Brexit’in İngiliz Ekonomisine Etkisi ve Gelecek Dönemde Birleşik Krallık Dış Politikası

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Brexit, uzun yıllardır gündemde olan ve İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılışını simgeleyen bir terimdir. İngiltere, Brexit anlaşmasıyla birlikte AB’den ayrılmış ve böylece daha öncesinde de kabul etmekte zorlandığı birçok AB planı, şartı ve programından kendisini geri çekmiştir. İngiltere’nin Birlikten ayrılışının temelinde, taraflar arasındaki temel görüş farklılıklarının yer aldığını söylemek mümkündür. İngiltere, AB üyeliğine adım attığı 1957 yılından itibaren ilişkilerde genelde farklı fikirlere, kabul edilmeyen şartlara zemin hazırlayan ve ortak politikalardan uzak duran bir ülke olarak bilinmiştir. Bu durum, İngiltere’nin, AB’nin sınır ve vize politikasını belirleyen Schengen üyeliği ve AB’nin ortak para birimi haline gelen avronun kullanımının reddedilmesi durumlarıyla daha iyi özetlenebilir. Tüm bunlar, İngiltere’nin “üzerinde güneş batmayan imparatorluk” olarak bilinmesi ve bundan dolayı diğer AB ülkeleri ile arasındaki farklılığı vurgulama isteğinden kaynaklanmaktadır. Tüm bu sebepler ise İngiltere’nin 1 Şubat 2020 tarihinde AB’den ayrılmasına neden olmuştur. Bu gelişme, İngiltere’yi sosyal ve ekonomik açıdan oldukça fazla etkilemiştir.

İngiltere bu sürece, Schengen Bölgesi’ne dahil olmamak ve avro yerine sterlin kullanmak gibi farklılıklarla kendini hazırlamıştır.[1] İngiltere’nin, AB’ye ait dış politikalara genellikle uyum sağlayamaması ve ekonomik ve sosyal anlamda daha üstün olduğuna yönelik bir tutum benimsemesi ayrılığı kolaylaştırmıştır. Çeşitli dönemlerde yapılan referandumlarla halkın görüşleri de alınarak benimsenen Brexit ise son referandumda az bir farkla elde edilen ayrılmaya dair sonuçla netleşmiştir. Bu referandumun aşırı sağcı lider James Cameron’un bir dönem daha başbakanlık yapma isteğiyle ortaya çıktığı bilinmektedir. O dönemde, ülke genelinde aşırı sağ görüşe sahip ve Brexit yanlısı tavır takınan kişilerin yeni bir referandum isteği bilinen bir gerçektir. Cameron bir dönem daha başbakanlık yapmak amacıyla seçim kampanyasını bu duruma göre düzenlemiş ve referandum sözü vermiştir. Neticede gerçekleştirilen referandumun sonucu ayrılık yönünde olsa da, Cameron bu sorumluluğu almaktan çekinmiş ve bu görevi Theresa May yönetimine devretmiştir. Brexit ayrılışında ön planda ve istekli olan dönemin Dışişleri Bakanı Boris Johnson ise Theresa May’in durumu ciddiyetle ele alamayışının ardından istifa etmiş ve Muhafazakar Parti liderliği ile birlikte meclis çoğunluğunu elde etmiştir. Bu durum ise Brexit’in onaylanmasıyla sonuçlanmıştır.

Aşırı sağ görüşlülerin zafer olarak nitelendirdiği Brexit’in İngiltere ekonomisine vermiş olduğu zararın Covid-19 ile eş değer olduğu öne sürülmektedir. Gelecek 5 yıl içerisinde İngiltere’nin Covid-19 öncesi ekonomik koşullara dönmesinin mümkün olmadığı ise yetkililer tarafından dile getirilmektedir. Vatandaşların çoğunluğu az bir farkla gerçekleşen bu ayrılıktan şikayetçi görünmeye başlamışlardır. Son yıllarda Brexit’in ve yolsuzluk skandallarının Birleşik Krallık halkının hükümete olan güvenini azalttığı da bilinmektedir. Önceki günlerde yayınlanan bir anket, vatandaşların hükümetten ziyade AB’ye ve Avrupa Parlamentosu’na daha fazla güvendiğini ortaya koymaktadır. Boris Johnson’un seçimlerle engellediği ikinci referandumun ise AB’den ayrılığı getirip getirmeyeceği tartışılan diğer önemli durumlardandır. Buna göre, son gelişmeler ve ekonomik durum İngiltere halkının AB’ye daha çok güvendiğini ve Brexit’ten memnun olmadığını göstermektedir. Bu durum, İngiliz politikacıların gelecek dönemde dış politikasını şekillendireceği bir yöntem olabileceği gibi, İngiltere Başbakanı Rishi Sunak’ın ekonomik oluşumları ve mali politikaları güçlendirme adına yapmış olduğu anlaşmalar ise İngiltere ekonomisini bir nebze olsun toparlayabilecek adımlardır. Tüm bunlara rağmen görülen zarar oldukça büyük ve ciddidir. AB ile Pazar anlaşmalarının İngiliz ekonomisinin hatırı sayılır bir miktarını oluşturmaktadır. %4 olarak bilinen bu oranın ayrılığa rağmen gerçekleştirilecek önemli bir ekonomi anlaşmasıyla toparlanabileceği bilinse de, AB bu anlaşmaya pek de sıcak bakmamaktadır.

İngiltere’nin bir diğer şansı ise tekrar üyeliğe dayanmaktadır. Bu kapsamda Birleşik Krallık Hükümeti bu duruma da hazırlık yapar gibi gözükmektedir. İngiltere Kralı III. Charles’ın Almanya gezisiyle birlikte, daha önce İngiltere tarihinde birçok kez rastlanılan Kral veya Kraliçe’nin dış politikadaki krizleri çözmek amacıyla çıktığı seyahatlere bir yenisinin eklendiği söylenebilir. Almanya Parlamentosu’nda yapmış olduğu konuşmayla milletvekillerini etkileyen ve yapıcı bir söylemle hareket eden Kral Charles, bu ziyareti olası bir birleşim talebine öncü nitelikte gerçekleştirmiş olabilir. Öte yandan, AB ile önceki günlerde yapılan İskoçya Anlaşması da Birleşik Krallık politikası açısından büyük bir önem arz etmektedir. Söz konusu Anlaşma, Avrupa Parlamentosu seçimlerine kadar İngiltere’nin koltuklarının devredilmeyeceğini söylemektedir. Vatandaşların ekonomik koşullar ile sosyal açıdan AB ülkelerinden çalışma izni almakta zorlanmaları gibi etkenler tekrar birleşme isteğini arttırsa da, AB’nin tutumu bu duruma olumsuz baktıklarını göstermektedir. Kral Charles’ın bu ziyareti ise beklentileri ve düşünceleri tersine çevirebilir. Gelecek dönemde ekonomik açıdan yıpranma riskine karşın İngiltere’nin yeni ekonomik müttefik bulma arayışı ise Asya’ya yönelmesiyle sonuçlanabilir. Bu durum, bir diğer çıkış yolu olarak görülebilir.

Sonuç olarak, İngiltere ayrılık kararıyla oldukça büyük bir risk almıştır. Covid-19 ekonomik yansımasının üzerine AB ayrılığının yarattığı etki ise gelecek dönemde İngiliz ekonomisini, sterlini ve hükümetleri etkileyebilecek niteliktedir. Bu bağlamda, Kral Charles’ın Avrupa ziyaretleri büyük bir önem taşımaktadır. Brexit’ten geri dönüş olmasa dahi İngiltere ekonomi anlaşmalarını AB ile yeniden yapılandırabilir ve bu süreci daha az zararla atlatabilir. Vatandaşların hükümete güveninin giderek düşmesi, Başbakanlık makamındaki sık görev değişimi gibi unsurlar da ekonomik stabilizasyonu olumsuz etkileyen faktörlerdir. Bu etmenler, yeniden üyelik ihtimalini gündeme getirebilir. Özetle, İngiltere süreçten zarar almadan ya da daha az zararla çıkmaya çalışmaktadır. Kamuoyu bu konuda pişman gibi gözükse de gelecek dönemin ne tip anlaşmalar getirebileceği ya da uzun vadede bu durumun İngiltere’nin faydasına olup olmayacağı bilinmemektedir. Güneşin batmadığı imparatorlukta zaman, önemini giderek artırmaktadır.


[1] “Schengen Bölgesi Ülkeleri Listesi”, Schengen Visa Info, https://www.schengenvisainfo.com/tr/schengen-bolgesi-ulkeleri-listesi/, (Erişim Tarihi: 20.04.2023)

Benzer İçerikler