Son yıllardaki jeopolitik gelişmeler, küresel güvenlik mimarisinde dikkate değer değişimlere neden olmuş; Avrupa Birliği (AB) de bu dinamik ortamda savunma politikalarını yeniden şekillendirme çabasına girmiştir. Avrupa’nın yeniden silahlanma süreci, özellikle Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) güvenlik garantilerindeki dalgalanmalar ve küresel güç dengelerindeki değişimle ivme kazanırken, Türkiye’nin jeopolitik konumu ve savunma sanayisinde kaydettiği ilerlemeler, bu sürecin dikkatle izlenen başlıkları olmuştur.[1]
Türkiye’nin uluslararası savunma ilişkileri geçmişi, 1815 Viyana Kongresi’nden bu yana Avrupa güvenliğine çeşitli düzeylerde katkı sunan bir çizgi izlemektedir. Coğrafi konumu nedeniyle Türkiye, tarih boyunca Balkanlar, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’i birbirine bağlayan bir geçiş bölgesi olmuş; bu konum ülkenin güvenlik politikalarında sürekli bir stratejik önem yaratmıştır. Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ne (NATO) üyeliğiyle birlikte Türkiye, Avrupa’nın savunma planlamasında önemli bir aktör haline gelirken, Soğuk Savaş sonrası dönemde değişen güvenlik paradigmaları doğrultusunda yeni işbirlikleri ve bölgesel uyum stratejileri geliştirmiştir.[2] Özellikle AB ile sürdürülen çeşitli savunma projeleri, Türkiye’nin teknik kapasiteleriyle katkı sağladığı alanların genişlemesine imkân tanımıştır. Son yıllarda savunma teknolojilerinde yaşanan gelişmeler, özellikle insansız hava araçları alanındaki üretim kapasitesi, Avrupa’daki savunma ihtiyaçlarıyla örtüşen teknik kabiliyetler açısından önem arz etmektedir. Ancak bu katkıların yapısal işbirliğine dönüşebilmesi için siyasi ve kurumsal çerçevelerin netleşmesi gerekmektedir.
Avrupa’nın güvenlik mimarisi, Ukrayna Krizi ve ABD’nin güvenlik politikalarında yaşanan değişkenlikler neticesinde yeniden değerlendirilmeye başlanmıştır. Bu bağlamda AB, kendi savunma kapasitesini güçlendirme yönünde adımlar atarken, dış aktörlerle kurulacak işbirliklerini stratejik çerçevede ele almaktadır. Türkiye’nin savunma sanayisindeki kabiliyetleri, bu yeniden yapılanma sürecinde işbirliği açısından bir potansiyel alanı yaratmaktadır. AB Komisyonu tarafından yayımlanan strateji belgelerinde, üçüncü ülkelerle savunma sanayi işbirliklerinin teknik ve politik sınırları tanımlanırken, Türkiye’nin bu alanlarda sağlayabileceği katkıların dikkatle değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.[3] Özellikle teknolojik bağımsızlık hedefi doğrultusunda Avrupa ülkeleri yakın çevredeki üretim ve teknoloji kaynaklarına yönelmekte; bu eğilim Türkiye gibi bölgesel güçlerle işbirliği zeminini güçlendirmektedir.
Türkiye’nin savunma sanayi kapasitesi, AB’yle olan ilişkilerde teknik bir ortaklık alanı oluşturmakla birlikte bu işbirliğinin kapsamı ve derinliği siyasi faktörlerden etkilenmektedir. Yerli üretim kabiliyeti ve ileri teknolojili projelere olan yatırım artışı, Türkiye’nin savunma politikalarında daha özerk hareket etmesine imkan tanımıştır. Örneğin TAI Kaan gibi projeler, yalnızca askeri modernizasyon açısından değil, aynı zamanda dışa bağımlılığın azaltılması açısından da stratejik önem taşımaktadır.[4] Türkiye’nin Avrupa, Asya ve Orta Doğu arasındaki kesişim noktasında bulunması, güvenlik projelerinde transit ve lojistik altyapı açısından avantajlı bir zemin sunmaktadır. Ancak bu avantajların etkin kullanımı, sadece coğrafi konumla değil, aynı zamanda güven artırıcı önlemler, diplomatik uyum ve ortak stratejik hedeflerin tanımlanmasıyla da doğrudan ilişkilidir.
AB ile Türkiye arasındaki stratejik işbirlikleri, tarihsel bağların ötesinde son yıllarda gelişen bölgesel dinamikler çerçevesinde yeniden şekillenmektedir. Ortak savunma projeleri, karşılıklı kapasite inşası ve teknik bilgi paylaşımı gibi alanlarda belirli bir ivme kazanılmış; ancak bu sürecin sürdürülebilirliği, kurumsal uyum ve güvenlik politikalarının senkronizasyonuna bağlı kalmıştır. Türkiye’nin savunma sanayisindeki üretim kapasitesi, bazı AB ülkelerinin ihtiyaçlarıyla teknik anlamda örtüşse de işbirliğinin kapsamlı hale gelebilmesi için diplomatik ilişkilerde istikrarlı bir zeminin tesis edilmesi elzemdir. Aynı zamanda AB’nin stratejik otonomi hedefi doğrultusunda geliştirilen savunma projelerinde Türkiye’nin ne ölçüde yer alacağı konusu, taraflar arasında net bir politika uyumu gerektirmektedir. Bilgi transferi ve ortak Ar-Ge faaliyetlerinin artması, teknik işbirliğini ileri düzeye taşıyabilecek adımlar arasında değerlendirilmektedir.[5]
Avrupa güvenlik mimarisi, ekonomik ve siyasi belirsizliklerin gölgesinde yeniden tanımlanırken, Türkiye’nin sağladığı bazı lojistik, teknik ve bölgesel imkanlar, stratejik değerlendirmelere konu olmaktadır. Türkiye’nin çok katmanlı dış politika yaklaşımı, AB ile ilişkilerde dönemsel dalgalanmalara yol açsa da özellikle bölgesel güvenlik alanındaki deneyimi dikkate alındığında, bu etkileşimin tamamen dışlanması rasyonel bir seçenek gibi durmamaktadır. Jeopolitik etki yalnızca askeri unsurlarla sınırlı kalmayıp enerji güvenliği, sınır kontrolü ve kriz yönetimi gibi farklı boyutlarda da değerlendirilmektedir. Türkiye’nin Avrupa güvenlik mimarisiyle nasıl entegre edileceği sorusu daha karmaşık bir çerçevede ele alınmaktadır. Bu bağlamda stratejik işbirliği kavramı, teknik uyumluluğun ötesinde siyasi eşgüdüm ve güven inşası süreçlerini de içermektedir.
AB-Türkiye ilişkileri, yalnızca tarihsel temellere değil, aynı zamanda güncel güvenlik gerekliliklerine ve ortak çıkarlara dayalı olarak gelişmektedir. Savunma sanayi alanındaki teknik işbirlikleri hem AB’nin üretim kapasitesini artırması hem de Türkiye’nin ihracat pazarını çeşitlendirmesi açısından önem taşımaktadır. Türkiye’nin sahip olduğu bazı askeri teknolojiler, AB ülkeleri için kısa vadede operasyonel faydalar sunabilecek düzeydedir. Ancak bu işbirliğinin stratejik hale gelebilmesi, taraflar arasında normatif çerçevenin uyumlu hale getirilmesini gerekli kılmaktadır. Avrupa’nın yeniden silahlanma süreci içerisinde Türkiye’nin rolü sadece bir tedarikçi değil, belirli projelerde teknik ortak ya da platform sağlayıcısı olarak da düşünülebilir. Bununla birlikte güvenlik politikalarının siyasi çerçevesi şekillenmeden bu işbirliğinin kurumsallaşması sınırlı kalabilir.
AB ile Türkiye arasındaki ilişkilerin geleceği, savunma alanındaki teknik ve stratejik etkileşimlerin ötesine geçerek uzun vadeli ortaklık perspektifiyle değerlendirilebilir. Türkiye’nin savunma sanayisindeki gelişimi, AB’nin stratejik hedefleriyle uyumlu hale getirilebildiği ölçüde karşılıklı fayda temelinde kalıcı işbirlikleri mümkün hale gelebilir. Bu çerçevede ortak üretim, bilgi paylaşımı ve eğitim gibi alanlarda geliştirilecek projeler, sadece askeri değil, ekonomik ve teknolojik sinerjiler de yaratacaktır. Avrupa’nın güvenlik politikalarında yaşanan dönüşüm süreci, Türkiye’yle yapıcı ilişkilerin kurulmasını zorunlu kılarken, bu ilişkilerin istikrarlı hale gelmesi tarafların siyasi kararlılığına bağlıdır.
Sonuç olarak Türkiye’nin AB’yle ilişkilerindeki stratejik önemi, yalnızca askeri kapasiteleri değil, aynı zamanda bölgesel güvenlik dinamiklerine katkı sunabilme potansiyeliyle değerlendirilmektedir. AB’nin güvenlik mimarisini yeniden tanımlama çabası içinde, Türkiye’yle kurulacak teknik ve siyasi eşgüdüm, karşılıklı çıkarların sürdürülebilir bir çerçevede yönetilmesini sağlayabilir. Stratejik ortaklık kavramı günümüzde çok boyutlu bir yapıya bürünmekte; Türkiye’nin AB ile olan ilişkileri bu çerçevede yalnızca askeri değil, ekonomik ve teknolojik alanlara da yayılarak derinleşme potansiyeli taşımaktadır. Türkiye’nin Avrupa güvenlik mimarisine entegrasyonu, tarafların karşılıklı güven temelinde oluşturacağı yeni işbirliği modelleriyle mümkün olabilecek ve bu süreç, bölgesel istikrarın korunmasına katkı sağlayabilecek niteliktedir.
[1] Ratti, L. (2023). NATO and the CSDP after the Ukraine War: The End of European Strategic Autonomy?. Canadian Journal of European and Russian Studies.
[2] Yikilkan, O. (2001). A Changing European Security and Defense Architecture and Its Impact on Turkey.
[3] Aykan, M. (2005). Turkey and European Security and Defence Identity/Policy (ESDI/P): A Turkish View. Journal of Contemporary European Studies, 13, 335 – 359.
[4] Kuniholm, B. (2001). Turkey’s Accession to the European Union: Differences in European and US Attitudes, and Challenges for Turkey. Turkish Studies, 2, 25 – 53.
[5] Alexe, K. (2022). The Role of Turkey as a European Union Security Player in Africa. International Business & Economics Studies.
