Tarih:

Paylaş:

Çin-CEE Enstitüsü Araştırmacısı Dr. Ladislav Zemánek: “Kuşak ve Yol Girişimi, Küresel Kalkınmaya Kayda Değer Bir Katkı Sağlamaktadır.”

Benzer İçerikler

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

İpek Yolu, tarihteki en önemli uluslararası ticaret yollarından biridir. 2013 yılında eski İpek Yolu’nu canlandırmak için Çin Devlet Başkanı Şi Cinping tarafından “Kuşak ve Yol Girişimi” (KYG) ortaya atılmıştır. Bu projede ekonomik kalkınma, ticari faaliyetler ve siyasi işbirlikleri amaçlansa da KYG sadece ekonomik amaçlı bir proje olarak görülmemelidir. Aynı zamanda uluslararası sosyal ve kültürel etkileşimi sağlamaktadır.

Buradan hareketle Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), Kuşak ve Yol Girişimi’ni 10. yılında değerlendirmek üzere Macaristan-Budapeşte merkezli Çin-Merkez ve Doğu Avrupa Ülkeleri (Çin-CEE) Enstitüsü Araştırmacısı Dr. Ladislav Zemánek’ten almış olduğu görüşleri dikkatlerinize sunmaktadır.

1. Geçtiğimiz yıl Kuşak ve Yol Girişimi 10. yılını doldurdu. Bu süreçte projenin başarıları hakkında neler söylenebilir?

Kuşak ve Yol Girişimi, küresel kalkınmaya yeni bir ivme kazandırmayı ve hızlandırmayı amaçlayan yenilikçi ve ileriye dönük bir projedir. Hem gelişmekte olan hem de gelişmiş ülkelere fayda sağlayacak biçimde tasarlanmıştır. Çin’in gelişmekte olan en güçlü ülke ve nominal GSYİH açısından dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olduğu göz önüne alındığında, modernleşme, reformlar ve dışa açılmada elde ettiği başarılar uluslararası toplumun tüm üyeleri için büyük önem taşımaktadır. Uluslararası Para Fonu’nun son dönemdeki verilerine göre, Çin’deki ekonomik büyümenin uluslararası topluma bir bütün olarak olumlu yansımaları bulunmaktadır, Çin’in GSYİH’sindeki her yüzde 1’lik artış, diğer ekonomilerdeki üretimde ortalama yüzde 0.3’lük bir artışa yol açmaktadır.

Kuşak ve Yol Girişimi, Çin’in iç ve dış ekonomik modelinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu bakımdan Çin’in modernleşme çabalarından ve iç sosyoekonomik ihtiyaçlarından ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda hem Çin hem de Batılı liberal demokrasiler için ciddi bir zorluk teşkil eden 2000’lerin sonundaki küresel ekonomik krizden sonra, gelişmiş ekonomilerin “seküler durgunluğu” ile mücadele etmenin bir aracı olarak değerlendirilebilir. Son olarak, KYG giderek artan korumacı ve regresif eğilimlerle karşı karşıya olan küreselleşmeyi derinleştirmeyi amaçlamaktadır. Bunlar kısmen neoliberal küreselleşme modelinin, eşitsizliklerin pekiştirilmesi ve az gelişmiş ülkelerle birlikte Küresel Güney’in eşit katılım, karar alma ve küreselleşmenin faydalarından dışlanmasından başlayıp yerel sosyal kalıplar ve kültürel özellikler üzerindeki yıkıcı etkilere kadar uzanan geniş bir dizi olumsuz sonuca karşı doğal bir tepkidir. Dolayısıyla amaç, neoliberalizmin olumsuz yönlerinin önüne geçerken küreselleşmenin avantaj ve faydalarını korumaktır. Kuşak ve Yol Girişimi, bu konuda önemli başarılar elde etmiştir.

Sonuç olarak Kuşak ve Yol Girişimi bağlantı, değişim ve karşılıklı anlayışa katkıda bulunmuş, az gelişmiş ve denize kıyısı olmayan ülkelerin ekonomik kalkınmalarını hızlandırmalarına yardımcı olmuş ve korumacılığa, blok zihniyetine ve çatışmalara karşı koymak için elverişli koşulları sağlamıştır. Barışçıl işbirliği, açıklık ve kapsayıcılık, karşılıklı öğrenme ve fayda ruhu, mevcut sorunların ve zorlukların üstesinden gelinmesi için hayati bir kaynaktır. Kuşak ve Yol Girişimi’nin avantajları şimdilik bazı olumsuz yan etkilerinden daha ağır basmaktadır.

2. Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’nin temel hedeflerinden biri de kıtalararası altyapıyı kullanarak katılımcı ülkelerin ekonomik kalkınmasını sağlamaktır. Bu bağlamda projenin küresel ticaretteki rolü nedir?

KYG dünya ekonomisine, uluslararası ticarete ve kapsayıcı ve sürdürülebilir küresel kalkınmaya kayda değer bir katkı sağlamaktadır. Birleşmiş Milletler, Dünya Ekonomik Forumu ve Dünya Ticaret Örgütü gibi önde gelen kuruluşların önde gelen temsilcilerinin yaptığı olumlu açıklamalardan bahsedilebilir. Çin, tarihteki en büyük serbest ticaret bölgesi haline gelen Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) dahil olmak üzere 28 ülke ve bölgeyle 20’den fazla serbest ticaret anlaşması imzalamıştır. Kuşak ve Yol Girişimi ticaret ve yatırımın serbestleştirilmesini geliştirmekte ve engelsiz ve etkin ticareti hedeflemektedir. Resmi istatistiklere göre Çin ve diğer Kuşak ve Yol Girişimi katılımcıları arasındaki ithalat ve ihracatın toplam değeri 19 trilyon ABD Dolarını aşarak yıllık ortalama %6.4’lük bir büyüme göstermiştir.

Uluslararası Para Fonu yakın zamanda politika kaynaklı jeoekonomik parçalanma riskine karşı uyarıda bulunmuştur. Paradoksal olarak bu risk çoğunlukla liberal demokratik ülkeler tarafından benimsenen korumacı ve güvenlik temelli politikalardan kaynaklanmaktadır. Gelişimin mevcut aşamasında liberal demokrasiler, hem Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından öne çıkan neoliberal politikalardan hem de temel liberal ilkelerden vazgeçmektedir. Batılı aktörlerin aşırı güvenlikleştirmeye ve otoriter uygulamalara yönelmesi, açık uluslararası ortamın, kapsayıcı ve katılımcı küreselleşmenin ve demokratik bir uluslararası düzenin önünde engel teşkil etmektedir.

Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi dahil ancak bununla sınırlı kalmayan dış politikaları ise tam tersi yönde ilerlemektedir. Girişim, katılım için herhangi bir siyasi ön koşul koymamaktadır ve dolayısıyla her hükümete, her ülkeye ve vatandaşlarına açıktır. Çin, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri ile birlikte dünyanın en büyük ticari aktörleridir. Bu nedenle Kuşak ve Yol Girişimi’ni uluslararası toplumun diğer üyelerinin strateji ve projeleriyle birlikte küresel ekonomik mimariye dahil etmenin yollarını aramaları gerekmektedir.

Aynı şekilde, uluslararası toplum Çin’in pazara erişimini daha da genişletmesini ve yabancı sermaye girişi ile mal, hizmet, dijital ürün ve e-ticareti de kapsayacak şekilde ekonomisinin dışa açılmasının hızlandırmasını beklemektedir. Ekonomik mübadeledeki dengesizlik ve Çin pazarına yabancı erişimine getirilen kısıtlamalar Pekin ile yapılan görüşmelerin önemli bir konusu olmaya devam etmektedir.

3. Kuşak ve Yol Girişimi’nin başarıya ulaşmasında kültürler arası etkileşimin rolü nasıl açıklanabilir?

Kültürler ve medeniyetler arası iletişim, etkileşim ve değişimler KYG’nin ayrılmaz bir parçasıdır. Önemli olan husus, projenin doğası gereği çok katmanlı, çok yönlü ve çok taraflı olması ve “zamanın ruhuna” uygun olmasıdır. Dünya ekonomisinde ve uluslararası ilişkilerde, jeopolitik ve jeoekonomik manzarada süregelen dönüşümlerin ana hatlarını kısaca özetleyelim. Ekonomik ve siyasi gücün Batı’dan Asya-Pasifik bölgesine kayması, bölgesel güçlerin ortaya çıkması ve “dünya çoğunluğunun” genel olarak özgürleşmesi kaçınılmaz gelişmelerdir. Bunlar, uluslararası politikanın demokratikleşmesini ve çok kutupluluğun (çok merkezlilik) güçlenmesini beraberinde getirmektedir.

Bu makro trend Soğuk Savaş döneminde hız kazanmış ve çok kutupluluğun yaygınlaşması ancak Sovyetler Birliği’nin çökmesi ve Avrupa’daki Komünist rejimlerin yıkılması sonucunda engellenebilmiştir. Bu özel tarihsel konstelasyon, neoliberal kapitalizm, liberal demokrasi ve liberal enternasyonalizme dayalı Batı modelinin eşi benzeri görülmemiş bir egemenliğini ortaya çıkarmıştır. Dünya çoğunluğunun özgürleşmesi ve yükselişi hızlanırken ve Çin’in modeli alternatif modernleşme ve modernitenin uygulanabilir olduğunu gösterirken çok sayıda aktör eşit tanınma talebinde bulunmakta ve meşru çıkarlarını ileri sürmektedir. Liberal demokratik elitler, dünya çoğunluğunun Batılı yaşam tarzını takip etmek ve bir dünya azınlığının neo-kolonyal uygulamalarına uymak istemediği gerçeğiyle karşı karşıyadır.

Ülkeler büyük ölçüde yerel özelliklere, geleneklere ve medeniyet değerlerine dayalı olarak kendi kalkınma yollarını çizme hakkını savunmaktadır. KYG, çok taraflı ve uluslarüstü işbirliğine dayanan bir yerel kalkınma aracı olarak bu tür isteklere cevap vermektedir. Yerel ve küreselin uygun bir şekilde bir araya getirilmesine olanak sağlar. KYG, hegemonya sonrası, demokratik ve kapsayıcı bir dünya düzenine geçiş için gerekli bir dayanak olarak görünen barış içinde bir arada yaşama ilkelerini benimsemektedir. Bu açıdan BRICS, Avrasya Ekonomik Birliği, Büyük Avrasya Ortaklığı ve Şanghay İşbirliği Örgütü gibi bir dizi projeyle örtüşmektedir. Bunların tümü dünya çoğunluğunun özgürleşmesine, gerçek çok taraflılığın güçlenmesine ve uluslararası ekosistemin demokratikleşmesine katkıda bulunmaktadır.

Hem tek tek ülkelerle hem de çok taraflı kuruluşlarla yapılan anlaşmaların sayısı ve bunların stratejileri ve girişimleriyle olan bağlantıları çok fazladır. Çin, 2023 yılının ortasına kadar 150’den fazla ülke ve 30’dan fazla uluslararası örgütle 200’den fazla KYG işbirliği anlaşması imzalamıştır. Ulaşım, dijital, kurumsal, finansal ve kültürel altyapının uygulanması, kaynakları ve mevcut araçları çeşitlendirmekte ve katılımcı ülkeleri mevcut yapılardan izole etmeden ve daha fazla bölünme yaratmadan bağımlılıklarını ve kırılganlıklarını azaltmaktadır. Böylece KYG, bireyler, uluslar, ülkeler, kültürler ve medeniyetler arasında köprüler kurarken katılımcıların maddi temellerinin iyileştirilmesine yardımcı olmaktadır. KYG başarısını hem Çin’in ekonomik kabiliyetlerine hem de Avrasya, Afrika, Amerika ve Okyanusya’dan aktörlerin çıkarlarına, ihtiyaçlarına ve vizyonlarına gösterdiği saygıya borçludur.

4. İtalya’nın Kuşak ve Yol Girişimi’nden çekilmesinin ardından ABD tarafından desteklenen Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru projesine katılması nasıl değerlendirilebilir?

İtalya’nın Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC) girişimine katılma kararı ve ardından Kuşak ve Yol Girişimi’nden çekilmesi, İtalyan hükümetinin genel olarak Atlantik müttefikleri ve özel olarak da ABD ile daha yakın bir uyum içinde olmayı tercih ettiğini göstermektedir. Böyle bir karar Giorgia Meloni’nin iç gündemiyle bağlantılı olabilir. AB’de liberal demokratik modeli eleştiren birçok ülke bulunmaktadır. İlliberal aktörler kendi çıkarlarını savunmak için sınırlı bir hareket alanına sahiptir ve bu nedenle Brüksel’den gelen baskıları azaltmak için Washington ile yakınlaşma stratejisine başvurabilirler. “Law and Justice Party” yönetimi altındaki Polonya’nın durumu böyleydi. Varşova, Amerikan çıkarlarına boyun eğerken kendi içinde muhafazakar bir dönüş yaptı. Görünüşe göre Roma da aynı tutumu benimsemiş durumdadır. İtalyan hükümeti, Avrupa Komisyonu’nun “riski azaltma” stratejisini destekleyerek Çin’le işbirliğine yönelik güvenlik merkezli tutumu benimsedi. Benzer şekilde, Meloni’nin Moskova’ya karşı savaşında Ukrayna’ya verdiği güçlü destek, Rus-İtalyan dostluk geleneğiyle çelişmektedir.

Aynı zamanda, Kuşak ve Yol Girişimi’nden çekilmenin ikili ilişkilerde mutlaka bir gerilemeye yol açması gerekmiyor. Avrupa’dan bir başka örnek ise bu argümanı doğruluyor. Pekin’le yaşanan ve 2021 yılında 17+1 mekanizmasından çekilmeyi de içeren tartışmanın ardından Litvanya’nın Çin’den yaptığı ithalat bir sonraki yıl rekor seviyelere ulaştı ve Litvanya’nın Asya ülkesine ihracatı geçen yıl yükseldi. Bu durum İtalya için de geçerli olabilir. Bununla birlikte İtalya’nın Çin karşısındaki konumu, ülkelerin büyük çoğunluğunun katıldığı bu küresel girişimden çıkma kararıyla şüphesiz zayıflamıştır. Bu arada Roma, Yunanistan’ın Akdeniz’de bir ticaret merkezi olarak konumunu güçlendirmesine yardımcı olacaktır. Böyle bir politikayı ve bunun İtalyanlara sağlayacağı faydaları değerlendirmek, İtalyan vatandaşlarına düşmektedir.

Dr. Ladislav Zemánek

Dr. Ladislav Zemánek, Budapeşte’de (Macaristan), Çin Sosyal Bilimler Akademisi tarafından kurulan Çin-CEE Enstitüsü’nde yerleşik olmayan bir araştırma görevlisidir. Valdai Tartışma Kulübü’ne (Rusya) katkıda bulunmakta ve aynı zamanda bağımsız politika danışmanı olarak çalışmaktadır. Çek Cumhuriyeti Parlamentosu Parlamenter Enstitüsü ve Çek Bilimler Akademisi’nde araştırma deneyimine sahiptir. Charles Üniversitesi’ndeki (Çekya) Doğu Avrupa çalışmalarından mezun olduktan sonra ulusal düzeyde Felsefe Doktorası (PhDr.) derecesi almıştır. Çin-Sovyet ilişkilerine ve Sovyet perestroykası ile Çin’in reform ve dışa açılmasının karşılaştırmalı analizine yönelik doktora tezini, 2024 yılında savunması beklenmektedir.

Son makaleleri; uluslararası ilişkilerin mevcut dönüşümü ve Batı liberal demokrasisi (postliberalizm), Avrasya’nın yükselişi ve Çin-Avrupa-Rusya üçgenindeki karmaşık ilişkilere odaklanmaktadır. Araştırmalarını ve fikirlerini Çin Sosyal Bilimler Akademisi, Çek Bilimler Akademisi, Macaristan Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, Uluslararası Politika ve Ekonomi Enstitüsü (Sırbistan), Moskova Devlet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, Rusya Bilimler Akademisi, Rusya Siyaset Bilimi Derneği ve Hong Kong Üniversitesi gibi saygın kurumlarda sunmuştur.

Yasemin Hilal SAYINER
Yasemin Hilal SAYINER
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü