Asya’nın Güvenliği için Orta Asya’da Dil Faktörü

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Asya, dünyanın yeniden şekillenen düzeninde yükselen güç olarak ön plana çıkmaktadır. Nitekim Batı Dünyası’ndan Asya’ya doğru jeopolitik, jeostratejik ve jeoekonomik bir kaymanın yaşandığı kabul edilmektedir. Lakin çeşitli terör örgütlerinin ve tehdit kaynaklarının da Asya’ya yöneldiği bilinmektedir. Özellikle de terör örgütü Devletü’l Irak ve’ş Şam’ın (DEAŞ) sözde Horasan Vilayeti (ISKP), başta Afganistan olmak üzere Asya’da bir istikrarsızlık kaynağı olarak dikkat çekmektedir.

Tarih, güvenlik sorunlarını çözebilmiş güçlü ülkelerin ulus inşa sürecini başarıyla tamamlayan devletler olduğunu gösteren örneklerle doludur. Bu noktada Avrupalı devletlerin sahip oldukları gücün başarılı uluslaşma süreçleri neticesinde oluştuğu söylenebilir. Çünkü uluslaşma sayesinde söz konusu devletlerin hem ülke içerisinde hem de yakın çevrelerinde istikrarlı ve güvenli bir ortam yarattıkları aşikardır.

Ulus inşası sürecini sağlıklı bir şekilde gerçekleştiremeyen ya da tamamlayamayan aktörler ise Avrupa ülkelerinin tersine istikrarsızlık ve güvensizlik ortamıyla karşı karşıya kalmaktadır. Afrika ve Ortadoğu’daki çeşitli devletlerin yanı sıra Afganistan da bunun canlı bir örneğidir. Nitekim 40 yıl süren bir savaşla yüzleşen Afganistan, sadece dış müdahalelere maruz kalmamıştır. Çeşitli iç çatışmalara da sahne olmuştur. Afganistan’da dil konusundaki farklılıklar, etnik gruplar arasında güçlü bağlar tesis edilebilmesini engellemiştir. Bu durum ise üst kimlik oluşturamayan Afganistan’ın yabancı aktörler tarafından istikrarsızlaştırılmasını kolaylaştırmıştır.

Günümüzde Asya’ya doğru kayan tehdit algısının yanı sıra artan kutuplaşma nedeniyle bölge dışı aktörlerin mevzubahis coğrafyayı istikrarsızlaştırmaya yönelik stratejiler uyguladığı da görülmektedir. Bu da Asya’da ulus inşasını başarıyla tamamlamış devletlere ihtiyaç duyulduğu gerçeğini bir kez daha gün yüzüne çıkarmaktadır.

Avrupa örneğinden de görülebileceği üzere, ulus inşasını tamamlamış devletler, önce iç politikalarında ve daha sonra da yakın çevrelerindeki ülkelerde istikrarı sağlayabilmektedir. Bu noktada Orta Asya devletleri ön plana çıkmaktadır. 30 yıl önce bağımsızlığını ilan eden bölge devletleri, ulus inşa süreçlerini devam ettirmektedir. Bağımsızlık sonrasındaki ilk 25 yılda yönetimin otoritesinin tesisi noktasında bir tutum benimseyen bu aktörlerin ulus-devlet inşa sürecinde de başarılı oldukları söylenebilir.

Bahse konu olan başarının ardından Orta Asya devletleri, kendi aralarında gerçekleştirdikleri işbirlikleri üzerinden bölgesel barışı, istikrarı ve refahı sağlamaya çalışmaktadır. Aslında söz konusu politika, yabancı devletlerin müdahalelerine karşı geliştirilen en önemli savunma mekanizmalarından biridir. Bu mekanizma, sadece Orta Asya ülkelerini değil; aynı zamanda Rusya ve Çin gibi devletlerin bölgeyle olan sınırlarının istikrara kavuşması anlamına da gelmektedir. Zira çeşitli küresel güçlerle rekabet halinde olan ve önemli tehditlerle karşı karşıya kalan bu ülkeler için en önemli konulardan biri de sınırların ve yakın coğrafyanın güvenliği ve istikrarıdır.

Diğer yandan ticaret ve ulaştırma koridorları üzerinden çeşitli bölgelere ulaşmak isteyen devletler için ana merkezlerden biri olan Orta Asya’nın güvenliği, ticaretin sürekliliği ve yatırımların korunması demektir. Orta Asya devletlerinin istikrarının da hem bölge devletleri hem de Asya açısından önemli olduğu ifade edilebilir.

Bölge devletleri, ulus inşasını başarıyla tamamlayabilmek için çeşitli politikalar hayata geçirmektedir. Bunlardan biri de Orta Asya ülkelerinin dil ve alfabe konusunda attıkları adımlardır. Fırsatlar ve tehditler çerçevesinde hareket eden aktörlerin, ulus inşa sürecini tamamlayarak dünyanın yaşadığı değişim sürecinde istikrarlarını ve bölgesel güvenliklerini tesis etme konusunda harekete geçtikleri açıktır. Ayrıca diğer aktörlerle kurdukları ilişkiler ve gerçekleştirdikleri işbirliklerinin önceliği de bölgesel güvenliğin ve istikrarın korunmasıdır.

Orta Asya devletlerinin dil konusunda yaşadıkları süreç, bir tehditten ziyade fırsat olarak ön plana çıkmaktadır. Aslında yaşanan gelişmeleri tehdit olarak gören aktörlerin bölgenin istikrarsızlığını amaçladığı söylenebilir. Burada sorulması gereken soru, devletlerin neden ana dillerinde konuştuğu değil; bir devletin bütünlüğünü sağlamak için ulus inşa sürecinin neden başka aktörleri rahatsız ettiğidir.

Kısacası gelişmelerden rahatsızlık duyan ve güvenlik zafiyetine yol açacak bir tutum benimseyen tarafların niyetlerinin sorgulanması gerekmektedir. Hatta söz konusu adımların atılmasında geç bile kalındığı söylenebilir. Dolayısıyla bölgesel barışın ve istikrarın sağlanması konusunda Orta Asya devletlerinin desteklenmesi gerekmektedir. Zira komşularıyla işbirliğine açık olan sağlıklı toplumlar ve güçlü uluslar, bölgedeki istikrarın teminatı olacaklardır.

Sonuç olarak Asya kıtası, yaşadığı değişimle birlikte bir istikrarsızlık havzasına dönüşme potansiyeline sahiptir. Bunun engellenmesinin en önemli yolu da zayıf ulus devletler yerine ulus inşasını tamamlamış güçlü devletlerin varlık göstermesidir. Bu sayede bölgesel güvenliğin yanı sıra geçiş güzergahlarının ve yatırımların güvenliği de sağlanabilir. Aksi takdirde şiddetin ve istikrarsızlıkların yayılması kolaylaşacaktır.

Dr. Emrah KAYA
Dr. Emrah KAYA
ANKASAM Dış Politika Uzmanı Dr. Emrah Kaya, Akdeniz Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezundur. Yüksek lisans derecesini 2014 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde hazırladığı “Latin Amerika'da Sol Liderlerin Yükselişi ve Uluslararası Politikaya Etkisi: Venezuela-Bolivya Örneği” başlıklı teziyle almıştır. Kaya, doktora derecesini de 2022 yılında aynı üniversitede hazırladığı "Terörle Mücadelede Müzakere Yöntemi: ETA-FARC-LTTE-PKK" başlıklı teziyle elde etmiştir. İyi derecede İngilizce bilen Kaya'nın başlıca çalışma alanları; Orta Asya, Latin Amerika, terörizm ve barış süreçleridir.

Benzer İçerikler