12 Şubat 2024 tarihinde enflasyon sorununun hala sona ermediğini açıklayan Yeni Zelanda Merkez Bankası (RBNZ) Başkanı Adrian Orr, “kısıtlayıcı bir para politikası” pozisyonunu koruma nedeni olarak geniş finansal baskıları göstermiştir. Orr, parlamento komitesi önünde, mevcut %4,7’lik enflasyon oranının hala çok yüksek olduğunu ve kurulun amacının bunu yaklaşık %2’ye kadar yavaşlatmak olduğunu belirtmiştir.[1]
Orr, milletvekillerine “Bu yüzden resmi nakit oranını %5,5’te tutacak şekilde kısıtlayıcı bir para politikası duruşunu sürdürdük ve bu konudaki görüşlerimizi bu ayın sonunda yeniden paylaşacağız” demiştir. Bankanın en son faiz kararından bu yana enflasyon azalma yönelimi göstermiştir, ancak ardından gelen beklenmedik derecede güçlü yerel istihdam verilerinin paylaşılması sonrasında piyasa yakın vadeli faiz indirimi beklentilerini azaltmıştır.[2]
2025 yılından önce faiz indirimlerini reddeden Merkez Bankası, pandemi dönemi parasal teşvikleri kaldıran ilk merkez bankalarından biri olmuştur ve enflasyonu dizginlemek için 2021 yılının Ekim ayından bu yana faizleri 525 baz puan artırmıştır. Enflasyon oranı, tarihsel zirvelerin altında olsa da %1 ila %3 aralığındaki Merkez Bankası hedef bandının oldukça üzerindedir.[3]
Başkan Yardımcısı Christian Hawkesby, finansal sistemin güçlü kaldığını ve tüketicilerin daha yüksek faizlere izin verecek iyi bir konumda olduğunu komiteye bildirmiştir. Hawkesby aynı zamanda bankanın son finansal istikrar raporunun üzerinden üç ay geçmesine rağmen, içindeki bilgilerin halen yeterli olduğunu belirtmiştir. “Hane halklarının büyük çoğunluğu borçlarını yönetmeye ve ipoteklerini servis etmeye devam etti, ancak bazıları zorlanıyor ve geri kalıyor” demiştir.[4]
Ev fiyatları son altı ayda istikrar kazanmış. Ancak merkez bankacıları, nüfusun yüksek göç nedeniyle arttığı bir dönemde konut inşaatının yavaşladığından endişe duyduklarını söylemiştir. Bu durum, Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadelede sıkı bir politika izlemeye devam etme kararlılığını yansıtmaktadır, denebilir. Adrian Orr’un açıklamaları, enflasyonun hala kontrol altına alınması gerektiğini göstermektedir ve bu hedefe ulaşmak için mevcut politika duruşunun sürdürülmesi önemlidir. Bu, Merkez Bankası’nın fiyat istikrarını sağlama konusundaki taahhüdünü ve enflasyonun hedeflenen aralığın ötesine çıkmasına izin verilmeyeceği mesajını içermektedir.
Merkez Bankası’nın faiz oranlarını artırma kararları, enflasyon baskısını azaltmaya yönelik bir çaba olarak görülebilir. Ancak faiz oranlarının artırılmasıyla birlikte ekonomik büyüme ve tüketici harcamaları gibi diğer ekonomik göstergeler de etkilenebilir. Bu durumda Merkez Bankası’nın politika kararları ile ekonomik büyüme ve işsizlik gibi diğer önemli ekonomik göstergeler arasındaki dengeyi dikkate alması gerekmektedir.
Öte yandan faiz oranlarının artırılması, kredi maliyetlerini yükseltebilir ve borçlu hane halklarını etkileyebilir. Bu nedenle Merkez Bankası’nın politika kararları ile hane halklarının finansal durumunu dengeli bir şekilde ele alması önemlidir.
Ayrıca raporda belirtilen ev fiyatlarındaki istikrar, konut piyasasındaki gelişmelerin de izlenmesi gerektiğini göstermektedir. Yüksek göç ve konut arzındaki kısıtlamalar, ev fiyatlarını etkileyebilir ve bu da ekonomik istikrara yönelik bir risk oluşturabilir. Bu nedenle, Merkez Bankası’nın politika kararlarında konut piyasasının durumunu da dikkate alması gerekmektedir.
Bu bağlamda Merkez Bankası’nın halktan tepki alması ve akabinde de hükümete yönelik eleştirilerin artması durumu gündeme gelebilir. Her ne kadar Merkez Bankası, enflasyonu suçluyor olsa da bunun halk tabanında ne kadar ikna edici olacağı veya karşılık bulacağı bir soru işaretidir. Nitekim enflasyon gibi sorunlarla uğraşan ülkelerde merkez bankaları halkın hedefi haline gelebilmektedir.
Dahası Merkez Bankası’nın enflasyonu öne sürmesi de hükümet ile merkez bankası arasında bir gerilime neden olabilir. Zira bu şekilde merkez bankasının hükümetin ekonomi politikalarını hedef gösterdiği öne sürülebilir. Aynı zamanda merkez bankası ile hükümet arasında bir gerilim yaşanması da enflasyonu ve hükümetin para politikalarını daha kötü bir şekilde etkileyebilir. Bahse konu olan durum da beraberinde ekonominin kötüleşerek halk tepkisinin artmasına neden olabilir.
Tüm bunların yanı sıra hükümet ile merkez bankası arasında yaşanması muhtemel bir krizde de ülkenin kurumlarının ikiye bölünmesi durumu meydana gelebilir. Bu durum da Asya-Pasifik gibi güvenlik denklemlerinin kırılgan olarak seyrettiği ve bölgesel gerilimin yüksek olduğu bir bölgede Yeni Zelanda’nın dış politika üretim sürecini yavaşlatabilir, aynı zamanda engelleyebilir. Bunun da beraberinde hükümet karşıtı fikirlerin güçlenmesini getirebileceği söylenebilir.
Sonuç olarak Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadelede sıkı bir politika izlemeye devam etmesi önemlidir. Ancak bu politikanın ekonomik büyüme ve diğer önemli ekonomik göstergeler üzerindeki etkileri olacaktır. Ayrıca, finansal istikrar ve konut piyasasındaki gelişmeler de politika kararlarına dâhil edilebilir. Bu şekilde Merkez Bankası, enflasyon hedeflerine ulaşırken ekonomik istikrarı da koruyabilir.
[1] “New Zealand Central Bank Blames Inflation for Restrictive Policy”, Reuters, https://www.reuters.com/business/finance/new-zealand-central-bank-blames-inflation-restrictive-policy-2024-02-12/, (Erişim Tarihi: 12.02.2024).
[2] “New Zealand Central Bank Blames Inflation for Restrictive Policy”, US News, https://money.usnews.com/investing/news/articles/2024-02-11/new-zealand-central-bank-blames-inflation-for-restrictive-policy, (Erişim Tarihi: 12.02.2024).
[3] “Central Banks to Blame for Inflation, Former RBNZ Chief Says”, Bloomberg, https://t.ly/P6NTR, (Erişim Tarihi: 12.02.2024).
[4] “New Zealand Central Bank Blames Inflation for Restrictive Policy”, Reuters, https://www.reuters.com/business/finance/new-zealand-central-bank-blames-inflation-restrictive-policy-2024-02-12/, (Erişim Tarihi: 12.02.2024).