Nazizm’den Neo Con-Evanjelizme ABD’nin Ruh Hali…

Paylaş

11 Eylül sonrası yaşanan gelişmeler tüm dünyaya bir kez daha şunu göstermiş durumda: En büyük tehdit Amerika! Diğer emperyalist devletler örneğinde olduğu üzere, 20 ve 21. yüzyıllara damgasını vuran Amerikan emperyalizmi de sadece ve sadece kandan besleniyor. Zannediyorlar ki, imparatorluklar kan ile beslenir. Kendisini dünyanın merkezi olarak kabul eden tüm güç anlayışlarının ortak yanılgısı da zaten buradan kaynaklanıyor. Zira bu güçler oluşturdukları kan gölünde boğuldular. Bunun bugüne kadar bir istisnası yok, olmayacak da…

ABD 11 Eylül’ü başlattığında kendi ülkesinde daha fazla kan görmek istemediğini bir gerekçe olarak sundu ve Afganistan’ı bu “meşruiyet zeminine” dayanarak işgal etti. Bu arada ABD’ye Afganistan işgalinde destek verenler de kendi küçük hesapları uğruna buna göz yumdular ve ABD üzerinden kendi hesaplarını görmeye başladılar. Zannettiler ki ABD’nin akıttığı kan sadece Afganistan ile sınırlı kalacak.

Ama yanıldılar! Nitekim tüm dünya (İsrail ve varsa birkaç istisna dışında) ciddi anlamda “Amerikan tehdidi” ile karşı karşıya. Hiç kimse yarınından emin değil. Haksız da sayılmazlar! Çünkü ABD’nin tüm dünyaya karşı takındığı “serseri mayın” pozisyonu burada haklı endişelere, hatta korkuya yol açmış durumda.

Dolayısıyla “Amerikan İmparatorluğu”nun ve o gücü temsil eden liderlerinin ruh hallerini anlamak düne göre daha büyük bir önem kazanmış durumda. Özellikle de Donald Trump’ın; zira ABD’deki Neo-Con Evanjelikderin devlet yapılanması Başkan Trump üzerinden bu irrasyonel aktör görüntüsünü kullanmak suretiyle tüm dünyayı kendileriyle kayıtsız-şartsız tek taraflı bir işbirliğine çağırıyor, ikna edemediklerine ise “ucu açık tehditler” savuruyor. Çünkü başka çareleri yok!

Beyaz Saray’da “Sovyet Sendromu” mu?

Bu köşede de defalarca altını çizdiğimiz üzere, ABD yumuşak güç unsurları üzerinden artık istediğini elde edemiyor; hatta bu anlamda rekabet gücünü de kaybetmiş bulunuyor. Daha da ötesi, izlediği yanlış politikalardan dolayı inandırıcılığını, kredisini, caydırıcılığını ve finansal anlamda da gücünü kaybeden bir aktör konumunda… Bu gidişle birliğini koruması bile imkânsız hale gelecek!

ABD, bu noktada SSCB’nin konumuna düşmek istemiyor. Bilindiği üzere Sovyetler Birliği binlerce nükleer silaha sahip olmasına rağmen iktisadi-mali anlamdaki gücünü kaybedince imparatorluğunu tasfiye etmek zorunda kalmıştı.

ABD de artık iktisadi-mail anlamda güç değil. Her geçen gün daha da zayıflıyor. Trump bunu balkon konuşmasında itiraf etmişti. Orada verdiği bir önemli mesaj da Sovyetler gibi bir yenilgiyi kabul etmeyeceği şeklinde idi. ABD sonrası tufan anlayışını deklare eden Trump bundan ötürü en güçlü olduğu yerden vurmaya çalışıyor. ABD’nin sert güce dönmesi bundan dolayı bir tercih değil, zorunluluk. Zira elinde silahtan başka bir seçenek yok!

Hitler de Aynı Hataya Düşmüştü!

Şu an için ABD her ne kadar ağırlıklı olarak tehdit aşamasında bir görüntü çizse de, istediklerini elde edemediği takdirde doğrudan ya da dolaylı bir şekilde işgal yöntemine başvurmaktan, hatta Üçüncü Dünya Savaşı’nı başlatmaktan çekinmeyeceği rahatlıkla anlaşılabiliyor. Zira tarih bize böyle söylüyor.

Nitekim ABD’nin mevcut tutumu akıllara iki savaş arası dönemde Nazi Almanya’sının izlediği politikalara, ruh haline çok benziyor. Hitler de bu şekilde tehdit ediyor, sonuç alamadığı takdirde işgal yoluna başvuruyordu. Her ikisinin bu bağlamda ortak noktası ise “kaybetmek psikolojisi” idi. Aradaki fark; biri “kaybetmiş ülkeyi” (Almanya’yı) yeniden bir güce döndürmek peşindeyken, diğeri “kaybetmenin”, kaçınılmaz çöküşün önüne geçmeye çalışıyor.

Burada Hitler ve uygulamaları demişken, şu hususu da geçmemek gerekiyor: Hitler’in bir dünya savaşına yol açan hırsının sonucunda “İsrail Devleti” kurulmuştu. Trump’ın mevcut kural tanımaz tavrının hedefinin ise “Büyük İsrail” olduğu artık netlik kazanmış durumda. Hitler, belki farkında olmayarak “İsrail Devleti”nin kuruluşunu hızlandırmıştı ama Trump tüm dünyanın gözünün içine baka baka “Büyük İsrail” ya da “Evanjelik İmparatorluk” diyor.

Trump Tanrıyı Kıyamete Zorluyor!

Dolayısıyla ABD açısından tüm kavramlar büyük bir değişime uğramış vaziyette. (Belki de Barack Hüseyin Obama “değişim” derken bunu itiraf ediyordu ya da tüm dünyayı buna hazırlıyordu.) Bu kavramların başında da; “dost”, “müttefik”, “hasım”, “düşman” geliyor. ABD’ye göre (elbette buna İsrail’i de artık dâhil etmek gerekiyor) dünya ikiye bölünmüş durumda: “Evanjelik İmparatorluğa” tabi olanlar ve “Büyük İsrail”e hizmet edenler ya da ona karşı olanlar.

O yüzden hiç kimse ABD’nin daha önceki dost ya da müttefiklik tanımına güvenmesin. ABD açısından yeni dost-müttefiklik ilişkisi tam bir teslimiyeti gerektiriyor. Bu tanımda asla ve kat’a“paylaşım” ya da “ortaklığa” yer yok. Tam manasıyla bir Neo-Con, Evanjelik yaklaşım söz konusu…

Unutmayalım! ABD’nin önünde tek bir hedef var: İkinci Dünya Savaşı sonrası üstlendiği misyonu yerine getirmek. ABD buna göre hareket ediyor. ABD “Büyük İsrail” ya da “Evanjelik İmparatorluğun” ancak büyük bir savaşla, “Tanrı’yı kıyamete zorlamak” ile olacağına iman eden bir ekip tarafından yönetiliyor.

Şimdi anladınız mı ABD için neden irrasyonel bir güç anlamına gelen “serseri mayın” tabirini kullandığımı?

Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
1969 Dörtyol-Hatay doğumlu olan Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 1993 yılında mezun oldu. BÜ’de 1995 yılında Yüksek Lisans çalışmasını tamamlayan Erol, aynı yıl BÜ’de doktora programına kabul edildi. Ankara Üniversitesi’nde doktorasını 2005’de tamamlayan Erol, 2009 yılında “Uluslararası İlişkiler” alanında doçent ve 2014 yılında da Profesörlük unvanlarını aldı. 2000-2006 tarihleri arasında Avrasya Stratejik Araştırmaları Merkezi (ASAM)’nde görev yapan Erol, ASAM’ın Genel Koordinatörlük görevini de bir dönemliğine yürütmüştür. 2009 yılında Stratejik Düşünce Enstitüsü’nün (SDE) Kurucu Başkanlığı ve Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu. Uluslararası Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi (USGAM)’nin de kurucu başkanı olan Prof. Erol, Yeni Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi (YTSAM) Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Başkanlığını da yürütmektedir. Prof. Erol, Gazi Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi (GAZİSAM) Müdürlüğü görevinde de bulunmuştur. 2007 yılında Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı (TÜRKSAV) “Türk Dünyası Hizmet Ödülü”nü alan Prof. Erol, akademik anlamdaki çalışmaları ve medyadaki faaliyetlerinden dolayı çok sayıda ödüle layık görülmüştür. Bunlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir: 2013 yılında Çağdaş Demokratlar Birliği Derneği tarafından “Yılın Yazılı Medya Ödülü”, 2015 yılında “APM 10. Yıl Hizmet Ödülü”, Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) tarafından “2015 Yılın Basın-Fikir Ödülü”, Anadolu Köy Korucuları ve Şehit Aileleri “2016 Gönül Elçileri Medya Onur Ödülü”, Yörük Türkmen Federasyonları tarafından verilen “2016 Türkiye Onur Ödülü”. Prof. Erol’un 15 kitap çalışması bulunmaktadır. Bunlardan bazılarının isimleri şu şekildedir: “Hayalden Gerçeğe Türk Birleşik Devletleri”, “Türkiye-AB İlişkileri: Dış Politika ve İç Yapı Sorunsalları”, “Avrasya’da Yeni Büyük Oyun”, “Türk Dış Politikasında Strateji Arayışları”, “Türk Dış Politikasında Güvenlik Arayışları”, “Türkiye Cumhuriyeti-Rusya Federasyonu İlişkileri”, “Sıcak Barışın Soğuk Örgütü Yeni NATO”, “Dış Politika Analizinde Teorik Yaklaşımlar: Türk Dış Politikası Örneği”, “Krizler ve Kriz Yönetimi: Aktörler ve Örnek Olaylar”, “Kazakistan” ve “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”. 2002’den bu yana TRT Türkiye’nin sesi ve TRT Radyo 1 (Ankara Radyosu) “Avrasya Gündemi”, “Stratejik Bakış”, “Küresel Bakış”, “Analiz”, “Dosya”, “Haber Masası”, “Gündemin Öteki Yüzü” gibi radyo programlarını gerçekleştirmiş olan Prof. Erol, TRT INT televizyonunda 2004-2007 yılları arasında “Arayış”, 2007-2010 yılları arasında Kanal A televizyonunda “Sınır Ötesi” ve 2020-2021’de de BBN TÜRK televizyonunda “Dış Politika Gündemi” programlarını yapmıştır. 2012-2018 yılları arasında Millî Gazete’de “Arayış” adlı köşesinde dış politika yazıları yayımlanan Prof. Erol’un ulusal-uluslararası medyada çok sayıda televizyon, radyo, gazete, haber siteleri ve dergide uzmanlığı dahilinde görüşlerine de başvurulmaktadır. 2006-2018 yılları arasında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde ve Ankara Üniversitesi Latin Amerika Araştırmaları Merkezi’nde (LAMER) de dersler veren Prof. Erol, 2018’den bu yana Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak akademik kariyerini devam ettirmektedir. Prof. Erol, 2006 yılından itibaren Ufuk Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde de dersler vermiştir. Prof. Erol’un başlıca ilgi ve uzmanlık alanları ve bu kapsamda lisans, master ve doktora seviyesinde verdiği derslerin başlıcaları şu şekilde sıralanabilir: “Jeopolitik”, “Güvenlik”, “İstihbarat”, “Kriz Yönetimi”, “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”, “Türk Dış Politikası”, “Rus Dış Politikası”, “ABD Dış Politikası”, “Orta Asya ve Güney Asya”. Çok sayıda dergi ve gazetede yazıları-değerlendirmeleri yayımlanan Prof. Erol’un; “Avrasya Dosyası”, “Stratejik Analiz”, “Stratejik Düşünce”, “Gazi Bölgesel Çalışmalar”, “The Journal of SSPS”, “Karadeniz Araştırmaları gibi” akademik dergilerde editörlük faaliyetlerinde bulunan Prof. Erol, “Bölgesel Araştırmalar”, “Uluslararası Kriz ve Siyaset Araştırmaları”, “Gazi Akademik Bakış”, “Ege Üniversitesi Türk Dünyası İncelemeleri”, “Ankara Uluslararası Sosyal Bilimler”, “Demokrasi Platformu” dergilerinin editörlüklerini hali hazırda yürütmekte, editör kurullarında yer almaktadır. 2016’dan bu yana Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Kurucu Başkanı olarak çalışmalarını devam ettiren Prof. Erol, evli ve üç çocuk babasıdır.

Benzer İçerikler