesi daha olasıdır.
Bu çerçevede, önümüzdeki dönemde ortaya çıkabilecek olası senaryolar çok merkezli bir yapıya işaret etmektedir. Birinci ve en olası senaryo, Kazakistan, Kırgızistan ve kısmen Özbekistan’ın karşılıklı anlaşmalarla pilot bir vize entegrasyonu başlatmasıdır. Bu modelde, başlangıçta üçüncü ülke vatandaşlarını kapsamayan; sadece bölge içi geçişleri düzenleyen dar kapsamlı bir “Orta Asya Vizesi” uygulamaya konabilir. Bu tür bir girişim, Henley & Partners’ın 2025 pasaport endeksinde düşük sıralarda yer alan bölge ülkelerinin küresel mobilitedeki dezavantajlarını kısmen azaltabilir ve bölgesel turizm, ticaret ve hizmet sektörlerinde sınırlı ama işlevsel bir canlılık sağlayabilir. İkinci bir senaryo ise parçalı entegrasyonun daha da derinleştiği, ancak Türkmenistan’ın sürece tamamen dışarıda kaldığı bir yapının ortaya çıkmasıdır. Bu durumda, bölgesel vizelerin dijitalleşmesi, sınır geçişlerinde biyometrik kontrol sistemlerinin devreye alınması ve belirli ülkeler arasında veri paylaşımına dayalı güvenlik mekanizmalarının inşa edilmesi beklenebilir. Ancak bu yapı dahi, yalnızca teknik değil, aynı zamanda siyasî irade ve karşılıklı güven gerektiren karmaşık bir diplomatik süreci zorunlu kılacaktır.
Öte yandan Avrupa’daki Schengen deneyimi de göstermektedir ki serbest dolaşım alanı kurmak sadece vizeleri kaldırmakla değil, aynı zamanda dış sınırların ortak şekilde korunması, göç akışlarının yönetimi ve ortak düzenleyici çerçevelerin oluşturulmasıyla mümkündür. Bu açıdan bakıldığında, Orta Asya ülkelerinin mevcut göç, güvenlik ve gümrük politikalarının yüksek derecede farklılık arz etmesi, sürecin yalnızca teknik değil, aynı zamanda yapısal ve siyasal açmazlarla karşı karşıya olduğunu göstermektedir. Örneğin, Rusya’nın bölgeye yönelik vize politikası konusundaki kararlı tavrı, 26 Kasım 2024 tarihli açıklamada olduğu gibi, göçü güvenlik değil ekonomik gereklilik bağlamında değerlendirmekte; vizeli rejim fikrine doğrudan karşı çıkmaktadır. Bu durum, bölge ülkeleri için hem dış politikada hem de göç stratejisinde Rusya faktörünü dışlamadan, ama ona bağlı kalmadan yeni bir denge üretme zorunluluğunu ortaya koymaktadır. Sonuç olarak Caparov’un önerdiği ortak vize sistemi, idealist bir bölgeselcilik projesinden ziyade, dikkatli biçimde inşa edilmesi gereken bir “kontrollü uyum süreci” olarak ele alınmalıdır. Aksi hâlde bölgenin iç çelişkileri ve dış baskıları altında sembolik bir öneri olarak kalma riski taşımaktadır.
Sonuç olarak, ortak vize sistemi önerisi, “Orta Asya-2040” vizyonu çerçevesinde bölgesel bütünleşmenin stratejik bir adımı olarak öne çıkmaktadır. Tacikistan-Kırgızistan sınır ihtilafının çözülmesiyle oluşan güvenlik zemini, bu tür girişimlere alan açarken, vize entegrasyonu hem iç uyumu hem de dışa açılımı destekleyecek bir araç olarak değerlendirilmektedir. Ancak bölge ülkeleri arasındaki yapısal farklılıklar ve güvenlik öncelikleri dikkate alındığında, bütüncül entegrasyondan ziyade, kademeli ve dijital temelli bir modelin inşası daha gerçekçi görünmektedir. Bu çerçevede Caparov’un çağrısı, sadece ideal bir hedef değil, bölgesel uyumun sınırlarını ölçen stratejik bir girişim olarak okunmalıdır.
[1] Sayragul Sadıkovna, “Urmattuu Kırgızstandıktar!”, Facebook, https://www.facebook.com/share/p/16CiK91BrM, (Erişim Tarihi: 21.03.2025).
[2] “Silk Road Visas Under Consideration in CIS”, Belta, https://eng.belta.by/society/view/silk-road-visas-under-consideration-in-cis-113948-2018, (Erişim Tarihi: 21.03.2025).
[3] “Kyrgyzstan Zanyal Vtoroye Mesto v Tsentralnoy Azii po Sile Pasporta”, Akchabar, https://www.akchabar.kg/ru/news/kirgizstan-zanyal-vtoroe-mesto-v-tsentralnoj-azii-po-sile-pasporta-dywkaadpetwtylzw, (Erişim Tarihi: 21.03.2025).
[4] Kirill Kukhmar, “V MID Rossii zayavili, Chto Vvodit Vizy so Stranami Sredney Azii ne Planiruyetsya”, RTVI, https://rtvi.com/news/v-mid-rossii-zayavili-chto-vvodit-vizy-so-stranami-strednej-azii-ne-planiruetsya, (Erişim Tarihi: 21.03.2025).
[5] “V Uzbekistane Vystupili za Vizovyy Rezhim s Rossiyey”, Dzen, https://dzen.ru/b/Z1iJB0jJLmYx3h51, (Erişim Tarihi: 21.03.2025).