Orta Çin Normal Üniversitesi, Dr. Mohamad Zreik: “Çin’in Gösterdiği Ekonomik Büyüme ve Dışa Açılım Uluslararası Refah İçin İtici Güç Olmuştur.”

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Çin’in yakın zamanda küresel etkinliğini artırması neticesinde dünyayla daha yapıcı ilişkiler kurmaya başlamıştır. Fakat Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Çin’in Moskova’yla ilişkilerini sürdürmesi, Batı’nın eleştirilerine neden olmuştur. Bu yüzden Çin, tüm aktörlerle pozitif yönlü ilişkiler kurarken aynı zamanda dengeli ve ihtiyatlı olmaya özen göstermektedir.

Buradan hareketle Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), Çin’in küresel denge siyasetini ve bunun dünya siyasetine etkilerini değerlendirmek üzere Orta Çin Normal Üniversitesi’nden Dr. Mohamad Zreik’den almış olduğu görüşleri dikkatlerinize sunmaktadır.

1. Avustralya ve Çin arasındaki diyaloğun yeniden başlaması ve yakınlaşma çabaları hakkında bilgi verebilir misiniz?

Çin ve Avustralya ilişkileri son yıllarda bir dizi zorluktan geçmiş ve iki ülke arasındaki gerginlikler düzenli olarak manşetlere taşınmıştır. Ancak yakın zamanda Pekin’de üst düzey görüşmelerin yeniden başlaması, iki ülkenin ilişkilerini geliştirmek istediklerine dair olumlu bir işaret olmuştur. Ticaretin serbestleştirilmesine odaklanmanın ve bloklar arası çatışmaya karşı çıkmanın Pekin’in daha geniş dış politika yaklaşımıyla uyumlu olduğuna inanıyorum.

Çin, kendisini her zaman küreselleşmenin bir savunucusu olarak sunmuştur ve ticareti dış politikanın hayati bir aracı olarak görmektedir. Çin’in Avustralya arpası üzerindeki gümrük vergilerini kaldırma kararı, gergin ilişkileri onarma ve gelecekteki müzakereler için elverişli koşullar yaratma çabası olarak görülmektedir. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in Avustralya Başbakanı Antony Albanese’yi ülkeye davet etmesi, Pekin’in Canberra’yla ilişkilerini onarmaya ne kadar değer verdiğini göstermektedir. Böyle bir davet Çin’in dünya sahnesindeki ilişkileri onarma konusundaki ciddiyetini göstermektedir.

Kısa bir süre önce Avustralya ve Çin liderleri Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) zirvesi çerçevesinde bir araya gelerek her iki ülke tarafından güvenin yeniden tesis edilmesi için atılan küçük ama olumlu adımları bir kez daha kanıtlamış oldular. Benim bakış açıma göre üst düzey ikili görüşmeler Çin’in komşularıyla konuşmaya ve aralarındaki farklılıkları çözmeye istekli olduğunu göstermektedir. Pekin’in Avustralya’yla ilişkilerini bilinçli bir şekilde karşılıklı saygı ve işbirliği yoluna yönlendirdiği açıktır. Çin ve Avustralya arasında daha barışçıl bir geleceğin anahtarı, Asya-Pasifik’te bölgesel istikrarın önemini karşılıklı olarak takdir etmelerinde ve ekonomik büyümeyi karşılıklı olarak takip etmelerinde yatıyor olabilir.

2. Sizce Çin’in ekonomik büyümesi ve dışa açılma politikası dünya ekonomisine nasıl katkıda bulunmaktadır?

Çin’in yıllar boyunca gösterdiği inanılmaz ekonomik büyüme ve dışa açılım politikası, uluslararası ticaret ve refah için itici bir güç olmuştur. Çin’in tarihine baktığımda, ülkenin izole bir tarım medeniyetinden uluslararası bir ekonomik güç merkezine yükselişinin tüm dünya ülkelerini etkilediğini görebiliyorum. Ticaretin büyümesi, bu etkiyi yaratan başlıca kanallardan biridir. Çin, daha fazla dış ticarete izin vermeye başladığında bu sadece bir şeyler alıp satmakla ilgili değildi. Bunun yerine çok uluslu şirketlerin ticaret yapmaları için yeni bir ortam sağladı. Birçok şirket, ülkenin ucuz işgücü ve diğer avantajlarından yararlanarak Çin’de büyük üretim tesisleri kurdu. Sonuç olarak, tüketiciler daha düşük fiyatlarla daha geniş bir ürün yelpazesinden seçim yapabildi.

Çin’in orta sınıfı genişledikçe ve daha fazla para harcadıkça, dünyanın her yerinden şirketler yeni pazar beklentilerinden faydalanmaktadır. Çin’in dışa açılması, onu sadece ticaret sektörünün ötesinde küresel tedarik zincirinin dokusuna entegre etti. Küresel şirketler bu entegrasyonun bir sonucu olarak Çin’in gelişimine giderek daha fazla yatırım yapıyor ve bunun nedeni sadece Çin’in düşük maliyetli üretimi değildir. Dahası, Çin’in kalkınmasının neden olduğu nakit akışları birçok ülkeye fayda sağladı. Çin finansmanı, Afrika altyapısına yapılan yatırımlardan Silikon Vadisi’ndeki bilgisayar işletmelerindeki hisselere kadar her alanda finansman boşluklarını doldurdu. Bu da çok çeşitli sektörlerde genişleme ve gelişmeye olanak sağladı.

Bununla birlikte, ortaya çıkan entelektüel ve kültürel zenginleşmeyi de göz ardı etmeyelim. Fikirlerin daha serbest akışı Çin’in dışa açılmasıyla aynı zamana denk geldi. Çin ve dünyanın geri kalanı, öğrencilerinin, profesyonellerinin ve ziyaretçilerinin birbirleriyle etkileşimlerinden büyük fayda sağladı. Bence Çin’in ekonomik kalkınması ve dışa açılım politikası, istatistikler ve ticaret fazlasından çok daha fazlasını ifade ediyor. Uluslararası ekonominin yapısını değiştirerek dünyayı birbirine daha bağımlı ve bağlı hale getirdiler. Dünyanın sorunları evrenseldir, ancak potansiyel çözümleri de evrenseldir.

3. Çin’in Rusya-Ukrayna çatışmasını sona erdirme çabalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çin’in Rusya-Ukrayna ihtilafında arabuluculuk yapmak için son dönemde gösterdiği çabalar, özellikle de 12 maddelik öneri, Pekin’in diplomatik becerisini ve kendisini uluslararası sahnede lider bir oyuncu olarak kabul ettirme arzusunu ortaya koymaktadır. Ancak bu durumda Çin, müdahale etmeme politikasını vurgulayarak değişen uluslararası koşullara cevap verme ve değişme kabiliyetini göstererek barış görüşmelerini aktif bir şekilde teşvik etmek istemektedir.

12 maddelik plan görüşmeleri kolaylaştırmaya ve muhtemelen gelecekteki görüşmeler için zemin hazırlamaya hizmet etmektedir. Bu, Çin’in geniş, kapsayıcı fikirlerin daha fazla tartışma ve müzakere için atlama noktaları olarak kullanıldığı her şeyi kapsayan diplomatik tarzının bir tezahürü olarak yorumlanabilir. Çin muhtemelen doğrudan suçlamalardan kaçınarak ve tek tek ülkeleri muhatap almadan diplomasi için daha uygun bir ortam yaratmayı ve böylece iletişimin önündeki potansiyel engelleri azaltmayı amaçlamaktadır.

Çin’in uluslararası ilişkileri istikrarsızlaştırabilecek tek taraflı eylemlere karşı çıkması, Şi’nin Batı’nın Rusya’ya yönelik yaptırımlarını eleştirmesi için bir bağlam oluşturmaktadır. Batı’da bazılarının taraf tutmak olarak yorumlayabileceği bu tutum, Çinliler tarafından çok taraflılık ve sorunların çözümüne yönelik ortak bir yaklaşım çağrısı olarak algılanabilir. Bazıları Çin’in tutumunun, özellikle Moskova’nın ülkeyle olan yakın ilişkileri göz önüne alındığında, tutarsız olduğunu söylemektedir.

Devlet Başkanları Şi ve Putin tarafından yapılan “sınır tanımayan” dostluk açıklaması iki ülkenin ne kadar yakınlaştığını göstermektedir. Çin’in diplomatik kararlılığı, dış taleplere rağmen bu ortaklığı yeniden teyit etme kararında kendini göstermektedir. Pekin’in bakış açısına göre iyi ikili ilişkilerin sürdürülmesi Ukrayna’da barışın sağlanması yönündeki samimi arzuyla çelişmemektedir. Çin’in Rusya’ya verdiği desteğin çoğunluğu söylem düzeyindedir ve ölümcül olmayan yardım suçlamaları olsa da bu yardım doğrudan savaşı körüklememektedir. Çin ve Rusya ortak askeri tatbikatlar gerçekleştirmiş, ancak Rusya’nın Ukrayna’daki eylemlerine destek olarak değil, sıradan ikili faaliyetler olarak değerlendirilmelidir. Kriz daha da geliştikçe Çin’in rolü ve diplomatik manevraları daha fazla mercek altına alınacaktır. Ancak Çin Hükümeti faaliyetlerini hem stratejik çıkarlarını koruyabileceği hem de diplomasi ve çok taraflılığa olan bağlılığını gösterebileceği bir araç olarak görmektedir.

4. Sizce Çin, Rusya ve Batı arasında devam eden çatışmada dengeyi korumak için nasıl nüfuz kullanabilir?

Rusya ve Batı arasında gelişmekte olan savaşın her iki tarafında da çıkarları olan küresel bir güç olarak Çin, kendisini istikrarsız bir durumda bulmaktadır. Pekin, dengeyi korumak ve güç projeksiyonu yapmak için sofistike bir strateji seçebilir. İlk olarak Çin, her zaman devlet egemenliğine öncelik veren çok kutuplu bir uluslararası düzen fikrini desteklemiştir. Putin’in böyle bir sistem önerisi de bununla uyumludur.

Pekin hem Moskova hem de Batı’yla konuşabilecek diplomatik güce sahiptir ve anlaşmazlıkları çözmek için tartışma ve müzakereyi teşvik etmektedir. Çin’in Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) içerisindeki önemli konumu, bu tür görüşmeler için potansiyel bir forum sağlamaktadır. Çin ekonomisinin etkisi barış ve sükunetin teşvik edilmesine yardımcı olabilir. Pekin, çeşitli Batı ülkelerindeki önemli yatırımları ve Rusya’yla olan önemli ticari bağlantıları göz önüne alındığında, ekonomik aksaklıkların asgari düzeyde tutulmasını sağlamak konusunda çıkar sahibidir.

Çin’in küresel finans örgütlerine üyeliği, çatışmaya meyilli bölgelerde ekonomik işbirliğini ve yatırımı teşvik etmesine olanak sağlamaktadır. Birleşmiş Milletler gibi uluslararası örgütlerde önemli bir oyuncu olan Pekin, krizlerin barışçıl yollarla çözülmesini ve uluslararası hukukun korunmasını teşvik etmek için nüfuzunu kullanabilir. Çin, her zaman diğer ülkelerin egemenliğine saygı duymuştur ve bu ilkeyi dostane çatışma çözümlerini teşvik etmek için kullanabilir.

Çin’in güvenlik sorunlarının çözümüne olumlu katılımı diplomatik ve ekonomik gücünü tamamlayabilir. Çin, dünyadaki gerilimi düşürme ve ihtilafların tırmanmasını önleme çabalarına katkı sağlayabilir. Bu strateji, Kuşak ve Yol Girişimi güzergahında çatışmaların yaşandığı bölgelerde ekonomik büyümeyi ve altyapı inşasını teşvik etmek için uygulanabilir. Çin, barış ve istikrarın korunması konusunda ciddi olduğunu göstermek için işleri ağırdan alabilir ve çatışmadan kaçınabilir. Çin, iletişimi, ekonomik işbirliğini ve uluslararası ilkelere saygıyı aktif bir şekilde destekleyerek Rusya ve Batı arasında devam eden mücadelede dengenin korunmasında yapıcı bir rol oynayabilir.

Dr. Mohamad Zreik

Orta Çin Normal Üniversitesi’nden 2021 yılında Uluslararası İlişkiler alanında doktora derecesi almıştır. Araştırma ve ilgi alanları Çin Dış Politikası, Kuşak ve Yol Girişimi, Ortadoğu Çalışmaları, Çin-Arap ilişkileri, Doğu Asya İşleri, Avrasya Jeopolitiği ve Politik Ekonomi’dir. Mohamad’ın çeşitli dergilerde ve tanınmış uluslararası gazetelerde yayınlanan birçok çalışması ve makalesi vardır. Lübnan’daki Kuşak ve Yol Girişimi ve Avrasya’daki Çin stratejisi üzerine basılan iki kitabın yazarıdır.

Dilara Cansın KEÇİALAN
Dilara Cansın KEÇİALAN
Anadolu Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Dilara Cansın KEÇİALAN, Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı'nda yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi'nde Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi alanında yüksek lisans eğitimini sürdüren Keçialan, ayrıca Atatürk Üniversitesi'nde Yeni Medya ve Gazetecilik bölümünde öğrenim görmektedir. ANKASAM'da Avrasya Araştırma Asistanı olarak görev yapan Keçialan'ın başlıca ilgi alanları Avrasya ve özellikle Orta Asya bölgesidir. İngilizce, Rusça ve az derecede Ukraynaca bilmekte olup Kazakça öğrenmektedir.

Röportaj

Szczecin Üniversitesi, Prof. Dr. Małgorzata Kamola-Cieślik: “ABD ve Çin, Ay’daki Helyum-3 Kaynakları İçin Bir Yarış İçindedir.”

Enerji kaynakları denildiğinde akla ilk olarak fosil yakıtlar gelmektedir. Dünya genelinde tüketilen enerjinin %80’ini...

Tufts Üniversitesi, Fletcher Okulu, Kıdemli Araştırmacı Dr. Mihaela Papa: “BRICS, Son Dönemde Ekonomik Ortaklık ve İnovasyonu Güçlendirmeye Öncelik Vermektedir.”

BRICS ülkeleri, global ekonomi ve politika arenasında giderek artan bir etkiye sahiptir. Brezilya, Rusya,...

Mahidol Üniversitesi, Dr. Daniele Carminati: “Hallyu, Yabancıların Güney Kore’ye Bakış Açısını Değiştirmeye Başlamıştır.”

Güney Kore’nin küreselde gitgide artan popüler kültürünün de etkisiyle Kore yumuşak gücü ve kamu...

KIMEP Üniversitesi Hukuk Fakültesi Geçici Dekanı Doç. Dr. Rustam Atadjanov: “Orta Asya’da Uluslararası Hukukun Gelişiminde Kaydedilen İlerleme Çok Yönlüdür.”

Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), Orta Asya ülkelerinin hukuksal etkilerini değerlendirmek üzere...