Uluslararası ilişkilerde güç merkezinin Batı’dan Doğu’ya doğru tekrardan el değiştirmeye başladığı “Yeni Büyük Oyun”da, “kalpgâh’ın adresi” konusunda farklı yaklaşımlar söz konusu olsa da tüm gelişmeler bizi “Kafkasya-Orta Asya-Güney Asya Jeopolitik Üçgeni”ne götürüyor. Burada esas olan husus, bu yeni dünya düzeninin yıkıcı bir savaş ya da yıpratma savaşları sonrası mı inşa edileceği; yoksa işbirliğini merkeze alan yapıcı bir yaklaşımın mı sürece hakim olacağı. Başta Kazakistan ve Türk Konseyi olmak üzere, bu coğrafyanın merkezinde yer alan Türk-İslam Dünyası, ikinci yaklaşımın/tezin savunuculuğunu yapıyor. Bu tez, hiç kuşkusuz, Doğu ile Batı arasındaki güç mücadelesinde Merkezi Asya’nın “yumuşatıcı tampon” rolüne de işaret ediyor.
Bölgede son dönemde ortaya çıkan planlı/sistematik krizlere karşı, coğrafyanın kendi içinde diplomasi-işbirliği mekanizmasını başarılı bir şekilde ortaya koyması da bunu fazlasıyla teyit ediyor. Bu anlamda sahip olduğu coğrafi büyüklük, farklı etnik ve dini toplulukları barındıran demografik özellikleri ve tecrübeli-vizyoner liderlik yapısıyla Kazakistan hem Doğu hem de Batı açısından önemli bir “sentez” olarak karşımıza çıkıyor.
“Barış Kurucu” Ülke…
Bütün jeopolitik teorilerin kalpgâh olarak tanımladığı Avrasya’nın merkezinde yer alan Kazakistan, Rusya’nın güneye inme politikasında hayati bir coğrafyada bulunurken; Çin’in Kuşak-Yol Girişimi çerçevesinde Batı’ya açılma stratejisinde de tercih edilen ana güzergâhlardan biri. Kazakistan’ın bir transit geçiş güzergâhı olması, Orta Asya ülkelerinin de Moskova ve Pekin’le ilişki kurmasını sağlamakta. Bu durum ise Kazakistan’ı Rusya, Çin ve Orta Asya ülkeleri için kilit bir aktör haline getirmekte.
Özbekistan üzerinden Güney Asya’yla tesis edilmesi planlanan Mezar-ı Şerif-Kabil-Peşaver güzergâhlı demiryolu hattının özellikle coğrafya nezdinde Nur-Sultan’ı daha da değerli hale getireceğini de göz ardı etmemek gerekiyor. Hazar Denizi’nde bulunan Kazakistan’a ait Aktau ve Kuryk gibi limanların Orta Asya’yı Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye güzergâhı üzerinden Batı Dünyası’na bağladığını da hatırlatmakta fayda var.
Kısacası Kazakistan’ın jeopolitik konumu, bu ülkeyi kuzey-güney ve doğu-batı arasında bir köprü haline getirirken; Kazakistan’ın Kurucu Devlet Başkanı Sayın Nursultan Nazarbayev’in bilgeliğinde izlenen çok yönlü dış politika, Nur-Sultan’ın önemli bir aktöre dönüşmesini sağlamış bulunuyor. Buna ek olarak, Sayın Nazarbayev’in liderliğinde, Cumhurbaşkanı Sayın Kasım Cömert Tokayev’in jeopolitik zekâsı ve diplomatik deneyimi de Kazakistan’ın konumunun merkezileşmesine ve ülkenin uluslararası arenada saygın bir özneye dönüşmesine hizmet etmekte.
Kazakistan, Sayın Nazarbayev ve Sayın Tokayev liderliğinde izlediği bu politikalar vesilesiyle bölgesel barış ve istikrarın tesis edilmesi konusunda da çeşitli adımlar atmakta. Bilge lider Nazarbayev ile önemli bir diplomasi tecrübesi olan Sayın Tokayev, Orta Asya’da sağlanacak barış ve istikrarın Asya kıtasının, Rusya’nın ve Çin’in çıkarına uygun olduğunun farkında. Kırgızistan ile Tacikistan arasında yaşanan çatışmalar esnasında Kazakistan’ın gerilimin azalması yönünde uyguladığı siyaset de bunu bir kez daha teyit etmiş durumda.
Trans-Hazar Koridoru
Bölgesel güvenliğin ilişkili olduğu konulardan biri de Orta Koridor’la bağlantılı olan Trans-Hazar Koridoru’dur. Mevzubahis koridor, Çin’den (hatta süreç içinde Güney Asya’dan) Avrupa’ya uzanan yeni ve güçlü bir alternatif olarak dikkat çekmekte. Mevcut durumda deniz yollarının Pekin yönetimi için yeteri kadar güvenli olduğunu söylemek mümkün değil. Özellikle de ABD’nin Pasifik’te artan etkisi, Tayvan üzerinden yaşanan sorunlar ve Kuzey Kutbu’ndaki rekabetin belirginleşmesi, Pekin’i daha güvenli bir güzergâh olan kara koridorlarına yönlendirmekte. Ayrıca Çin, karasal olarak Batı’ya açılırken Afganistan gibi istikrarsız bir bölgeden endişe duymakta. Bu nedenle Trans-Hazar Koridoru, Pekin açısından da en güvenli güzergâh olarak karşımıza çıkıyor.
Orta Asya’nın bir geçiş rotası olması ve Kafkasya’ya bağlanması, bölgedeki devletlerin ekonomilerinin iyileşmesi ve hayat standartlarının yükselmesinde önemli bir etki yaratabilir. Bu olumlu etkinin hem Orta Asya’nın hem de Hazar Havzası’nın bir barış ve dostluk coğrafyasına dönüşmesinin önünü açması muhtemel. Bu yüzden de yaşanacak gelişmeler, bölgeyle ilişkilerini sağlıklı bir şekilde sürdürmek ve Güney Asya’ya açılmak için güvenli bir Orta Asya’ya ihtiyaç duyan Rusya’nın da çıkarlarıyla örtüşmekte.
Ulu Bozkır’dan Anadolu Bozkır’ına Uzanan Jeopolitik Vizyon
Ulu Bozkır’ın merkezinde yer alan Kazakistan’ın konumunu merkezileştiren tüm bu gelişmelerde ise Trans-Hazar Koridoru’nun etkisi vardır. Zira Trans-Hazar Koridoru, Ulu Bozkır’dan Anadolu Bozkırı’na uzanan bir jeopolitik vizyonu yansıtmaktadır. Trans-Hazar Koridoru’nun güçlendirilmesi ve işlevinin arttırılması, Kafkasya’daki barışa da katkı sunacaktır. Özellikle de Kazakistan’ın Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan’la olan münasebetlerinin derinleşeceği öngörülebilir.
Söz konusu koridor, İkinci Karabağ Savaşı sonrasında ortaya atılan, bölgesel barış, refah ve gelişimi esas alan “Altılı İşbirliği Platformu” fikrinin de gerçekleşmesine katkı yapacaktır. Özellikle Zengezur Koridoru’nun Çin-Orta Asya-Kafkasya-Türkiye-Avrupa güzergâhındaki ehemmiyeti artacaktır. Bu kapsamda Kafkasya’da sağlanan ekonomik istikrar, Ermenistan’ı da cezbederek Erivan’ın Altılı İşbirliği Platformu’na ve bölgesel barışa dahil olmasını teşvik edecektir.
Hatta Kazakistan, hayata geçirilmesi durumunda söz konusu platform ile Avrasya Ekonomik Birliği (AEB) arasında yapılacak işbirliğindeki en önemli birleştirici güç haline gelebilir. Bunun neticesinde Nur-Sultan, sadece Doğu ile Batı arasında bir köprü olarak kalmayacak; nüfuzunu bulunduğu coğrafyanın dışına taşıyarak Asya’daki başat aktörlerden biri olacaktır. Kazakistan Dışişleri Bakanı Sayın Muhtar Tileuberdi’nin 22 Haziran 2021 tarihindeki Azerbaycan ziyaretini de bu çerçevede okumak mümkündür.
Nitekim yapılan görüşmelerde, Trans-Hazar Uluslararası Taşımacılık Rotası (Kazakistan-Hazar Denizi üzerinden Azerbaycan-Gürcistan-Türkiye Güzergâhındaki Trans-Hazar Koridoru) dahilindeki projelerin uygulanmasına ilişkin planların ana hatlarıyla belirlenerek taraflar arasında ticari ve ekonomik bağların güçlendirilmesi ve transit-ulaşım potansiyelinin geliştirilmesine yönelik çabaların koordine edilmesi konularında uzlaşılmış, Kazak şirketleri Karabağ’ın restorasyonunda aktif rol almaya davet edilmiştir. Dolayısıyla Tileuberdi’nin Azerbaycan’a gerçekleştirdiği ziyaret, Nur-Sultan’ın hem Orta Asya’da hem Kafkasya’da hem de Asya’da önemli bir aktör olduğu gerçeğini bir kez daha ortaya koymuştur.
Trans-Hazar Diplomasisi
Sayın Nazarbayev’in Hazar’daki statü sorununda ortaya koyduğu duruş, tez ve özellikle bölgedeki Türk Cumhuriyetleri arasındaki ihtilaflarda izlediği uzlaştırıcı, yapıcı diplomasi bugün sonuçlarını vermeye başlamıştır. Bu bağlamda Türkmenistan’ın Dostluk Petrol Sahası üzerine Azerbaycan’la vardığı uzlaşı da Hazar Denizi’nin bir “Dostluk Denizi”ne dönüşmesine katkı sağlamaktadır.
Kazakistan’ın Türk Konseyi bağlamında izlediği siyaset kendisini Trans-Hazar boyutunda açıkça göstermektedir. Türkmenistan Devlet Başkanı Sayın Kurbankulu Berdimuhammedov’un bu yıl Kasım ayında İstanbul’da gerçekleştirilecek Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi (Türk Konseyi) Liderler Zirvesi’ne katılım kararı alması, Türk Konseyi ülkelerinin birlik ve beraberlik ruhunu pekiştirmiştir.
Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan-Türkmenistan-Afganistan transit taşımacılık koridoru olan Lapis Lazuli Güzergâhı da bu süreçte Hazar Bölgesi’nin ehemmiyetini arttıracaktır. Kazakistan’ın bu koridora dahil olmasıyla birlikte Orta Asya-Avrupa entegrasyonu girişiminin son halkası da tamamlanmış olacaktır. Böylelikle ortaya konulmuş olan “Çok Taraflı Ulaştırma Politikası” gerçek anlamda yerini bulacaktır.
Sonuç olarak Kazakistan, dünya siyasetinde gerginliğin arttığı bir dönemde Orta Asya, Kafkasya ve Hazar Denizi’nde işbirliği, barış ve istikrarın en önemli aktörlerinden biri haline gelmektedir. Sayın Nazarbayev’in yarattığı birikimden yararlanan Sayın Tokayev’in ortaya koyduğu yol haritası sayesinde birçok aktörün mühim kazanımlar elde edeceği açıktır. Bu da özelde Kafkasya ve Orta Asya’nın ve genelde ise Asya’nın yükselişini hızlandıracaktır. Özellikle de Türk Konseyi çerçevesinde geliştirilen ilişkiler, Türk Dünyası’nın çok kutuplu dünyadaki dengesizliğin dengeleyici gücü olmasının yanı sıra kıtalararası “el sıkışma” pozisyonunu da teşvik edecektir. “Jeopolitik Üçgen”in kalpgâh bölgesi Hazar, bu bağlamda önümüzdeki süreçte çok daha farklı gelişmelere sahne olabilir. Bu noktada bir kez daha Kazak diplomasisine iş düşeceğini söylemek için kâhin olmaya gerek yoktur.”