Rusya’nın Afganistan Planı: KGAÖ Barış Gücü mü?

Paylaş

Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) çekilme sürecini sürdürdüğü Afganistan’ın geleceğine ilişkin ciddi belirsizlikler söz konusudur. Taliban’ın sahadaki ilerleyişi ve buna karşılık Kabil yönetiminin yerel gruplara yaptığı beraber hareket etme çağrısı, bu ülkedeki çatışmaların şiddetleneceğinin habercisidir. Mevcut durum, radikalleşme ve terörün yükselişinin Afganistan topraklarıyla sınırlı kalmayacağı endişesini doğurmakta ve bu nedenle de Orta Asya devletleri, güvenlik önlemlerini arttırmaktadır. Mevzubahis önlemler bağlamında bölge devletlerinin Rusya’nın fiili desteğini almaları ise dikkat çekicidir. Zira Moskova, Afganistan merkezli gelişmelerden endişe duyan aktörlere adeta güvenliklerinin garantörüymüş gibi yaklaşmaktadır. Bu da Rusya’nın Afganistan politikasını incelemeyi gerekli kılmaktadır.

Bilindiği gibi Afganistan, Rusya’nın tarih boyunca yakından ilgilendiği bir ülkedir. Zira Rusya Çarlığı ile Büyük Britanya İmparatorluğu arasındaki “Büyük Oyun”un merkezi oyun sahası olan mevzubahis ülke, 1979 ile 1989 yılları arasında da Sovyetler Birliği’nin işgaline maruz kalmıştır. Halihazırda yaşanan Afganistan merkezli gelişmeler ise “Yeni Büyük Oyun”un da bu coğrafyada sahnelendiğini göstermektedir. Moskova yönetimi de bahse konu olan oyunu şekillendiren ana aktörlerden biri olmaya çalışmaktadır.

Bu noktada Rusya’nın Afganistan politikasına yön veren temel hususlardan bahsedilmelidir. Esasında Moskova yönetimi, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinden memnuniyet duymaktadır. Zira Rus karar alıcılar, Afganistan’daki Amerikan varlığını kendilerine yönelik bir tehdit olarak görmektedir. Çünkü Rusya, ABD’nin Afganistan üzerinden Orta Asya devletlerini etkilediğini ve yakın çevresinde operasyon yapabilme kapasitesine ulaştığını düşünmektedir. Dolayısıyla Kremlin, arka bahçesi olarak gördüğü Post-Sovyet alandaki nüfuzunu paylaşmak istememektedir. Bu nedenle de ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinden hoşnuttur. Zaten Rusya’nın ABD’yi çekilmeye zorlamak amacıyla Amerikan unsurlarına karşı mücadele eden Taliban’a geçmişte çeşitli desteklerde bulunduğu da bilinmektedir.

Öte yandan Moskova yönetimi, paradoksal bir biçimde Amerikan askerlerinin bölgedeki varlığından yararlanarak radikalleşme ve terörden pek fazla etkilenmemiştir. Çünkü ABD’nin Orta Asya’daki varlığı, radikal grupların hedefinin Amerikan askerleri olmasını sağlamış ve Washington yönetiminin terörle mücadele kapsamında yürüttüğü operasyonlar neticesinde oluşan güvenlik ortamı, Rusya açısından konforlu bir durum yaratmıştır. Böylece Moskova ne Orta Asya’da ne de kendi topraklarında radikalleşmenin etkileriyle uğraşmak zorunda kalmıştır.

Güncel gelişmelere bakıldığında ise Taliban’ın ilerleyişiyle birlikte Afganistan’da istikrarsızlık ve radikalleşmenin arttığı görülmektedir. Bu da hem Orta Asya devletlerini hem de Rusya’yı kaygılandırmaktadır. Afganistan üzerinden bölgeye sirayet edecek bir radikalleşme ve terör dalgasının Rusya topraklarındaki Müslümanlara yansıması, Moskova nezdinde olabilecek en korkutucu senaryodur. Özellikle de Afganistan’daki kaosun terör örgütü Devletü’l Irak ve’ş Şam’a (DEAŞ) yaşam alanı oluşturması olasılığı, Moskova’yı huzursuz etmektedir. Bu sebeple de Rusya, Afganistan’daki belirsizliklere paralel olarak daha pro-aktif bir politikaya yönelmekte ve sahadaki varlığını arttırmanın yollarını aramaktadır. Bir diğer ifadeyle Kremlin, ABD’nin çekilmesinin ardından Afganistan’da oluşacak güç boşluğunu doldurmak gerektiği kanaatindedir.

Afganistan merkezli gelişmeler nedeniyle savunma önlemlerini arttıran başlıca ülkeler ise Tacikistan ve Kırgızistan’dır. Belirtmek gerekir ki; Rusya’nın her iki ülkede de askeri üsleri vardır. Nitekim bu üslerde savaşa hazırlık pozisyonuna geçen Rusya, Tacikistan’daki asker sayısını arttırma yoluna gitmiştir. Bu durum, bölge devletlerinin güvenlik noktasında Moskova’ya ihtiyaç duyduklarına ve söz konusu desteği aldıklarına işaret etmektedir.

Tüm bu tablo ise Rusya’nın Afganistan politikasında Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nden (KGAÖ) etkin bir biçimde yararlanmaya çalıştığı izlenimini oluşturmaktadır. Zira gerek Kırgızistan’ın gerekse de Tacikistan’ın KGAÖ üyesi olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla Rusya’nın Afganistan politikasının temelinde kendi yakın çevresinin istikrarı ve güvenliği yer almaktadır. Çünkü Rus karar alıcılar, ülkenin güvenliğinin Post-Sovyet alandan başladığına inanmaktadır.

Anlaşılacağı üzere Rusya’nın bölge politikasındaki önceliği güvenlikçi bir yaklaşım üzerinden şekillenmektedir. Lakin bundan ibaret değildir. Moskova yönetimi, bölgesel güvenliğin garantörü olma iddiasıyla sınırlarının dışındaki etkisini arttırma ve arka bahçesindeki tek hegemon güç olma arzusundadır. Yani Rusya, Orta Asya’daki nüfuzunu diğer aktörlerle paylaşmak istememektedir. Bunun için de Afganistan’daki gelişmelerle yakından ilgilenmektedir.

Öte yandan Moskova’nın beklentilerinin daha geniş bir jeopolitik perspektifi barındırdığı da söylenebilir. Nitekim Rusya, Basra Körfezi’ne uzanan coğrafya boyunca güneyinde güvenli bir eksen teşkil etmeye çalışmaktadır. Bunun için de Post-Sovyet alanın ötesinde Afganistan ve İran’da da mühim bir nüfuza sahip olması gerektiğini düşünmektedir.

Bahse konu olan coğrafyada İran’la yakın münasebetleri bulunan Rusya, Afganistan üzerinde de benzer bir etki oluşturmak için çabalamaktadır. Bu konuda da KGAÖ aracılığıyla Afganistan’da varlık göstermenin ve bu ülkede azami kazanım elde etmenin peşindedir. Zira Afganistan merkezli gelişmelerin uluslararası politikanın ana gündem maddelerinden biri haline gelmesinin ardından KGAÖ üyesi devletler arasındaki işbirliklerinin arttığı gözlemlenmekte ve Rusya’nın örgüt üyesi devletlerde bulunan üslerinde yaptığı savaş hazırlıkları somutlaşmaktadır. Örneğin 11 Ağustos 2021 tarihinde Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, “Rusya için KGAÖ’deki müttefiklerinin olası provokasyonlara hazır olması çok önemli.” açıklamasında bulunmuştur.[1] Bu da Rus karar alıcıların KGAÖ üyesi aktörlerin endişelerini fırsata çevirerek Afganistan’daki etkisini arttırma arzusu içinde olduğunu net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu noktada da akıllara “Moskova’nın Afganistan planı KGAÖ Barış Gücü mü?” sorusu gelmektedir.

Tahmin edileceği gibi, Sovyet işgalinin hafızalarda bıraktığı izlerden ötürü Rusya’nın Afganistan’da çok olumlu bir imajı yoktur. Bu nedenle de Rus karar alıcıların Afganistan’daki güç boşluğunu doldurma noktasında KGAÖ’yü kullanması ve örgüt üyesi bir devlete yönelen terör tehdidini bahane etmesi çok daha makul bir seçenek olarak gözükmektedir. Bununla birlikte Rusya’nın Afganistan politikasında arabuluculuk yapmaya çalıştığı ve barışı inşa eden aktör olma girişiminde bulunduğu açıktır.

Bu durum, 2021 yılının Mart ayında Taliban yetkilileri ile Kabil yönetimini temsil eden heyetin Moskova’da bir araya gelmesi vesilesiyle gözle görülebilir bir boyut kazanmıştır. Benzer bir şekilde 11 Ağustos 2021 tarihinde de Taliban liderlerinden Molla Baradar, Rusya’nın Afganistan Özel Temsilcisi Zamir Kabulov’la bir araya gelmiş ve Afgan Barış Süreci görüşülmüştür.[2] Dolayısıyla Rusya’nın Afganistan’da edilgen bir tavır takınmadığı ve öncelikle arabuluculuk ihtimalini denediği; lakin olmuyorsa da “KGAÖ Barış Gücü” seçeneğini masada bulundurduğu öne sürülebilir.

Diğer taraftan Afganistan’daki gelişmeleri yakından takip eden aktörlerden biri de Çin’dir. Kuşak-Yol Projesi’nin güvenliği ve radikalleşme endişeleri sebebiyle Pekin’in de hem arabuluculuk yapmaya çalıştığı hem de “ŞİÖ Barış Gücü” senaryosunu hazırda tuttuğu konuşulmaktadır. Lakin Afganistan’da Çin’in etkisinin belirginleşmesi, küresel güç mücadelesinin en önemli bölgesel cephesi olan Orta Asya’da Rusya’nın gücünü ve nüfuzunu Çin’le paylaşmayı kabullenmesi anlamına gelecektir.

Moskova ise yakın çevresindeki konumunu merkezileştirmek ve mutlak üstünlüğünü sürdürmek arzusundadır. Bu da Rusya’nın Afganistan politikasında Çin’le birlikte hareket etmesini zorlaştırmaktadır. Aynı zamanda bahsi geçen durum, Moskova ile Pekin arasında keskin bir ayrışmanın yaşanabileceğine de işaret etmektedir. Çünkü Kremlin’in KGAÖ üzerinden temellendireceği strateji, Çin’de ciddi bir rahatsızlık yaratacak ve iki ülke arasında güven problemine neden olacaktır. Bu bağlamda ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinin asıl nedeninin Rusya ile Çin’i karşı karşıya getirmek olduğu iddia edilebilir.

Sonuç olarak Orta Asya’yı kendi güvenliğinin sigortası olarak gören Rusya, bir yandan radikalleşme ve terörün topraklarına sirayet etmesini önlemeye çalışmakta; diğer taraftan da Orta Asya-Güney Asya-Ortadoğu hattında etkili olabilmek amacıyla Afganistan’daki gelişmelerle yakından ilgilenmektedir. Bu yüzden de hem barış görüşmeleri aracılığıyla kendi konumunu merkezileştirecek şekilde arabuluculuk girişiminde bulunmakta hem de KGAÖ üzerinden gerçekleştirebileceği operasyonlara hazırlanmaktadır. Bu da Rusya’nın Afganistan politikasının önümüzdeki süreçte daha sık konuşulacağını ve bu politikanın Moskova-Pekin hattında soğuk rüzgarların esmesine yol açacağını net bir şekilde gözler önüne sermektedir.


[1] “Şoygu: KGAÖ Ülkeleri Afganistan’daki Militanların Topraklarına Sızma İhtimaline Karşı Hazır Olmalı”, Sputnik Türkçe, https://tr.sputniknews.com/20210811/soygu-kgao-ulkeleri-afganistandaki-militanlarin-topraklarina-sizma-ihtimaline-karsi-hazir-olmali-1047919692.html, (Erişim Tarihi: 11.08.2021).

[2] @suhailshaheen1, “Political Deputy, IEA and Head of the Political Office Mullah Baradar Akhund and his accompanying delegation, met with Zamir Kabulov, Special Envoy of the President of Russian Federation for Afghanistan. They discussed the current situation in the country”, Twitter, https://twitter.com/suhailshaheen1/status/1425559917755252744, (Erişim Tarihi: 12.08.2021).

Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN, 2014 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini, 2017 yılında Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu ‘’Uluslararası Güç İlişkileri Bağlamında İkinci Dünya Savaşı Sonrası Hegemonik Mücadelelerin İncelenmesi’’ başlıklı teziyle almıştır. Doktora derecesini ise 2021 yılında Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı‘nda hazırladığı “İmparatorluk Düşüncesinin İran Dış Politikasına Yansımaları ve Milliyetçilik” başlıklı teziyle alan Başaran’ın başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, İran araştırmaları ve Afganistan çalışmalarıdır. Başaran iyi derecede İngilizce ve temel düzeyde Farsça bilmektedir.

Benzer İçerikler