Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen için Avrupa Parlamentosu’nda biri aşırı sağ gruplar, diğeri sol gruplar tarafından olmak üzere AB’nin Gazze politikaları ve ticaret antlaşmalarını içeren iki ayrı gensoru önergesi gündeme gelmiştir. Bu doğrultuda Von der Leyen, AB’nin hem içeriden hem de dışarıdan bir meydan okumayla karşı karşıya kaldığını, rakiplerin Avrupa içindeki bölünmeyi hem kışkırttığını hem de kullandığını ifade ederek “bu bir tuzak. Ve buna kesinlikle kanmamalıyız…” açıklamasında bulunmuştur.[i]
Her ne kadar 9 Ekim 2025 tarihinde yapılacak gensoru oylamasında Von der Leyen’i istifaya zorlayacak bir sonuç çıkmayacağı tahmin edilse de yapılan açıklamada seçilen kelimeler gensoruna yanıtın ötesinde mesajlar içermesi açısından önemlidir. Elbette Von der Leyen’in kendisine yöneltilen iki gensoru önergesine verdiği yanıt öncelikle kişisel savunma ve liderliğinin korunmasına yönelik bir girişimdir. Ancak diğer yandan bu açıklamanın AB’nin içinde bulunduğu siyasi kırılganlığın bir yansıması olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira AB son yıllarda hem iç krizler hem de dış politika bağlamında çeşitli sınamalarla karşı karşıya kalmaktadır. Rusya-Ukrayna Savaşı, artan güvenlik endişeleri, enerji krizi, ekonomi, yükselen popülizm, göç gibi sorunlar nedeniyle Birliğin siyasi bütünlüğünün korunması gün geçtikçe zorlaşmaktadır.
Von der Leyen başkanlığında Komisyon, savunma, enerji, yeşil dönüşüm, dijitalleşme, tedarik zincirleri gibi alanlarda Avrupa egemenliğini ve bütünlüğünü destekleyen politikalar ile üye ülkelerin Brüksel’le daha fazla koordine olması amaçlanmaktadır. Karar alma süreçlerinin merkezileşmesini arttıran bu gibi yaklaşımlar, egemenlik hassasiyeti yüksek olan Macaristan, Slovakya gibi ülkeler tarafından Brüksel merkezli dayatma olarak değerlendirilmektedir. Bu da Almanya, Fransa ve Hollanda gibi merkez ülkeler ile Macaristan, Polonya, Slovakya, kısmen İtalya gibi çevre ülkeler arasında ortaya çıkan Siyasi Avrupa-Egemen Avrupa ayrışmasını öne çıkarmakta ve AB’de bölünmeyi tetiklemektedir. Tüm bunlar Birlik duygusunun pekiştirilmesi amacıyla AB kimliğinin yeniden tanımlanması duyulan ihtiyaca işaret etmektedir.
Von der Leyen’in açıklaması detaylı incelendiğinde kişisel bir savunmadan ziyade muhalefetin itirazlarını pasifleştirmek, Avrupa kimliğini yeniden tanımlamak üzere inşa edilen siyasi bütünlük arayışının söylemsel bir yansıması olarak görülebilir. Nitekim “bu bir tuzak” söylemiyle Von der Leyen, sorunu demokratik tartışmadan çıkartarak güvenlik alanına çekmektedir. Avrupa’daki iç sorunların, Avrupa’yı bölmeye yönelik dış aktörler tarafından yönetilen bir hamle olarak göstermektedir. Akabinde ise Von der Leyen, “Putin Avrupalıları birbirine düşürmeye çalışıyor” diyerek tehdit algısını güçlendirmekte ve doğrudan Putin’i hedef göstermektedir.
Putin’in hedef gösterilmesi 2022 yılından itibaren AB’nin resmi söyleminde de sıklıkla kullandığı bir güvenlik kaygısına işaret etmektedir. Zira Rusya’nın dezenformasyon çalışmaları, Avrupa aşırı sağıyla bağları, seçimlere dolaylı müdahalesi ve Rusya-Ukrayna Savaşı göz önünde bulundurulduğunda Von der Leyen’in Avrupa açısından gerçekçi ve destek bulunabilir bir tehdit olarak Putin’i öteki kategorisinde öne çıkarmasını kolaylaştırmaktadır. Nitekim “Biz buna kesinlikle kanmamalıyız” diyen Von der Leyen, biz-onlar dikotomisini kolaylıkla inşa edebilmekte ve AB içi siyasi bir kriz, dış tehdit söylemine dönüştürülerek yeniden tanımlanmaktadır.
Mevcut tanımlama üzerinden gensoru değerlendirildiğinde Von der Leyen, Komisyon’a yönelik eleştirilerin yoğunlaştığı dönemde bir yandan kendisini uyarıcı, birleştirici, Avrupa güvenliğini savunan bir lider olarak konumlandırmakta, diğer yandan eleştirileri gayri meşru hale getirerek iç siyasi bütünlüğü yeniden inşa etmeye çalışmaktadır. Aynı zamanda bu tanımlama AB’nin tarihsel olarak kimlik inşasında başvurulan “öteki” mekanizmasının yeniden işlevselleştirildiğini de göstermektedir. Klasik biz-onlar ayrımında Putin, Avrupa bütünlüğünü hedef alan “bölücü bir güç” olarak betimlenmektedir. “Avrupalılara tuzak kuran düşman”a, yani Putin’e karşı birlik içinde kalmanın AB bekası için hayati olduğu vurgusu ön plana çıkarılmaktadır. Böylece Avrupa’nın kim olduğu, kimin tehdit olduğu, birlik olmanın önemi hatırlatılmakta ve demokrasi, eşitlik gibi değerler yerine dış tehdit algısı üzerinden Avrupa kimliği yeniden inşa edilmektedir. Bir başka deyişle Von der Leyen’in açıklaması, Birlik kimliğinin ortak değerlerden ziyade ortak tehdit algısına dayandırıldığının göstermektedir.
Bu bağlamda AB içindeki eleştiriler düşmanın amaçlarına hizmet eden girişimler olarak tanımlanarak eleştiriler ve muhalefet, “tehdit” kategorisinde hedef gösterilmektedir. Nitekim AB kurumları birlik ve dayanışma adı altında eleştirilerden muaf tutulurken gensoruya destek vermek Putin’in tuzağına düşmekle eşdeğer görülecek bir algı oluşturmaktadır.
Tabi eleştirilerin ve muhalefetin bu şekilde dış müdahalenin bir uzantısı olarak kabul edilmesi AB’nin şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkeleriyle çelişmektedir. Zira gensoru gibi mekanizmalar Komisyon’un faaliyetlerini denetleyen mekanizmalardır. Komisyon’un kararları bireysel hatalardan yahut politik tercihlerden kaynaklı riskler olarak kabul edilmeyip birliğin bekası ve güvenliği için alınmış zorunlu önlemler olarak ele alınırken eleştirilerin dış müdahale olarak sunulması, kısa vadede Birlik duygusunu pekiştirse de uzun vadede demokratik kontrol mekanizmalarının etkinliğini azaltmakta ve karar alma süreçlerini merkezileştirmektedir. Bir başka deyişle Brüksel merkezli karar alma mekanizmasını güçlendiren bu yaklaşım, çok sesliliğe ve AB’nin demokratik kimliğine zarar vermektedir. Oysa şeffaflık, hesap verilebilirlik, çoğulculuk AB’nin temel değerleri arasında yer almaktadır. Bu değerlerde yaşanacak aşınma, AB içinde merkez-çevre bölünmesini derinleştirmekle birlikte kültürel ve politik farkları görünür kılarak AB içinde uyumu zayıflatmaktadır.
Sonuç olarak Avrupa Birliği Komisyon Başkanı Ursula Von der Leyen’in gensoru üzerinden yaptığı açıklama ilk bakışta kişisel savunma amaçlı kurulmuş cümleler gibi dursa da aslında derin bir siyasi arka planı bulunmaktadır. Von der Leyen, yaptığı açıklamayla iç siyasi eleştiriyi dış düşmanla ilişkilendirerek AB’nin iç bütünlüğünü güvenlik ekseninde yeniden tanımlamıştır. Bir yanda AB’nin düşmanı Rusya tarafından kışkırtılmış bir bölünme planı edasında gensoru sunulurken, diğer yanda Birliği savunan son kale olarak Von der Leyen liderliğinde Komisyon resmedilmektedir. Bu şekilde AB içi sorunların dış politikayla ilişkilendirilmesi, kısa vadede dayanışmayı güçlendirecek bir hamle olarak görülebilir. Ancak çok uluslu bir yapı olan AB’nin meşruiyetini demokratik kurumlara ve denetim mekanizmalarına dayandırdığı göz önünde bulundurulduğunda dış tehdit üzerinden eleştirileri sınırlandırmaya çalışmak, kurumsal meşruiyetin zayıflaması, Brüksel’e karşı direncin artması gibi uzun vadeli sonuçlarla AB’yi karşı karşıya getireceği aşikardır.
[i] Von der Leyen: ‘Putin’in tuzağına düşmeyin’, Euronews, https://tr.euronews.com/2025/10/06/von-der-leyen-putinin-tuzagina-dusmeyin, (Erişim Tarihi: 08.10.2025).