Inside Over Uzmanı Emanuel Pietrobon: “AB üyeleri siyasi amaçlarına ulaşacak araçlardan yoksundur.”

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Rusya-Ukrayna Savaşı, bu iki devletin yanı sıra Avrupa’yı da derinden etkilemiştir. Zira Avrupa Birliği’nin (AB) varlığına ve geleceğine dair tartışmaların sürdüğü bir dönemde başlayan savaş önemli bir kırılma yaratmıştır. Söz konusu durum Avrupa içindeki dengeleri ve dinamikleri doğrudan etkilemektedir.

Bu kapsamda Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan etkilenen Avrupa’nın durumunu değerlendirmek amacıyla post-Sovyet coğrafya üzerine araştırmalar yapan Inside Over uzmanı Emanuel Pietrobon’un görüşlerini dikkatinize sunmaktadır.

1. Avrupa’nın Rusya-Ukrayna Savaşı’na ilişkin politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Olumsuz değerlendiriyorum. Çünkü Ukrayna Savaşı, Avrupa Birliği’nin (AB) olmadığını, sadece üyelerinin ve onların gündemlerinin bulunduğunu dünyaya yeniden teyit etmiştir. Oysa savaş, AB için oyunun kurallarını değiştirerek yekpare bir varlık olarak hareket etme fırsatı sunmaktaydı. Bu süreçte Fransa ve Almanya, Ukrayna’nın Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (NATO) ile Rusya arasındaki vekâlet savaşına sahne olmasını engellemeye çalıştı. Bu aktörler, Hollanda’dan Avusturya’ya kadar destekçileriyle yaptırım rejiminin genişletilmesini yavaşlatmaya çalıştı. Ancak Birleşik Krallık, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Polonya ve Baltık ülkeleri, başından beri aksi yönde çalışıyor. Bu yön de diplomasi yerine silahların tercih edildiği bir durumu barındırıyor. Bu uyumsuzluğunun sonucunda AB, somut diplomatik girişimlerde bulunamadı.

2. Avrupa devletleri Kafkasya ve Orta Asya’yla ilişkilerini hem AB perspektifinde hem de ulusal bazda güçlendirmektedir. Sizce, bu sürecin ana nedenleri ve dinamikleri nelerdir?

Post-Sovyet alan hızla eriyor. Tarihsel olarak Rusya’nın arka bahçesi olan; yani ABD’nin Latin Amerika’sının Rusça konuşan eşdeğeri olan bölge, artık Rusya’nın kontrolünde değildir. Üstelik çığır açan bu olay, herkes için fırsatlar yaratıyor. AB’nin Güney Kafkasya ve Orta Asya’ya olan ilgisi de öncelikle petrol, doğalgaz, uranyum vb. enerji kaynakları nedenleriyle artmaktadır. İkinci olarak bu ilgi, ABD tarafından da istenmektedir.

ABD’nin aksine, AB’nin bu konuda hegemonik emelleri yoktur. Çünkü öncelikle parçalanmış ve tarih-sonrası bir varlıktan bahsediyoruz. Yani AB yok, sadece üyeleri ve gündemleri var. Almanya’ya ve onun Orta Asya’nın gelişmekte olan yeşil enerji pazarlarını fethetme isteğine, İtalya’ya ve onun Azerbaycan ve Kazakistan’la enerji ittifaklarına dair bilgiye sahibiz. Bir de Ermenistan bağlamında Fransa’nın Güney Kafkasya’da önemli bir nüfuz elde etme girişimi var.

Ekonomik güç, diplomatik etki anlamına mı geliyor? Olabilir ama AB üyeleri hem siyasi amaçlarına ulaşacak araçlardan yoksundur. Örneğin Fransa’yı ve onun Ermenistan-Azerbaycan barış sürecinde söz sahibi olma konusundaki süregelen başarısızlıklarını düşünelim. Hem de bazı AB ülkelerinin siyasi hedefleri yoktur. Bu noktada da İtalya’yı düşünebiliriz. İtalya Azerbaycan’ın en büyük ticaret ve enerji ortağıdır ve Karabağ Sorunu’na karışmakla hiç ilgilenmemiştir.

3. Rusya-Ukrayna Savaşı, Avrupa-Çin ilişkilerini nasıl etkiler? Almanya Şansöylesi Olaf Scholz’un Pekin ziyareti nasıl değerlendirilebilir?

ABD, AB’nin ve daha çok da NATO’nun Çin’e karşı yürüttüğü rekabete katılmasını istemektedir. Halihazırda NATO, bir Çin planı üzerinde çalışıyor ve bazı üyeleri, Çin’i sistemik bir meydan okuma olarak görüyor. Bunlar Birleşik Krallık ve Avustralya’dır. Fakat AB, Çin konusunda ikiye bölünmüş durumdadır.

AB üyeleri, Huawei’nin boykot edilmesine yönelik bazı ürkek bağlılıkların dışında, Çin’i varoluşsal bir tehdit olarak görmeme eğilimindedir ve ayrıştırmaların ve aceleyle yeniden yapılanmaların ekonomik yansımalarından korkmaktadır. Örneğin Almanya, Çin’i ABD’den jeopolitik ve jeoekonomik bağımlılık noktasında kurtuluşa yönelik iddialı bir hedefin peşinde koşan mühim bir ortak olarak görmektedir.

Kuzey Akım-2 Projesi’nin anlamlı yıkımıyla sembolize edilen Rusya’yla simbiyotik bağın kırılmasının çaresiz bir tanığı olduktan sonra Almanya, artık Çin’i kaybetmek istememektedir. Naçizane görüşüme göre, Scholz’un Çin gezisi, Almanya’nın Rusya-Ukrayna savaşı sırasında güçlü bir şekilde yeniden gün yüzüne çıkan ve esasen on yıllardır süren ABD’yle rekabeti bağlamında daha geniş bir çerçeveye oturtulmalıdır. Bu bir mesajdı. Gelinen noktada GeRussia bitti; fakat GerChina, devam ediyor.

4. Almanya’nın askeri kapasitesini artıracağını açıklaması, Avrupa içi dengeleri nasıl etkiler?

Almanya bir gün tekrar büyük bir askeri güç olacaksa, Avrupa çapında güvenlik ikilemlerinin geri döndüğünü görebiliriz. Fransız-Alman ittifakı, her zamankinden daha kırılgan olacaktır. Zira askeri açıdan güçlü bir Almanya, Fransa’yı endişelendirebilir.

Litvanya’nın GSYİH’sının %2’sini savunma harcamalarına yatırmayı taahhüt etmesi önemli bir şey; fakat dünyanın dördüncü büyük ekonomisi olan Almanya’nın bunu yapması çok farklı bir şey. Ya Scholz’un Zeitenwende’si sözde çok kutuplu geçiş için açık destek anlamına geliyorsa? Yeniden silahlandırılmış bir Almanya, ABD için iyi mi yoksa kötü mü? Ya Fransa için? Almanya’nın “tarihe dönüşü” söz konusu olduğunda, sorular çok fazla; lakin yanıtlar ise çok az.

Her durumda Almanya’nın yeniden silahlanması kolay olmayacaktır. Alman Ordusu’nun birçok yapısal sorunu var. Alman savunma sanayisi ne yenilikçi ne de rekabetçidir. Son olarak iki dünya savaşından sonra gezegendeki en pasifistler ülkeler arasında yer alan Almanya’daki düşük oranda askere alma ve kamuoyu hakkında da konuşmamız gerekiyor.

Nihayetinde Almanya’nın yeniden silahlanması tarihsel bir zorunluluktur. Çünkü büyük güç rekabeti işlemeye devam etmekte ve aldığı biçime bağlı olarak gerek AB içi dengeleri gerekse de küresel dengeleri derinden etkilemektedir.

5. Kış aylarıyla birlikte Avrupa devletlerinin üzerindeki baskı artıyor. Avrupa, derinleşen enerji krizinde konumunu koruyacak mı; yoksa Rusya’ya karşı tavrını yeniden mi gözden geçirecek?

AB, ABD’den emir gelmedikçe Rusya’ya karşı tutumunu yeniden gözden geçiremez. Bazı AB ülkeleri, aslında bazı yaptırımların kaldırılması için ABD’yle müzakere yapıyor. Ancak bu çabalar, henüz hiçbir yere varmadı. ABD, en az üç nedenden dolayı geri dönemez: İşgal nedeniyle cezalandırılması gereken Rusya, askeri bir ortak ama ekonomik rakip olan AB ve Çin. Çünkü Rusya’yı Ukrayna’da batırmak, Çin’e Tayvan’la ilgili bir uyarı göndermekle eşdeğerdir. Neticede AB, tek taraflı hareket edemez; çünkü Ukrayna’da ABD’nin müzakere edilemeyecek çıkarları tehlikededir.


Emanuel PIETROBON

İtalya’daki Turin Üniversitesi’nde lisans ve yüksek lisans eğitimini tamamlayan Pietrobon; Opinio Juris, Vision and Global Trends, Osservatorio Globalizzazione, Avrupa Komisyonu ve The European House gibi kurumlarda çalışmıştır. Günümüzde Inside Over isimli haber sitesinde jeopolitik analist ve siyasi gazeteci olarak çalışmaktadır. Pietrobon, jeopolitik ve hibrit savaş gibi konuların yanı sıra Latin Amerika ve post-Sovyet coğrafya üzerine uzmanlaşmıştır. Azerbaycan, Belçika, Bulgaristan, Kazakistan, Polonya, Portekiz, Romanya ve Rusya gibi birçok ülkede araştırmalar yapan Pietrobon, ana dili olan İtalyancanın yanı sıra İngilizce, İspanyolca, Romence ve Portekizce gibi birçok dil bilmektedir.


Dr. Emrah KAYA
Dr. Emrah KAYA
ANKASAM Dış Politika Uzmanı Dr. Emrah Kaya, Akdeniz Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezundur. Yüksek lisans derecesini 2014 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde hazırladığı “Latin Amerika'da Sol Liderlerin Yükselişi ve Uluslararası Politikaya Etkisi: Venezuela-Bolivya Örneği” başlıklı teziyle almıştır. Kaya, doktora derecesini de 2022 yılında aynı üniversitede hazırladığı "Terörle Mücadelede Müzakere Yöntemi: ETA-FARC-LTTE-PKK" başlıklı teziyle elde etmiştir. İyi derecede İngilizce bilen Kaya'nın başlıca çalışma alanları; Orta Asya, Latin Amerika, terörizm ve barış süreçleridir.

Röportaj

Szczecin Üniversitesi, Prof. Dr. Małgorzata Kamola-Cieślik: “ABD ve Çin, Ay’daki Helyum-3 Kaynakları İçin Bir Yarış İçindedir.”

Enerji kaynakları denildiğinde akla ilk olarak fosil yakıtlar gelmektedir. Dünya genelinde tüketilen enerjinin %80’ini...

Tufts Üniversitesi, Fletcher Okulu, Kıdemli Araştırmacı Dr. Mihaela Papa: “BRICS, Son Dönemde Ekonomik Ortaklık ve İnovasyonu Güçlendirmeye Öncelik Vermektedir.”

BRICS ülkeleri, global ekonomi ve politika arenasında giderek artan bir etkiye sahiptir. Brezilya, Rusya,...

Mahidol Üniversitesi, Dr. Daniele Carminati: “Hallyu, Yabancıların Güney Kore’ye Bakış Açısını Değiştirmeye Başlamıştır.”

Güney Kore’nin küreselde gitgide artan popüler kültürünün de etkisiyle Kore yumuşak gücü ve kamu...

KIMEP Üniversitesi Hukuk Fakültesi Geçici Dekanı Doç. Dr. Rustam Atadjanov: “Orta Asya’da Uluslararası Hukukun Gelişiminde Kaydedilen İlerleme Çok Yönlüdür.”

Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), Orta Asya ülkelerinin hukuksal etkilerini değerlendirmek üzere...