Amerika Birleşik Devletleri (ABD), bir yandan Rusya-Ukrayna Savaşı’nı trans-Atlantik ilişkilerdeki birliktelik duygusunu kuvvetlendirecek biçimde Moskova karşıtı blok inşa etmek için araçsallaştırırken; diğer taraftan da QUAD ve AUKUS gibi yapılar aracılığıyla Asya-Pasifik’te Çin’i çevrelemekte ve Pekin karşıtı bir blok inşa etmeye çabalamaktadır. Dolayısıyla küresel anlamda ABD’nin iki rakibe odaklandığını ifade etmek mümkündür. Bunlar; hegemonyasının temel rakibi olan Çin ve Batı’nın geleneksel ötekisi konumunda bulunan Rusya’dır. Bu anlamda Washington yönetimi, Moskova ve Pekin’e karşı yürüttüğü jeopolitik mücadeleyi değerler üzerinden demokrasiler-otokrasiler rekabeti gibi bir anlatıyla dünyaya sunmakta ve kendi küresel liderliğinin meşruiyetini arttırmaya çalışmaktadır.
Washington yönetiminin demokrasiler bloğunun lideri olarak kendini konumlandırma gayretini yansıtan gelişmelerden biri de Joe Biden’ın ABD Başkanı olmasının ardından başlattığı “Demokrasi Zirvesi” toplantılarıdır. Söz konusu toplantıların ilki, 2021 yılında düzenlenmiştir. “İkinci Demokrasi Zirvesi” ise 28-30 Mart 2023 tarihlerinde Washington’da gerçekleştirilmiştir. Zirveye ilişkin en dikkat çekici detay, Biden’ın demokrasilerin desteklenmesi maksadıyla 690 milyon dolarlık bir finansman desteğini duyurmasıdır.[1]
Böylesi devasa destekleri de içeren bir programa davet edilmeyen ülkeler ise her ne kadar Washington yönetimi tarafından otoriterleşmekle eleştirilseler de en temelde çok kutuplu dünya düzenine ilişkin arayışlarıyla ön plana çıkan aktörlerdir.
Bununla birlikte zirveye ilişkin dikkat çeken bir detay da 120 ülkenin katıldığı toplantılara Pakistan’ın katılmamasıdır. Nitekim davetli olmasına rağmen zirveye katılmama kararı alan İslamabad yönetiminin yaklaşımı oldukça mühimdir.
Bu noktada ilk olarak Pakistan’ın zirveye katılmama hususunda yaptığı açıklamaya değinilmelidir. Pakistan Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan duyuruda, İslamabad yönetiminin davet sebebiyle Washington’a teşekkür ettiği belirtilmiş ve Pakistan’ın ABD ve diğer katılımcı ülkelerle demokrasilerin güçlendirilmesi noktasında çalışmaya devam edeceği vurgulanmışsa da zirveye katılım sağlanmayacağı ifade edilmiştir. Katılmama durumunun nedeni ise açıklanmamıştır.[2] Bu nedenle de kararın arka planında hangi gerekçelerinin bulunduğunun tartışılması elzemdir.
Öncelikle İslamabad yönetiminin 2021 senesindeki zirveye davet edilmediği hatırlatılmalıdır. Her ne kadar bahsi geçen dönemde Pakistan’da İmran Han Hükümeti’nin görev yaptığı ve Han’ın Çin ve Rusya yanlısı politikalar uygularken Batı faktörünü göz ardı ettiği bilinse de ABD’nin Pakistan’ı da kendisine yakın olmayan aktörlerden biri şeklinde değerlendirerek “otoriter devlet” statüsüne sürüklemek istemesinin İslamabad tarafından not edildiği ve hükümet değişikliğine rağmen bu kararda Washington’un 2021 senesindeki ötekileştirici tutumun etkili olduğu öne sürülebilir.
Bilindiği üzere 2022 yılının Nisan ayında Han, Pakistan Parlamentosu’nda yapılan oylama neticesinde güvenoyu alamamış ve ülkede iktidar değişikliği yaşanmıştır. Göreve gelen Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif liderliğindeki hükümet ise güç merkezleri arasındaki dengeleri gözeten çok yönlü ve çok boyutlu bir dış politika uygulamaya özen göstermektedir. Şerif dönemiyle birlikte İslamabad’ın Batı’yla ilişkileri restore etmeye odaklandığı görülmüştür. Esasen Batı da bu durumdan memnuniyet duymaktadır. Lakin buna rağmen 2021 senesindeki davet edilmeme durumunun 2023 yılındaki katılmama kararında etkili olduğu ifade edilebilir. Bu durumun Pakistan’ın devlet aklının bir yansıması olarak okunması da mümkündür.
İkinci olarak Pakistan’ın Batı’yla ilişkilerindeki restorasyon sürecinin mahiyetine değinilmelidir. Pakistan, Uluslararası Para Fonu’yla kredi süreçleri yürüterek ekonomik sorunlarını aşmaya çalışırken; terör örgütü Tehrik-i Taliban Pakistan’la (TTP) mücadele sürecinde de ABD’yle işbirliği arayışlarını yoğunlaştırmaktadır. Söz konusu durum, İslamabad’ın Avrupa Birliği’yle (AB) münasebetlerine de yansımaktadır. Nitekim AB, 29 Mart 2023 tarihinde Pakistan’ı ticaret açısından yüksek riskli ülkeler listesinden çıkarma kararı almıştır.[3] Ancak Pakistan, Batı’yla ilişkilerini onarırken; tek taraflı bağımlılık şeklinde yorumlanabilecek bir ilişki biçiminden de uzak durma konusunda son derece hassas davranmakta ve dolayısıyla çok yönlü diplomasi anlayışının bir parçası olarak Doğu-Batı dengesini göz önünde bulundurmaktadır.
Bu kapsamda İslamabad, bir yandan enerji boyutunda Rusya’yla ilişkilerini geliştirirken; diğer taraftan da komşusu olan Çin’le Kuşak ve Yol Girişimi çerçevesinde özellikle de Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru (CPEC) bağlamında işbirliği yapmaktadır. Nitekim Gwadar Limanı Projesi başta olmak üzere CPEC güzergahındaki altyapı yatırımları, İslamabad tarafından Pakistan’ın geleceği açısından son derece önemli görülmektedir.
Anlaşılacağı üzere, çok yönlü dış politika anlayışının bir parçası olarak Pakistan, Rusya ve Çin’e karşı demokrasi anlatısı üzerinden blok inşa etmek isteyen ABD’yle jeopolitik kamplaşma boyutunda yan yana görünmek istememektedir. Yani İslamabad yönetimi, Washington başta olmak üzere Batılı başkentlerle ilişkilerini geliştirme arzusundadır; lakin bunu yaparken Pekin ve Moskova’yla olan münasebetlerini devam ettirme konusunda da kararlıdır.
Kısacası küresel etkileşimin ve iletişimin güçlendirilmesi ve buna bağlı olarak da tüm devletlerle karşılıklı sargıya dayalı kazan-kazan temelli ilişkiler geliştirilmesi, Pakistan’ın dış politikadaki en önemli önceliğini oluşturmaktadır. Bir diğer ifadeyle İslamabad, küresel düzeyde bloklaşmanın yükselmesini değil; işbirliği köprüleri inşa edilmesini savunmakta ve buna uygun bir biçimde hareket etmektedir.
Sonuç olarak ABD, küresel sisteme ilişkin jeopolitik hedeflerine ulaşabilmek için demokrasi gibi değerleri araçsallaştırmaktadır. Bu yüzden Biden yönetiminin öncülüğünde 28-30 Mart 2023 tarihlerinde İkinci Demokrasi Zirvesi ifa edilmiştir. Zirveye ilişkin en dikkat çekici detaylardan biri de Pakistan’ın katılmama kararıdır. Bu kararda ise İslamabad’ın 2021 yılındaki zirveye davet edilmemesi ve mevcut durumda bu tarz toplantıların küresel işbirliğini arttırmak bir yana bloklaşmaya hizmet etmesi belirleyici olmuştur. Dolayısıyla Şerif yönetimi, çok yönlü dış politika anlayışına uygun bir biçimde Batı’yla ilişkilerini geliştirmek istese de Pekin-Moskova dengesini de göz önünde bulundurmuştur. Bu da Pakistan’ın dış politika anlayışının doğasına uygun bir durum olarak yorumlanabilir.
[1] “Biden Kicks off Summit for Democracy with $690m Funding Pledge”, Al Jazeera, https://www.aljazeera.com/news/2023/3/29/biden-kicks-off-summit-for-democracy-with-690m-funding-pledge, (Erişim Tarihi: 30.03.2023).
[2] “Pakistan Says It Will Skip U.S. Democracy Summit”, RFERL, https://www.rferl.org/a/pakistan-skip-democracy-summit-/32339838.html, (Erişim Tarihi: 30.03.2023).
[3] “Pakistan Welcomes EU’s Move to Remove It from High-Risk Countries List”, Dunya News, https://dunyanews.tv/en/Pakistan/711175-Pakistan-welcomes-EU/%27s-move-to-remove-It-from-high-risk-countries-List, (Erişim Tarihi: 30.03.2023).
