İkinci Soğuk Savaş Başladı mı?

Paylaş

Tüm dünya Beyaz Saray İletişim Direktörü Hope Hicks’in istifasıyla meşgulken Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya’nın yeni askeri savunma sistemini tanıtmıştır. Söz konusu sunum esnasında bu durumun Amerika Birleşik Devletleri (ABD)-Rusya arasındaki askeri ve stratejik alanlarda ortaya çıkan güç çekişmesinin bir parçası olduğu açıklaması yapılmıştır. Dolayısıyla analistler ve araştırmacılar şu soruya doğru sürüklenmiştir: “İkinci Soğuk Savaş gerçekten başladı mı?”

Rusya’nın yukarıda bahsedilen son hareketi, birçok stratejik nedenden kaynaklanıyor olabilir. Bu nedenleri şu şekilde sıralamak mümkündür:

  1. 2018 yılında ABD yeni nükleer stratejisini ilan etmiştir. Bunun üzerine Putin tarafından yapılan açıklamada söz konusu strateji ABD’nin anti-balistik füze anlaşmasından geri çekilmesi şeklinde yorumlanmıştır. Aynı zamanda durum, ABD’nin füze projesi üzerinde meydana gelecek olası bir uluslararası baskıdan uzaklaşmak için öne sürdüğü bir bahane olarak görülmüştür.
  2. ABD Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) yanı sıra Güney Kore, Romanya, Alaska ve Polonya’yla birlikte Japonya yarımadasında yeni bir füze sistemi kurmuştur.
  3. Uzay ve siber savaşlar için savunma bütçesini %20 oranında arttıran ABD, önümüzdeki yıl içerisinde bu oranın daha da artacağı üzerine açıklamalarda bulunmuştur.
  4. Özellikle yeni güvenlik gelişmeleri kapsamında bakıldığında Suriye arenasında Rusya, Türkiye ve ABD arasındaki çatışma çizgileri iç içe geçmiş vaziyettedir.

Putin, Rusya nükleer silahlarının yeni özelliklere haiz bulunduğunu ve son versiyon niteliğinde olduğunu Rusya Federal Meclisi’nde yaptığı basın toplantısında açıklayarak; ülkede yoksulluk oranını yarı yarıya azaltılacağı ve ülke ekonomisini dünyanın en güçlü ekonomilerinden biri haline getireceğine dair söz vermiştir. Bahsedilen gelişmeler, Rusya’nın seçimlere bir süper güç nezdinde hazırlandığını gösterir niteliğindedir.

Meydan okuma bağlamında Başkan Putin, 18 Mart Başkanlık Seçimleri’nden bahsetmiş ve aynı zamanda gelecekteki hedeflerini duyurmuştur. Bu bağlamda özellikle rakiplerinin çoğunun güçsüz olduğu düşünüldüğünde mevzu bahis duyuru, yapılacak olan seçimlerin erken zaferinin ilanı niteliğindeydi. Ayrıca Putin konuşmasında ABD’yi eleştirmeye geniş bir süre ayırarak; silahlanma bağlamında ABD ve diğer ülkelerin Rusya aleyhine uyguladığı yaptırımları eleştirmiştir. Bununla birlikte “Rusya’nın gücü hiçbir şekilde sınırlandırılamaz” şeklinde açıklamalarda bulunmuştur.

Putin Rusya Federasyonu’nun bugün “stratejik caydırıcılık” politikası başlığı altında değerlendirilen yeni silahlarının başarılı bir şekilde test edildiğini açıklamıştır. Bunun yanı sıra silahlanma politikasında daha fazla ileri gitmemek namına Rusya’nın düşmanları için yalnızca caydırıcı bir eğilim yaratabileceği ve daha güvenli bir uluslararası sistem oluşturmanın hedeflendiğini sözlerine eklemiştir.

Rus Savunma Ajansı tarafından yapılan gövde gösterisi niteliğindeki slaytlarda stratejik hedefleri bulunan teknolojiler kullanılmıştır. Söz konusu stratejinin hedeflerinden biri Başkan Putin’in Kiev’in büyük prensi I. Vladimir’e (960-1015) benzediğinin ortaya çıkarılmasıdır.

Putin: “Rusya, 2002 yılında ABD’nin Anti Balistik Füze (ABM) Anlaşması’ndan çekilmesinin ardından nükleer kapasitesini yükseltmeye mecbur kaldı. Bununla birlikte Batı, 2004 yılında uyarılmasına rağmen Batı Rusya’yla bu konuyu konuşmak istemiyor.” dedi. Ek olarak “Kimse bizi dinlemedi ve dolayısıyla bugün herkesin Rusya’yı dinlemesi gerekiyor.” sözlerini ekledi.

ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü Dana White yaptığı açıklamada, Rusya’nın ABD için bir tehdit olduğunu gayet iyi bildiğini, bu nedenle de şaşırmadığını belirtmiştir. Ayrıca White, ABD’nin Avrupa’da sahip olduğu füze savunma sisteminin varlığını doğrulamıştır. Buna ilaveten söz konusu savunma sisteminin Rusya’ya karşı değil İran ve Kuzey Kore tehditlerini caydırmak amacıyla tasarlanmış olduğunu ifade etmiştir. Ancak Rus askeri analist Alexander Goltsson bu ifadeleri reddederek Avrupa’daki füze savunma sisteminin Rusya’ya karşı konuşlandığını ifade etmiştir.

Avrupa’dan Rusya’nın ilan ettiği yeni askeri savunma sistemine yönelik tepkiler üzerine The Guardian Gazetesi, Rusya Devlet Başkanı Putin’in hitabetinde tedirgin olduğunu; ayrıca halkın dikkatini çekmek adına konuşmasının başında Rus vatandaşlarının yaşam standardının iyileşmeye başladığından bahsettiğini vurgulamıştır. Ancak söz konusu konuşmada Putin genel olarak yeni Rus askeri yeteneklerinden bahsederek Avrupa’ya; özellikle de İngiltere, Fransa ve Almanya’ya yönelik mesaj vermiştir.

Amerikan haber ajansı “Bloomberg”, Putin’in konuşmasının ABD’yi tehdit etmek için hazırlandığını belirtmiştir. “Die Zeit” isimli Alman gazetesi ise Rusya’nın gerçekleştirdiği son eylemin ABD ve müttefiklerine yönelen bir tür uluslararası stratejik dengeyi sağlama çabası olduğunu söylemiştir. Ayrıca bunun Rusya’nın etkili bir savunma stratejisi olduğunu belirtmiştir.

“Le Point” ismindeki Fransız gazetesi, Başkan Putin’in özellikle kıtalararası nükleer balistik füzeler ya da stratejik denizaltılar ve diğer sofistike silahların geliştirilmesi konusundaki tüm konuşmalarını, Batı’ya karşı caydırıcı bir mesaj ulaştırmak hedefiyle yaptığını dile getirmiştir.

Rusya’da bir milli gurur kaynağı oluşturmak adına Başkan Putin: “Batı sahip olduğumuz silah sistemine ulaşarak gelişme kaydettiğinde, biz yeni askeri ve stratejik keşiflerin peşinde olacağız.” ifadelerinde bulunmuştur.

Rusya’nın Suriye üzerine askeri müdahale uygulamasıyla yeni bir denge düzeni kurulmaya başlanmıştır. Bugün Rus nükleer kapasitesinin ulusal güvenliği ve müttefiklerinin güvenliğini korumak amacıyla geliştirildiğini ifade eden Putin, artık uluslararası çatışmalarda tek taraflı müdahalelerde bulunma ortamının ortadan kalktığını ifade etmiştir. Bu ifadeler Suriye örneğinden de anlaşılmakla birlikte Rusya Federasyonu, önümüzdeki birkaç gün içerisinde özellikle sahip olduğu hava gücü alanında kapasitesini geliştireceğini ve bunun uygulanmasını sağlanacağını açıklamıştır. Bunu yanı sıra Rusya’nın karşı karşıya kaldığı en tehlikeli düşmanın hizmet ve ekonomi alanlarında kullanılan teknolojiler olduğunu ifade ederek Rusya Federasyonu vatandaşlarının yüzleştiği bu sorunlara yönelik pratik çözümler getirilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Ayrıca Başkan Putin kişisel özgürlüklerin yeniden gözden geçirilmesi ve yabancı yatırımlar alanında güvenli bir ortam oluşturulması çağrısında bulunmuştur.

Genel olarak Rusya Devlet Başkanı’nın bu yazıda ele alınan konuşmasıyla birlikte siyasi, stratejik ve ekonomik kazançlar elde etmeye çalıştığı söylenebilir. Dolayısıyla siyasi kazançlar, tüm rahatlığıyla girilecek olan başkanlık seçimlerinin garanti altına alınmasını sağlamaktadır. Bununla birlikte stratejik düzeyde elde edilen kazancın ABD ve müttefiklerine caydırıcı bir mesaj olduğu anlaşılabilir. Ekonomik düzeyde ise Rusya Başkanı, yeni teknoloji almak isteyen tüm ülkelere özellikle S-400 füze sistemi konusunda yardımcı olabileceğinin ve ABD’nin geliştirdiği sistemlerden daha ucuz maliyetli bir teknoloji sağlayabileceğinin mesajını vermiştir. Ek olarak Rusya’nın askeri teçhizat satma konusunda, talep eden devletlere karşı herhangi bir şart öne sürmemesi (satın alınan teknolojinin İsrail üzerinde kullanılmaması koşulu gibi), ABD’den daha avantajlı bir konumda olmasını sağlamaktadır. Bu bağlamda Türkiye, Suudi Arabistan ve Irak son zamanlarda işaret edilebilecek iyi örneklerdir.

Bunun yanı sıra Rusya’nın stratejik karar verme açısından geleneksel Sovyet yöntemlerinde değişime gittiği söylenebilir. Dolayısıyla eski Sovyetler Birliği döneminde silah üretimi ve geliştirilmesi hususu yalnızca Başkan’a bağlıyken; günümüzde bunu yapan özel fabrikalar ve devlete bağlı Rus Askeri Sanayi Fabrikası ortaklaşa çalışmalar gerçekleştirerek devlet başkanına sunmaktadır. Tüm bunlarla birlikte ABD’nin hem nükleer kapasitesi hem de füze savunma sistemlerinin genişlemesiyle birlikte Rusya’yla arasında var olan rekabetin artacağı düşünülmektedir. Özellikle de her iki taraf da diğer devletin savunma ve saldırı gücünü değerlendiremediğinden dolayı karşılıklı kaygılar artacak; dolayısıyla her bir aktörün kendi kapasitesini arttırmasıyla uluslararası sistemde stratejik denge sağlanmış olacaktır.

Benzer İçerikler