Analiz

Trump’ın Ukrayna Barış Planı ve Self-Determinasyon Üzerinde Düşündürdükleri

Batı dünyası, Kırım’ın Ukrayna’dan ayrılıp Rusya ile birleşme şeklinde kullandığı self-determinasyonuna karşı çıkmıştır.
Kırım, Dontesk ve Luhansk’ın self-determinasyonları gerek uluslararası hukuk ve gerekse uluslararası siyaset açısından tartışmalı örneklerdir.
Uluslararası hukuku ne kadar gözettiği tartışmalı olan Trump, söz konusu tutumu Ukrayna-Rusya arasındaki savaşı bitirme iddiası taşıyan barış planında da sergilemiştir.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Avrupa’da gündem başlıca güvenlik problemi olarak ifade edilen ve bu bağlamda kıtada çeşitli politika değişikliklerinin konuşulduğu Ukrayna ve Rusya arasındaki savaştır. Savaş, Ukrayna topraklarında Rusya’nın saldırılarıyla devam ederken Ukrayna da Rus hedeflerine saldırılar düzenleyebilmektedir. Sürece ABD Başkanı Donald Trump’ın barış planı ile dahil olmasıyla ateşkesin ilan edilmesi ve sonrasında savaşın bitirilmesi çabaları gündemi teşkil etmektedir. Ukrayna Lideri Vladimir Zelenskiy özellikle Avrupalı mevkidaşları ile görüşmelerde bulunarak ülkesine verilen mevcut desteğin artırılmasını ve Ukrayna’na güvenlik garantilerinin verilmesi gibi taleplerinde ısrarcı olmaya devam etmektedir. Rusya karşıtlığının hüküm sürdüğü, Rus tehdidinin her anlamda güvenlikleştirildiği, bir dönem Rus edebiyat klasiklerinin bile yasaklanılmasının düşünüldüğü Avrupa, dolayısıyla Kiev ile aynı gündem maddelerine sahip olmaya devam etmektedir. Sürece Trump’ın dahli ise tarafların incelemekte olduğu barış planının içeriği sebebiyle salt uluslararası ilişkileri değil uluslararası hukuku tartışmaya açmıştır. ABD’nin en fazla tartışılan başkanlarından olan Trump’ın Rusya-Ukrayna Savaşı’nın bitirmekteki ısrarı süreci keskin bir şekilde değiştirme potansiyeline sahiptir. Dolayısıyla uluslararası ilişkileri ve de haliyle uluslararası hukuku etkileme ihtimali yüksektir. Washington’ın geçtiğimiz günlerde yayımladığı yeni güvenlik stratejisi de son dönemde yaşananları özetler niteliktedir.

Uluslararası hukuku ne kadar gözettiği tartışmalı olan Trump, söz konusu tutumu Ukrayna-Rusya arasındaki savaşı bitirme iddiası taşıyan barış planında da sergilemiştir. Özellikle sınırların dokunulmazlığı, toprak bütünlüğü, kuvvet kullanarak ve kuvvet kullanma tehdidinde bulunarak sınırların genişletilmemesi gibi uluslararası hukukun erga omnes etkiye sahip ilkelerini sorgulatan andlaşma maddelerinin Ukrayna tarafından kabul edilip hayata geçirilmesi durumunda uluslararası hukuk sorgulanmaya devam edecektir. Özellikle sınırların değişimi, ilhak, işgal, toprak kazanımı ve son olarak self-determinasyon konularında tartışmalı emsallere bir yenisi daha eklenecektir. 28 maddeden oluşan, Trump’ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio tarafından hazırlandığı belirtilen barış planına göre Ukrayna’nın doğusu, diğer ifadeyle Donbass bölgeleri Rusya’nın egemenliğine bırakılacaktır. Salt Donetsk ve Luhansk değil Kırım da de facto Rus toprağı olarak tanınacaktır. Bu tanımayı ABD de gerçekleştirecektir. Diğer ifadeyle Rusya’nın Ukrayna üzerindeki kontrolü ve söz konusu topraklar de jure tanınmayacaktır. Öte yandan Ukrayna’nın hâlâ Donetsk ve Luhansk üzerinde bazı bölgelerde kontrole sahip olduğu hatırlanmalıdır. Plana göre de Ukrayna’nın çekildiği bu bölgeler silahtan arındırılmış olarak kabul edilecektir. Rus askerî güçleri bu bölgelere giremeyecektir. Herson ve Zaporijya dondurulmuş bölgeler olarak kabul edilecektir. 2022’de Rusya, Herson ve Zaporijya’yı Dontesk ve Lohansk gibi Rusya’nın bir parçası kabul etmiştir. Yine plana göre 2022’den bu yana Rusya’nın işgali altında olan Zaporijya nükleer tesisi Uluslararası Atom Enerji Ajansı tarafından denetlenecektir. 

Öte yandan Rusya-Ukrayna Savaşı’nda tek tartışmalı tutum Trump’ın Donbass üzerindeki Rus egemenliğini de facto tanıması değildir. Ukrayna krizinin 2013’te başlamasından bu yana Kremlin’in tutumu ve politikaları uluslararası hukuka bağlılığını sorgulatmıştır. Kırım’ın ve sonrasında Donbass’ın Ukrayna’dan bağımsızlığını ilan ettiği “self-determinasyonunu” tanımış ve Moskova’nın ifadesiyle her iki ülkenin Rusya ile birleşmesini kabul etmiştir. İlgili değişiklikleri Rus Anayasası’na taşıyan Vladimir Putin yönetimi Batı dünyasının durumu ilhak olarak değerlendirmesine karşı çıkmıştır. Kosova’nın tek taraflı ilan ettiği bağımsızlığının ve çoğu Batı ülkesi tarafından tanınmasını emsal olarak değerlendiren Putin, Kosova’nın bağımsızlığının kabul edilmesi durumunda Kırım’ın self-determinasyonunun da kabul edilmesi gerektiğini o dönemde iddia etmiştir. Dolayısıyla Trump’ın planı ile uluslararası hukukun tartışılması yeni bir durumu teşkil etmemekte; 2008’e diğer ifadeyle Kosova’nın uluslararası alanda tartışmalı, farklı karşılık bulan Kosova’nın bağımsızlığına kadar gitmektedir. Zaten Kırım’ın ilgili self-determinasyon açıklamasında Kosova’ya göndermede bulunduğu ve Kosova’nın bağımsızlığını “emsal” olarak değerlendirdiği hatırlanmalıdır. 

Donetsk Halk Cumhuriyeti ve Luhansk Halk Cumhuriyeti, self-determinasyon haklarını kullandıkları gerekçesiyle bağımsızlıkları Rusya tarafından tanınmıştır. Sonrasında her iki siyasi aktörün Ukrayna’ya karşı Rusya’nın yardım etmesini istediği gerekçe olarak gösterilerek Rus güçleri Donestk ve Luhansk’a gönderilmiştir.

Öte yandan yukarıda da bahsedildiği üzere Kosova da söz konusu tartışmalı örnekler arasında yer almaktadır. Kırım’ın bağımsızlık bildirisinde Kosova’nın self-determinasyonuna yer verilmesi iki örneğin beraber değerlendirilmesine neden olmaktadır. Kosova ve Kırım, her biri self-determinasyon örneği olarak nitelendirilebilirse, özel ve farklı koşullara sahiptir. Ortak noktaları da bulunmaktadır. Örneğin Kosova’nın ayrılığı ve Kırım’ın Rusya ile birleşmesi, uluslararası hukukta kabul gören self-determinasyon hakkından farklıdır. Öncesinden özerklik gibi iç self-determinasyon seçenekleri uygulanmaya çalışılmış fakat başarılı olunamamıştır. Kosova ve Kırım, dış self-determinasyon seçeneğini kullanmayı tercih etmiştir. Siyasi koşullar eklenince self-determinasyonun ayrılık seçeneğiyle kullanılması için imkân bulunmaktadır.

Ukrayna anayasasının artık yürürlükte olmadığını iddia ederek 2014’te referanduma giden Kırım, Rusya ile birleşme kararını yüzde 95,5’lik oy oranıyla almıştır. Self-determinasyon, Kırım Parlamentosu’nun 6 Mart 2014’de Ukrayna’dan ayrılma ve sonrasında düzenlenen referandum ile Rusya Federasyonu ile birleşme kararının alınması ile gerçekleşmiştir. Kırım Özerk Cumhuriyeti’nin self-determinasyonu talep etmesi, kullanması ve ilgili süreç; Kiev başta olmak üzere Ukrayna’da cereyan etmiş olağandışı siyasi olaylara tepki niteliğini taşımaktadır.

Kosova’nın self-determinasyonu uluslararası hukukta genelgeçer kabule sahip olan hakkın uygulanmasından farklı bir şekilde gerçekleşmiştir. Hakkın belirttiği gibi referandum ile değil; 2008’de Priştine Meclisi’nin aldığı karar ile bağımsızlık gelmiştir. Sırbistan, kararın şekline ve zamanına dikkat çekerek bildirgeye karşı çıkmış ve Moskova’nın desteğini almıştır.  Belgrad, Bağımsızlık Deklarasyonu’nun tek taraflı olduğunu ve çözüm sürecine dair müzakerelerin devam ettiği bir dönemde alındığını hatırlatmıştır. 2004’te Kosova’da yeniden başlayan şiddet olayları 2008’de bağımsızlığın ilan edilmesiyle sonuçlanmıştır. Siyasi faktörler, Kosova’daki sürecin bağımsızlık deklarasyonu ile sonuçlanmasının önemli nedenleridir. Kosova’nın Yugoslavya, sonrasında Sırbistan ile idari ve siyasi ilişkileri; Kosova savaşının yaşanması ve uluslararası kesimin savaşa, Kosova’nın yönetim sürecine müdahil olması self-determinasyon sürecini özetlemektedir. Kosova halkının self-determinasyonu talep etmeye taraftar olmasıyla, sosyo-politik gelişmeler ile de Kosova’nın ayrılık süreci hızlanmıştır.

Batı dünyası, Kırım’ın Ukrayna’dan ayrılıp Rusya ile birleşme şeklinde kullandığı self-determinasyonuna karşı çıkmıştır. Yapılan eleştiriler, Kırım’ın self-determinasyonu gibi siyasi niteliğe haiz olmuştur. Konjonktürel olarak “Yeni Soğuk Savaş”ın eski parametreleri kapsamında söz konusu eleştiriler değerlendirilebilir. Dolayısıyla salt Kosova veya Kırım değil; Donetsk ve Luhansk’ın da self-determinasyonu uluslararası siyasetten ayrı düşünülmemektedir. “Sömürgecilik sonrası self-determinasyon” döneminde hakkı talep eden kesimler, siyasi unsurları ekleyerek hakkı değiştirmek ve haliyle yeniden tanımlamak istemektedir. Fakat hakkın tartışıldığı, sorgulandığı bu dönemde dahi yukarıda sayılan dört örnek halen tartışmalı yapılarını korumaktadır. 

Sonuç olarak gerek savaşın geldiği nokta gerekse sürece ABD Başkanı Donald Trump’ın dahil olması ile uluslararası hukukun varlığı bir kez daha hatırlanmıştır. Venezuela’ya, Nijerya’ya askeri müdahalede bulunabileceğini diğer ifadeyle kuvvet kullanma, kuvvet kullanma tehdidinde bulunma yasağını ihlal edeceğini sarih bir şekilde ifade eden Trump, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ile ilgili yakalama kararı ve ilgili soruşturmalar sebebiyle Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne yaptırım kararnamesini de imzalamıştır. Selefi Barack Obama’nın aksine uluslararası hukuku dikkate almayan Trump, Paris Anlaşması’ndan ve İran Nükleer Anlaşması olarak da bilinen Kapsamlı Ortak Eylem Planı’ndan ABD’yi çekmiştir. Diğer yandan Avrupa’nın Rusya’ya yönelik tehdit algısı kapsamında Rusya’nın Ukrayna’nın bazı toprakları üzerindeki hakimiyetinin tanınması değerlendirildiğinde salt uluslararası hukukun değil başta Transatlantik ilişkileri olmak üzere uluslararası ilişkilerin bir kez daha sınandığı görülmektedir. Donbass’da Rus egemenliğinin/sınırların kabul edilmesi durumunda güçlünün hukuku söylemi yeniden kullanılabilir ve başta İsrail olmak üzere benzeri sınır değiştirme ya da ilhak girişimlerine emsal teşkil edilebilecek gelişmeler yaşanabilir.

Barış planında tartışmalı bir madde olan Kırım, Dontesk ve Luhansk üzerinde Rus egemenliğinin de facto olarak tanınması söz konusu bölgelerin uluslararası hukuka ilişkin tek sorunlu boyutu değildir. Diğer bir ifadeyle Kırım, Dontesk ve Luhansk’ın self-determinasyonları gerek uluslararası hukuk ve gerekse uluslararası siyaset açısından tartışmalı örneklerdir. Bahse konu örnekler, uluslararası hukukta genelgeçer kabule sahip olan self-determinasyon hakkından farklıdır, hakka aykırı bir şekilde gerçekleşmiştir.

Doç. Dr. Ceren GÜRSELER
Doç. Dr. Ceren GÜRSELER
ANKASAM Afrika-Filistin ve Uluslararası Hukuk Danışmanı

Benzer İçerikler