ABD gerçeği artık çok daha yüksek bir sesle dile getiriliyor. Bunun temelinde de elbet “Amerikan Gücü”nün önlenemez düşüşü/çöküşü yatıyor. Küresel hegemonya iddiasıyla yola çıkıp, Batı dünyası üzerindeki liderliğini de kaybetmeye başlayan ABD, bugünlerde kendi içerisinde de ciddi bir hesaplaşma ve eleştirilere maruz kalıyor. Adeta günah çıkartılıyor.
Bu günah çıkartanlardan biri de ABD’li medya uzmanı ve aktivistJerryDay. Bu uzman geçtiğimiz günlerde Amerika’nın özellikle Ortadoğu ağırlıklı İslam dünyasına yaptığı müdahalelere ve bunların hiçbir yasal gerekçeye dayanmadığına dikkat çekerek aynen şu cümleleri kurdu: “ABD, uluslararası tüm anlaşmaları ihlal etti, Müslüman ülkeleri bombaladı, insanları öldürdü. Bu yüzden gittikçe yalnızlaştı. Bir gün sonumuz, İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanlar gibi olacak. Dünyanın yeni katilleri biziz.” şeklinde konuştu.
JerryDay’in bu tespiti doğru ama eksik. Zira ABD sadece bugünün katili değil. Kuruluşunun temeli katliamlara dayanan ve bunu Mesihçi bir sapkın anlayışa dayandıran bir ülke olarak en başından itibaren katil!
JerryDay’a ve benzeri kafalara sormak lazım; kuruluşundan itibaren öldürülen Kızılderililerin kanı boya mıydı yoksa domates salçası mı? Peki, Afrika’dan ve dünyanın başka yerlerinden getirilen kölelere yapılan zulme, onların akıtılan kanlarına ne demeli? Dolayısıyla, ABD sadece bugün itibarıyla “dünyanın yeni katili” değil. “Yeni Dünya” dedikleri, “Eski Dünya”nın da katilidir bunlar!
Diğer taraftan ABD’li medya uzmanı Day şu konuda haklı: Kuruluşunun temeli, varlık nedeni kan olan bir devletin çöküşü de çok kanlı olacaktır. Yani onun ifadesiyle sonları İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanlar gibi olacak. Hatta Almanlar da intikamını alacak. Nitekim Alman Dışişleri bakanı Gabriel’in çıkışları bu noktada oldukça önemli sinyaller veriyor.
ABD’nin bu kaçınılmaz sonu hızlandırmak için yaptığı hamleler ise, sadece ve sadece o ilahi hükmü daha da hızlandırıyor!
Devleti Kuran İrade Ne ise Sonuç da Odur!
JerryDay’in gündeme oturan bu itirafını/tespiti aslında on yıllar öncesinden yapılmıştı. Örneğin, bunlardan biri değerli mütefekkirlerden Emin Işık idi. Işık, “Devleti Kuran İrade” başlıklı çalışmasının 8 ve 9. sayfalarında ABD için aynen şu ifadeleri kullanıyor ve önemli bir tespitte bulunuyordu:
“Başlangıçta Amerika, Avrupa’da tutunamayan, çoğu kanun ve nizam kaçağı, toplum tarafından makbul sayılmayan kimselerin saldırısına uğradı. Biraz da Avrupa’daki mahalli idarelerin itmeleri ile Amerika’ya gelip yerleşenler bu tip insanlardı. Bunlar ellerindeki üstün silah gücü ile yerli halkı tedirgin edip onların topraklarına sahip oldular. Daha sonra da devletin kuruluşunda rol oynadılar. Para kuvveti ile herşeyehükm olunacağına inanan, gasp yoluyla da olsa geniş emlâke, gayri meşru da olsa büyük servete sahip olma zihniyetini taşıyan bu insanlar, nihayet kendi zihniyetlerine uygun devleti de kurdular. Devletin kuruluşunda en büyük rol oynayan o açıkgöz muhterislerin zihniyeti, bugünkü Amerika’nın ruhu ve manası gibidir.”
“Bugünkü Amerika” gerçeğini dünde de “Bugünkü Amerika” yapan şeyin gerçekliğinden hareketle ortaya koyan Emin Işık, böylece yarın ki Amerika gerçeğini ve elbette akıbetini de bu satırlarda ifade etmekteydi. Zira Işık’ın “bugünkü Amerika’nın ruhu ve manası” dediği husus; aslında Amerikan’ın genetik ve kültürel kodlarının değişmezliği ve bunun yol açacağı kaçınılmaz son idi.
Türk-Amerikan ilişkilerinin Kuzey Suriye’de PYD/YPG/SDG yani PKK ve onun Suriye versiyonu olan örgütler üzerinden dip yaptığı bir noktada Türk siyasetçiler tarafından ortaya konulan tepkilerde benzer cümlelerin kuruluşu da aslında bizim sahip olduğumuz medeniyet anlayışının bir sonucu. Örneğin, Devlet Bahçeli’nin “ABD’nin vahşi batı saplantısından, belli silahlı kovboylardan müteşekkil çete mantığından kurtulamaması tek kelimeyle ayıptır, ahlaksızlıktır.” çıkışında olduğu gibi…
Zira beslendiğimiz nokta aynı. Bu noktada Emin Işık aynen şunları söylüyor: “Bize gelince; devletimizin kuruluşunda en büyük rol oynayan zihniyet onun kurucusunun ağzından hiçbir yoruma meydan vermeyecek şekilde açıklanmıştır. Osman Bey, oğlu Orhan’a ‘Oğlum, kuru kavga ile cihangir olma sevdası bize yaraşmaz. Bizim maksadımız din yolunda mücahit olmaktır.’ derken, sadece kendi düşüncelerini dile getirmiyordu, aynı zamanda Alparslan’dan beri Anadolu Türkünün ruhunda kök salmış olan zihniyete tercüman oluyordu. Osman Bey, ilim ve din ehlinden uzaklaşmamayı da tavsiye ediyordu.”
“Kuvvet ve Kudret Sahibi
Amerika Değil, Cenab-ı Allah›tır.”
Bugün o zihniyete, milli görüşe, milli devlete en fazla ihtiyaç duyduğumuz bir dönemden geçiyoruz. Bunun yolu da hiç kuşkusuz öncelikle kendimize güvenmekten, özümüze dönmekten, hipnoz durumundan çıkmamızdan geçiyor. Aksi takdirde milletimizi var eden gayeyi yakalayamaz ve yok oluruz!
ABD fobiadan ve muhiplerinden kurtulmadıkça da bu milli devleti inşa etmek o kadar kolay olmayacaktır. O yüzden içimizdeki, milli bünyemizdeki açılan yaraları ve zafiyetleri bir an önce bertaraf ve tedavi etmemiz gerekmektedir.
Rahmetli Hocamız Prof. Dr. Necmettin Erbakan bunu on yıllardır söylüyordu. Örneğin, TBMM’de yaptığı konuşmasında ABD’ye ve onun muhiplerine meydan okuyarak aynen şöyle demişti: “Vay canına ya, biri hipnotize mi ediyor sizi Allah aşkına? Efendim, Amerika’nın hoşuna gitmezmiş, bana ne Amerika’dan, bana ne Amerika’dan! Amerika mı bizi yönetecek?”
Ve son söz… Amerika kurduğu oyunların altında kalacak, akıttığı kanda boğulacak. Zira, Hocamızın da dediği gibi: “Kuvvet ve kudret sahibi Amerika değil Cenab-ı Allah’tır.”
Bu kadar!